Türk ve Dünya edebiyatının önemli yazarlarının ilham evleri
Her yazar kendi başına kalma, eserlerini sakin bir kafayla yazma ihtiyacı duyar. Bu nedenle önce kendi dünyalarını kurmak, sonra okuyucusunu bu dünyanın içine dâhil etmek isterler. Bir yazarın evi, ister koca bir köşk olsun isterse yıkık dökük bir kulübe, o yazarın bir parçası olur. Bu nedenle yazarların eserlerini yazdıkları bu ilham kaleleri her daim merak konusu olmuştur. Türk ve Dünya edebiyatının önemli yazarları eserlerini nasıl, hangi ortamda yazdılar, ne gibi kişisel eşyalara sahiptiler? Sizler için ünlü yazarların eserlerini yazdıkları ilham evlerini listeledik.
Giriş Tarihi: 15.02.2019
15:38
Lev Nikolayeviç Tolstoy, Rusya
Rus ve Dünya Edebiyatı'nın büyük ustalarından Lev Tolstoy, 28 Ağustos 1828'de 32 odalı, 3 katlı Yasnaya Polyana'daki bu evde dünyaya gelir. Yazar, 1856'da St. Petersburg'dan gelerek Yasnaya Polyana'daki bu eve yerleşir. Tolstoy'un ailesi büyüdükçe ev (13 çocuk) yeni eklentiler yapılarak genişletilir. Tolstoy'un, Savaş ve Barış, Anna Karenina gibi romanlarını yazdığı, karmaşık olaylarla dolu yaşamının 50'den fazla yılını bu evde geçirir. Ölümünden sonra da buraya defnedilir. 1921'de yazarın kızı Aleksandra tarafından müzeye çevrilen bu ev, şimdilerde torunları tarafından işletiliyor. Müzede Tolstoy'a ait notlar, kütüphane ve eşyalar görülebilir.
Louis-Napoléon Bonaparte'nin 1851'deki hükümet darbesinden sonra Paris'ten sürgün edilen Victor Hugo önce Belçika'ya, oradan da Manş Denizi'ndeki Guernsey Adası'na gelir. 1856'da Hauteville House'a yerleşir. Saint Peter Limanı'nı tepeden gören bu evde, Sefiller, Deniz İşçileri gibi başyapıtlarını yazar. 1927'de ev Hugo'nun torunları tarafından müzeye dönüştürülür.
1604'te inşa edilen binanın ikinci katı, yazarın 15. Louis dönemi imzalı mobilyaları, üzerinde gazetelerini okumaktan büyük zevk aldığı söylenen ve 17. yüzyıl ipek Osmanlı sancağıyla örtülü divanı, portreleri, resimleriyle süslü.
Alexandre Dumas, şöhretinin zirvede olduğu 1840'lı yıllarda, Üç Silahşörler ve Monte Cristo Kontu'nun (her ikisi de gazetelerde seri romanlar olarak yayınlanır) başarısının ardından, şehrin karışıklığından kurtulabileceği bir yer arar. Le Port-Marly yamaçlarında yeni evini inşa etmek için bir mekân seçer. Hayalini gerçeğe dönüştürmek için o yılların önemli bir mimarı olan Hippolyte Durand'u kiralar. Ev 1847'de tamamlanır. 1848'de birçok alacaklısı tarafından takip edilen Dumas, mülkünü tüm mobilya ve dekoratif objeleriyle birlikte satmaya karar verir. Bu evde 10'a yakın roman ve hikâye yazar. Şöminesi, tavan dekoru, yazarın bastonları, bir odanın vitraylı pencereleri ile dikkat çeken evde, Balzac'ın açık artırmadan kurtulmuş çalışma masası, koltuğu ile Bohemya kristali bir de vazo bulunur. Ev, 1969 yılına kadar birkaç kez el değiştirir. 1970 yılında müzeye dönüştürülür.
Emile Zola, Paris'in batı banliyösündeki evini, 1877'de yayımlanan L'assommoir (Meyhane) romanından kazandığı parayla satın alır. Paris'te yaşamasına rağmen kır hayatına özlem duyar. Başkente çok uzak olmayan, annesinin dinlenebileceği, Seine kıyısında sakin bir mekân arar ve Médan'da, bu evi bulur. 1878'de taşınır ve 1902 yılında ölümüne kadar bu evde kalır. La Béte Humaine (Hayvanlaşan İnsan ) eserini yakınlardaki demiryolundan esinlenir. Germinal, La Terre (Toprak ) ve Nana olmak üzere 8 romanını bu evde yazar. Zola'nın özel kütüphanesi, yemek odası, Art Nouveau vitrayları, on dokuzuncu yüzyıl mobilyaları, duvar halıları aynen korunur. Zola'ya ait el yazmaları, gazeteler ve çektiği birçok fotoğraf da görülebilir.
Polisiye roman türünün babası olarak kabul edilen Edgar Allen Poe'nun, 1841'de yayınlanan The Murders In The Rue Morgue (Morg Sokağı Cinayeti) hikâyesi polisiye türün ilk örneği sayılır. Poe'nun 1833-1835 yılları arasında teyzesi, büyükannesi ve iki kuzeni ile birlikte yaşadığı evin ona ait olduğu bilinmiyordu. 1930 yılında yıkılma tehlikesi geçiren ev, Poe'nin burada yaşadığı öğrenilince korumaya alınır. Ziyaretçiler aynı katlarda, merdivenlerde, orijinal sıva duvarları ve ahşap işleri içerisinde dolaşırlar. 1949'da müzeye dönüştürülen evi ziyaret edenler, onu ürkütücü diye nitelendirirler.