Arama

Ramazan'dan An'lar I Bahadır Yenişehirlioğlu

Ramazan, içerisinde birçok fazileti barındıran, insanların ruhlarını yenileyen bir aydır. Bu mübarek zaman dilimi yeme içmeden mahrum kalmadan ibaret değildir. Yaşamın manasını, kulluğumuzun amacını anlatır. Ramazan'da yaşadığımız "an"lar aslında bizim hayatımızı da belirler. Biz de bu "an"ların peşine düştük. Hepimizin özlemle yâd ettiği eski Ramazanları yazar ve oyuncu Bahadır Yenişehirlioğlu ile konuştuk.

◾ Rahmetli annem ibadetlerini yapan bir kadındı. Bir parça da hayata böyle tutunurdu. Çünkü benim babam hep yatalaktı, annem çocuk gibi ona bakardı. Ama iftara önem verirdi annem. Bazen babam yattığı yerden bizi izlerdi, ama biz o sofrada otururduk.

◾ Mahallemizde annemizin arkadaşları vardı. Rahmetli Seniye teyzeler, Huriye teyzeler, onlar çok bereketli ve becerikli hanımlardı. Mutfakları çok zengindi.

◾ Onlarla bir araya gelirdik ve daha çok iftar yapardık biz. Ayrıca şimdilerde bazen oluyor bazen olmuyor ama Ramazan davulcuları vardı. Onlar davullarıyla ahaliyi sahura kaldırırlardı ve maniler söylerlerdi. Bahşiş toplarlardı. Tabi o bahşişi veren, ailenin küçüğü olduğum için, ben verirdim. Bunlar çok güzel şeylerdi hatırladığım. Şimdilerde pek rastlamadığımız bir şey.

https://www.instagram.com/p/CcfUiZHDf-g/

◾ Bir de yine hiç unutmuyorum mahalle camiindeki mahya… Malumunuz mahya bizim kültürümüzde de çok önemlidir. Kelime itibariyle bir ay boyunca süren manasına gelir. Farsçadan gelir, kök itibariyle. Ramazanda minarelerin aralarına mahya yani "ışıklı hoş geldin ya şehri Ramazan, on bir ayın sultanı hoş geldin" gibi yazılar yazılırdı. Bunu çok önemserdim. Çünkü bu Ramazan'a has, özel bir şeydi. Bazı minarelerin üstünde ışıklar olurdu. O top sesini duyduğumuz zaman bazıları o top sesini kaçırır falan minareye bakarlardı. Minarenin o ışıkları yanıyorsa artık iftar yapılabilir. Bitmiştir oruçlu olduğumuz an.

◾ Mahyalar benim için çok önemliydi. Küçük çocuk aklımla minareye onu nasıl astıklarını o ampulleri nasıl yerleştirdiklerini hep merak ederdim. Ramazan biraz daha zarafetin, biraz daha hassasiyetin yoğun olması gereken bir aylar.

◾ Ramazan girmeden önce hummalı bir ev temizliği yapılırdı. Çünkü Ramazan boyunca daha oruç tutacağı ve güçsüz olacağı için belki. Bir parça bundan bir parça da Ramazan'a verdikleri ehemmiyetten dolayı sanki eve bir misafir geliyormuş gibi Ramazan'ı bir konuk gibi algılayıp evi derleyip toparlardı. Yalnızca annem yapmazdı bunu. Bütün mahalleli hanımlar yaparlardı.

Burcu Sandıkçı: Herkes nerede o eski Ramazanlar diyerek hayıflanıyor. Peki, geçmişteki Ramazanları bu kadar kıymetli yapan neydi?

Bahadır Yenişehirlioğlu:

◾ Malumunuz Ramazan geldiğinde hiç unutmayacağımız kavramlardan biri de zekât. Kaldı ki annem sadece Ramazan'da değil bütün bir sene bu zekâtın verilmesi gerektiğini söylerdi ve uygulardı. Ramazan'da vermekten ziyade Ramazan'ın öncesinde fakire fukaraya bu zekâtın dağıtılmasını önemserdi. Ben yanında bulunurdum. Zarfın içine konuşur hatta içine bir mendil konulur, hediye gibi. Ramazan girmeden hazırlıklarını yapsınlar, evlerine bolluk gelsin bereket gelsin düşüncesiyle. Bunu hiç unutmuyorum. Bir çocuğun annesinin elinden tutup o fakir fukarayı ziyaret ediyor olması, onların annemin verdiği o zarfla yüzlerinin gülümsüyor olması, karşılıklı bir enerjinin transferi… Çocuğu büyüten şeyler bunlar. Çocuklukta gördüğümüz yaşadığımız hadiseler, bizim diğer hayatlarımızı belirliyor.

◾ Velhasıl bu kültürleri geçirmemiz lazım. Nesle aktarmamız lazım. Başka türlü kültürümüzü yeni nesle transfer edemeyiz. Ama farklı farklı metotlar bulmalıyız. Bugünün gençliğine seslenecek alanlar bulmalıyız. Bunu bir bayram haline getirmeliyiz.

Burcu Sandıkçı: Eski Ramazanlar ifadesi sizin için ne ifade ediyor? Eski Ramazanların peşinde mi olmalıyız?

Bahadır Yenişehirlioğlu:

Güzellikleri paylaşmak lazım. Giderek dünyanın "dad"ı acıyor. Ninem öyle derdi. Dadı acı derdi. Dünyanın dadını acıtmamak lazım. Zaten yeterince acı var, yeterince kötülük var, kendi neslimizden gelen. İnsan evladından, insan evladına gelen. O yüzden bizlerin panzehir olma zamanıdır diye düşünüyorum.

◾Sizlere son olarak şunu söylemek istiyorum. Karga evet siyah bir hayvandır, bir parça hırsızdır, saldırgandır da cesaretlidir de. Yani küçüklüğüne bakmaz garip bir cesareti vardır. İnsanlara da saldırır karga.

◾ Karga, aynı zamanda kendi kanatlı cinslerinin içinde kartala saldıran tek hayvandır. Kartala şu şekilde saldırır: Karga, kartalın tepesine biner, pençeleriyle sıkıştırır gövdesini. Karganın gagası sivri olur malumunuz. Başlar kartalın ensesinden vurmaya. Delik açmaya ve öldürmeye çalışır. Yani karga kartala saldırır. Sırtındaki kargayı atamaz kartal. Fakat kartalın bir savunma mekanizması vardır. O da şudur: Malumunuz kartallar yüksek uçar. Kartalın yapacağı tek bir şey kanatlarını olabildiğince hızlı çarpar ve daha yukarıya, daha yukarıya, daha yukarıya... Ama o esnada karga ona saldırıyordur. Kendi orada yaşayabilir ama karga yaşayamaz. Boşluğa doğru karga düşmeye başlar. Kartal böylelikle kurtulur karganın kendisini o öldürme mücadelesinden daha yukarıya çıkarak.

◾ Diyorum ki, şimdi günümüz insanına kendi cinsi insanoğlu bizatihi, karga gibi saldırıyor. Oysaki insan kendine zarar veren (kötülük adına ne varsa) muhabbeti, sevgiyi, merhameti, şefkati, minneti bizatihi bilginin kendisini olabildiğince depolayabilmek için daha yukarı çıkması lazım. İnsanoğlunun kartalın kargalardan kurtuluşu daha yukarıya, daha ulvi değerlere, daha mükemmel duygulara daha yukarılara…

◾ Çünkü ne kadar yukarıya çıkarsanız, hadisenin büyüklüğünü görür ve kendi acziyetinizi fark edersiniz.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN