İstanbul Boğazı’ndaki tarihi camiler
İstanbul Boğazı'nın sembollerinden biri olan Vaniköy Mehmet Paşa Camii, dün gerçekleşen yangın sonucu büyük zarar gördü. Yangın, yaklaşık 2 saatlik müdahalenin ardından tamamen söndürüldü. 355 yıllık bir tarihe sahip olan Vaniköy Camii'nden geriye ise besmele-i şerif kaldı. Avrupa ile Asya'yı birleştiren İstanbul Boğazı'nda Vaniköy Camii gibi birçok tarihi cami bulunuyor. Denize açılan pencereleriyle, suyun üzerine düşürdükleri yansımalarıyla tarihe meydan okuyan camilerimizi derledik.
Giriş Tarihi: 16.11.2020
18:42
Güncelleme Tarihi: 16.11.2020
20:07
SARAYIN DEVAMI OLARAK DÜŞÜNÜLÜR
Cami, yapıldığı dönemin mimari estetiğini yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda cami mimarisinde o güne değin denenmemiş dairesel pencere düzeniyle kendine has mimari bir üsluba sahiptir.
27 Eylül 1948'de Deniz Müzesi yapılan ibadethane, 1961'de askeri yönetim tarafından denetimine verildiği Yassıada İrtibat Kurulu'nun talimatıyla yeniden ibadete açılmıştır. Yapı, 1966 ve 2007 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
Suya aksini yansıtan 3 İstanbul camisi
Ortaköy Camii olarak da bilinen caminin bulunduğu yere, daha önce Vezir İbrahim Paşa'nın damadı Mahmud Ağa, 1721'de bir mescit inşa ettirmiştir. Mahmud Ağa'nın Patrona Halil Ayaklanması'nda ölümünden sonra yıkıldığı tahmin edilen mescidin yerine, günümüzdeki cami yapılmıştır.
Sultan Abdülmecid tarafından 1853'te yaptırılan caminin giriş kapısı üzerindeki kitabede Sultan Abdülmecid'in tuğrası ile birlikte caminin bitirilişini belirten tarih yazılıdır.
ABDÜLMECİD’İN HAT YAZISI MİNBERİ SÜSLER
Kare planlı harim bölümü, sağır kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Caminin mermer mihrabı ve minberi motiflerle süslenmiştir. Minberin üzerinde Sultan Abdülmecid'in kelime-i tevhid yazısı bulunur. Vaaz kürsüsü mermer ve somakiden yapılmıştır. Caminin duvarlarında Sultan Abdülmecid'in "çeheyar-ı güzin" levhası ile Ali Haydar Bey tarafından yazılan levhalar asılıdır.
Barok tarzında yapılan caminin zengin iç süslemelerinin aksine hünkâr kasrı bölümü çok sadedir. Caminin dikdörtgen planlı son cemaat yeri içeridedir. Cami, statik açıdan oldukça narin bir yapıdır. Eser, 1862, 1866 ve 1894 yıllarındaki depremlerde hasar görmüş ve onarılmıştır.
Yapı, cami, medrese ve türbeden meydana gelir. İki kapısı olan cami avlusunun bir kapısı deniz tarafına, diğeri ise park yönüne açılır. Kare planlı caminin tek kubbesi kurşun kaplıdır. Caminin son cemaat yeri ve sağ tarafı, on mermer sütunun taşıdığı bir revakla çevrilmiştir. Revakların üzeri düzdür. Kesme taştan yapılan caminin kemerli cümle kapısı üzerinde dört mısralı şu kitabe bulunmaktadır:
Şemsi Paşa eyledi bu camii bünyâd çün Umarız kim ola merhumun yeri dârü's-selâm Ulvi'yâ hâtif görünce didi kim târihi Secde-gâh olsun Habîb'in ümmetine bu makâm.
NEDEN ‘KUŞKONMAZ CAMİİ’ OLARAK ANILIYOR?
Şemsi Paşa Camii'nin ilginç de bir hikâyesi vardır. Rivayete göre camiye Kuşkonmaz denmesinin bir nedeni Şemsi Paşa'nın kişiliğiyle ilgilidir. Fazlasıyla titiz bir kişi olan Şemsi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halindeymiş. Zaman zaman şakayla karışık atışırlarmış. Şemsi Paşa bir gün Sokullu'ya, "Sokullu, camini kuşlar pislemiş" diye takılınca, "Gökyüzüne açık olan her yer kuşların pislemesine müsaittir" cevabını almış.
Paşa, cami yaptırmaya karar verince Sokullu'nun sözü aklına gelmiş. Mimar Sinan'a giderek, "Bana öyle bir yerde cami yap ki üzerine kuşlar pislemesin" demiş. Sinan, bütün camilerinde yaptığı gibi iyi bir araştırmadan sonra kuzey- güney rüzgârlarının kesiştiği bu noktayı bulmuş. Dalgaların kıyıya çarpmasıyla meydana gelen titreşimleri incelemiş ve camiyi burada yapmaya karar vermiş.
Suya aksini yansıtan sıra dışı mimarileriyle 'yüzen camiler'