Ramazan'dan An'lar: Zekeriya Erdim
Ramazan herkes için bir rahmet, bereket iklimidir. İyiliklerin çoğaldığı, kötülüklerin azaldığı bir mevsim... Unutulan birçok nimetin kıymetini hatırlatır, tüm insanlara... Ramazan davulcuları, zimem defterleri ile koskoca bir medeniyet aynı zamanda. Büyüklerimizden duyduğumuz "nerede o eski Ramazanlar?" ifadesi de aslında çocuklukta yaşanılan o tatlı heyecanlara duyulan özlemin tezahürü niteliğindedir. Biz de bu "an"ların peşine düştük. Hepimizin özlemle yâd ettiği eski Ramazanları eğitimci ve yazar Zekeriya Erdim ile konuştuk.
Giriş Tarihi: 25.04.2022
14:42
Güncelleme Tarihi: 26.04.2022
08:48
◾ Biz o ılık sulara birer kesme şeker atıp tatlandıracağız, çöreğimizi onunla yiyeceğiz. Kendisi ise çöreğe turşu suyunu katık yaptı. Oysa turşu suyu tuzludur, daha çok su içme ihtiyacı hissettirir. Ama kendisi için de bir şeker kullanarak şerbet yapmayı göze alamadı ya da üçüncü şeker yoktu ki iki şekeri iki oğluna paylaştırdı . Biz tatlandırılmış ılık suyla o da turşu suyuyla çöreğimizi yedik.
◾ Şimdi yaptığımız iftarlar, sahurlar onlarla kıyaslanamayacak kadar bolluk içinde hatta bolluğun da ötesine geçip israf edecek hale geldik, geliyoruz.
◾ Çocukluk dönemimizde bizde iz bırakan bir başka Ramazan hatırası: Rahmetli babam İstanbul'da bir okulda gece bekçiliği yapıyordu . Orada yatılı kalıyordu. Yazdan yaza resmi izni kadar köye gelip dönüyordu. Ama bir âdeti vardı.
◾ Her Ramazan öncesinde İstanbul'dan köye bir Ramazan kolisi gönderiyordu. Normal zamanlarda alamadığımız, bulamadığımız, yiyemediğimiz helva, zeytin, reçel, çay, şeker gibi şeylerden bir paket yapıp gönderiyordu. Biz daha Ramazan'ın başında, o paketi açarken bayram yapıyorduk.
https://www.instagram.com/p/CcutRt1DNWk/
◾ Çocukluk arkadaşlarımız ile birlikte yaptığımız, tekrar ettiğimiz bir Ramazan eğlencesi vardı . Ona karaca oyunu diyorduk. Kapı kapı dolaşıyorduk, komşuların kapılarını çalıyorduk. Ailenin özel durumuna uygun esprileri, nükteler, fıkralar geliştirip anlatıyorduk . Onlar da güle oynaya dinliyorlardı. Bir nevi Karagöz-Hacivat, orta oyunu benzeri bir gösteri yapıyorduk o evin ahalisine. Sonra çıkarken bize güçleri imkânları nispetinde özel birtakım hediyeler veriyorlardı. Sonra biz mahallenin çocukları o hediyeleri bir iftar birlikte yiyip içerek eğleniyorduk. Program düzenliyorduk. Karaca oyununun hasılatını yiyip içip paylaşıyor, eğleniyorduk.
◾ İlkokuldan sonra okumak için köyde, ortaokul yoktu. Kasaba yürüme 15 kilometre mesafedeydi. Ulaşım imkânı yoktu. O yüzden okuma imkânımız ve ihtimalimiz sıfırdı. Fakat buna rağmen herhalde ilkokul öğretmenimin etkisiyle ilkokuldan sonra okuyacak kim var diye sorunca sadece ben elimi kaldırıyordum. Ne olacaksın diye soruyordu. Öğretmen diyordum. Çünkü tanıdığım bildiğim en büyük insan öğretmenimdi.
◾ Çocukluğumuzda da gençliğimizde de Ramazan deyince tatlı bir duyguya düşünceye vesile olan şeylerde biri de Ramazan davulcuları ve onların maniler söyleyerek sokakları dolaşmaları. Bayram öncesi, kapıları zilleri çalıp ücretlerini değilse bile hediyelerini, kimin gönlünden ne koparsa almaları.
◾ 1973 yılından itibaren üniversite öğrenciliği ile birlikte İstanbullu olduk. Dolayısıyla artık İstanbul Ramazanlarını yaşamaya başladık. Her tarafta iftar programlarına gitmeler, gelmeler o kadar yoğun oldu ki zaman zaman evimizde iftar edecek imkân kalmad ı.