Ünlü ressamların içe bakan resimleri: Otoportre
Otoportre, portre gibi resimde ve fotoğrafta sanatsal bir biçim. Öz portreler, doğaları gereği içe bakan resimlerdir. Kendi portresini yapan ressamın derdi 'kendisi' iledir ve işi kişiseldir. 14. yüzyılda aynanın Venedik'te bulunup geliştirilmesi ile ressamlar da kendi portrelerini yapmaya yönelmişlerdi. Sokrates insan yüzünü 'ruhun aynası' olarak ifade ederken diğer yandan 'Otoportre'ler de ressamların bir nevi aynası oldu. Batıdaki portreciliğin gelişen bir trend izlemesi, Osmanlı'da da 15. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyıla kadar devam eden bir geleneği; "minyatür sanatında portrecilik" geleneğini başlatmış olduğu söylenebilir.
Giriş Tarihi: 23.09.2018
14:15
Güncelleme Tarihi: 23.09.2018
14:42
Celile Hanım'ın karakalem bir otoportresi.
Nazım Hikmet Bursa Cezaevi'nden, Adalet Cimcoz'a yazdığı mektupta "Sana annemi anlatayım. Anam gençliğinde güzel bir kadındı. Fakat oğlu diye söylemiyorum; objektif olarak konuşuyorum anamın güzelliği sıcak değil, soğuk bir güzellikti. Bunda belki gözlerinin birbirinden çok uzak olmalarının dahli vardır. Sonra anamın güzelliği XIX. asır güzelliğidir. Zaten anamda, on dokuzuncu asır Fransız burjuva zevki hakimdir. Ressamlığı da öyledir. Evinin perdeleri ve bibloları da öyleydi. Yani güzelliğinde ve zevkinde düz ve soğuk hatların göze çarpmasına rağmen bilhassa renk bakımından müthiş bir rokokoluk vardır. Düşün ki babam anamı, anamla kabili kıyas olamayacak kadar entipüften kadınlarla aldattı. Bu kadınların bir kısmını tanıdım. Bunlar güzeI değil, fakat sıcaktılar. Anam inanmasını bilen kadındır. Resme bir dindar gibi inanır. Sana bir şey söyleyeyim mi, anamı o kadar gizliden gizliye severim ki, ömrümde ilk defa yalnız sana ondan bahsediyorum. Annemle ahbap olursan, hala boyalar içinde, yani hem paleti, hem yüzü gözü boyalı, inanmış, bedbaht, fakat dehşetli çalışkan ve her şeye rağmen yaşamak isteyen, bir şeyler yaratmak için çırpınan, ihtiyar, nazik bir kadınla dost olursun." diyor.
Cemal Tollu otoportresinde kendini izlediği aynanın, kendi boyadığı tuvalinden biraz uzakta ve aşağıda olduğunu duyumsatan bir poz sergiler. Gerek poz vermek gerekse çizmek için zor olan duruş deformasyonu seven sanatçının Hoffman ile Lhote atölyelerinde aldığı kübizm öğretilerini uygulamasına olanak taşır. Ressam kişiliğinin altını, fırçalar ve paletlerle çizerken, etkilendiği geçmiş uygarlıklara gönderme yapan ağaç heykelciklere de yapıtında yer verir.
1863-1944 tarihleri arasında yaşamış olan Norveçli ekspresyonist ressam. Çoğunlukla Çığlık isimli tablosuyla bilinir.
Sanatçının otoportresi resimsel düzenlemeye verdiği önemi gösterirken, konstrüktif yapılanmanın duygu aktarımındaki katılığına da işaret ediyor. Bir çiçeğin önünde kendini resmeden Eyüboğlu kendi iç dünyasına değil, sanatına dair ipuçları vermiş. Renklerle elde edilen gölge-ışık, sıcak-soğuk renk uygulamaları ve yapıtın parlak bütünlüğü fovistlerin enerjik dünyasına göndermeler içerir.
Portrelerinde, otoportrelerinde modelin kişiliğinin özünü ayrıntılardan kurtararak, yalın bir biçimde yansıtmıştır. Otoportresinde yüzünü, bedeninin ekseninden saptırarak yana döndüren sanatçı gözlerini izleyiciye çevirmiş. Koyu renk değerlerini fonda ve saçlarında, birbirine yakın tonlarıyla açık renkleri de yüzünde, fularında ve giysisinde kullanarak bedeni tuvalin ön planına taşımış. Böylece renk tekniğiyle sağladığı derinlik izleyiciye yaklaştıkça hacmi büyütmüş. Zeminden türemişçesine geri planda bıraktığı yüzü tedirgin edici bir etkiye sahip.