Ramazan'dan An'lar: Senai Demirci
Ramazan, Müslümanlar için rahmet ve mağfiret mevsimidir. İnsanların ruhunu yenileyerek dirlik kazandırır. Bu ay, belirli saatlerde yemek ve içmekten uzak kalmadan ibaret değildir. Paylaşmadır… Elindeki nimetin kıymetini anlamadır… Unuttuğumuz değerleri hatırlamadır kısacası.
Giriş Tarihi: 11.04.2022
16:49
Güncelleme Tarihi: 18.04.2022
15:38
Burcu Sandıkçı: Ramazan size ne hissettiriyor?
Senai Demirci:
◾ Ramazan, aslında galiba hepimizin çocuklaştığı bir dönem . Ben ilk orucuma ağustos ayında başladım. On iki belki de on üç yaşlarındayım. Belki elli yıl öncesi… Uzun günler... Bir de fındık zamanı, bizim memlekette. Samsun Terme'de çalıştığımız zamanlar... Böyle, bayırlarda fındık topladığımız, kendimizce böyle sepet taşıdığımız, ağaçlara asıldığımız zamanlar… Uzun, çok uzun…
◾ Ama sonuçta akşamüzeri o sofraya, karpuz diye büyülü bir şey geliyor. Karpuz, evet. O yeşilin içindeki o sürpriz kıpkızıllık benim nasıl hayalimi süslerdi ve o kızıl lezzeti tatmak için karpuzu, tam karpuz gibi o serinliği ile tadabilmek için dilimin damağıma yaptığı her su sesine, çocuğuz koşup da hayal kırıklığı yaşadığımız o uzun saatlere bir şekilde sabrederdim .
◾ Birden hepimiz aynı umudun ipine diziliyoruz. Bu harika bir şey. Hepimizin gözlerinde o akşam vaktini beklemenin hasreti var. Böyle anlaşmışız birbirimizle hani biliyorsun ya bekliyoruz. Evet, sen de bekliyorsun. Bu bence müthiş güzellikte bir şey. Bence bizi yeniliyor.
Burcu Sandıkçı: O dönemde geçirdiğimiz Ramazanlar unutulmayan bir anı olarak zihnimizin bir köşesinde kalıyor. Sizin çocukluğunuz ya da gençliğinizde Ramazan ayı nasıl geçerdi?
Senai Demirci:
◾ Çocuksu tarafımız, Ramazan ile birlikte ortaya çıkıyor. O her zaman elimizin altında, bildiğimiz nasılsa erişirim, ulaşırım, canım ne var yani satın alırım, dediğimiz şey oruçla birlikte bizden uzaklaşıyor. Bakın bir yudum su, bir lokma ekmek, sıcacık çorba, bizi çocuklar gibi sevindirebiliyor.
◾ İftar sofrasında seviniyoruz, ara sıra bizi teravihe de götürüyorlar. Fakat sabahleyin uyandığımızda her defasında "Aman Allah'ım" diye kaçırdığımız bir şey var. Bunlar yani babaannem, amcamlar, dedem gün boyu hiçbir şey yemeden durabildiklerine göre kesin bunları gece bizim yemediğimiz, yeryüzünde olmayan büyülü bir şey yiyorlar: Börek .
◾ Börek, evet . Ve her defasında o derin uykunun içinde, ben o temcidi yani sahur dediklerini kaçırıyorum. Ağladım, zırladım. "Babaanne, babaanne." Babaanne demiyorum tabi o ayıp. Ana diyorum. Anam beni, bir gece sahura kaldırdı. Evet, o büyülü şey orada. Börek.
◾ Börek… Çok özeldi, gece vakti börek yiyebiliyor olmak. Bir de onu kuzinenin üzerinden alıyor içine çökelek koyuyor öyle kıyma falan da yok. Sofranın etrafında ince ince yiyoruz. Ha tabii, o sırada davul sesi de geliyor.
◾ Böreğe hala büyülü bir şeymiş gibi bakarım.
Burcu Sandıkçı: Nerede o eski Ramazanlar ifadesi herkesin dilinde. Peki nedir o eski Ramazanlar?
Senai Demirci:
◾ Nerede o eski Ramazanlar sözü biraz canımı sıkıyor, biraz da ihtiyaç duyuyoruz herhalde. İnsan eskiyi özlüyor. Çocukluğunu insan özlüyor. Çocukluk döneminde yaşadığımız şeyler, kendi adına güzel oldukları için değil bence. Onları çocuksu bir ruhla yaşadığımız için güzel.
◾ Muhtemelen şu anda ben de bir yetişkin olarak evladıma, yeğenlerime "Nerede o eski Ramazanlar" dedirtecek bir güzel Ramazan yaşatıyorumdur aslında. Şu anda bugün yaşadığımız Ramazan'da ömrüm olursa onlarca yıl sonra "Nerde o eski Ramazanlar" diyeceğimiz bir Ramazan olacak.
◾ Bütün psikologlar da aynı şekilde kuramcılar da insanın şimdiden kaçtığını söyler bize. Aslında şimdiyi bir zamanların nerede o eski Ramazanları olarak yaşıyoruz. Ya da bir Ramazan gelse de şöyle bir yaşasak dediğimiz o Ramazanı "şimdi" yaşıyoruz. "Şimdi"yi kanaatimce zenginleştirmek, onun içinde tek canlı olduğumuz an şimdidir.