Klasik Türk Müziğine katkı sağlayan Ermeni bestekârlar
Ermeniler, Osmanlı'nın "millet-i sadıkası" olarak bilinen bir milletti. Asırlar boyunca Osmanlı himayesinde yaşayan Ermeniler, sanat ve zanaatın birçok alanına önemli katkılarda bulunarak adeta bir kültür mozaiği oluşturdular. O alanlardan biri de Türk müziğiydi. "Kimseye etmem şikâyet", "Gamzedeyim deva bulmam", "Bu akşam gün batarken gel" gibi en meşhur eserlerle Klasik Türk Müziğine katkı yapan Ermeni bestekârları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 22.10.2018
13:41
Güncelleme Tarihi: 22.10.2018
18:04
1872'de İstanbul'da doğan Karnik Garmiryan'ın yaşamının en önemli uğraşı müzikti. Çocuk yaşta kilise korolarına devam eden Garmiryan, bu korolarda Hamparsum nota sistemini öğrendi.
Bestekâr Karnik Garmiryan, peşrev, saz semaisi, beste, ağır semai, yürük semai, şarkı, kanto, türkü, düet, zeybek, fokstrot formlarında 135 eser besteledi. Bu bestelerin birçoğu antolojilere girdi, bazıları çeşitli seriler içinde yayımlandı, kimi de plağa okundu.
Eserlerini Hamparsum notasıyla kaydeden ancak batı notasını da kullanan Garmiryan'ın müzik tutkusu o kadar canlıydı ki boş zamanlarında başka bestekârların eserlerini, Ermeni kilise müziğine ait ilahileri, bu arada ünlü bestekâr Bimen Şen'in (Der Ğazaryan) bestelerini notaya almış, böylece önemli bir kişisel arşiv oluşturmuştu.
Bugün artık tarih olmuş bir devrin son temsilcilerinden biri olan Garmiryan, yaklaşık iki yıl süren bir hastalık döneminden sonra, 13 Ekim 1947'de hayatını kaybetti ve Şişli Ermeni Mezarlığı'na gömüldü. Rast makamındaki "Âşık oldum gonca güle" kantosu onun en bilinen eseridir.
KİRKOR ÇULHAYAN (KEMANİ VE NEYZEN)
Besteci, kemani ve neyzen Kirkor Çulhayan 1868 yılında İstanbul Kumkapı'da doğdu. "Öğretmen" ve "notacı" olarak da anılırdı.
1876 yılında Aristakes Ohannesyan'dan müzik eğitimi almaya başladı. Hocasının ölümü üzerine Nikoğos Taşçıyan ile eğitimine devam etti. Kumkapı Surp Arutyun Kilisesi rahibi Der Bağdasar'dan dinî müzik öğrendi.
Kirkor Çulhayan, tekkelere girerek dinî Türk Müziğini de öğrendi. 1910'dan öldüğü tarihe kadar Balat, Gedikpaşa, Samatya Surp Kevork ve Altımermer Surp Agop Kiliseleri'nde baş okuyuculuk yaptı. Birçok Türk okullunda müzik dersleri verdi.
1910 yılından itibaren plak doldurmaya başladı ve 1938 yılında öldü. "Ağlamış Gülmüş Cefaya Durmadan Yanmış Gönül" onun yaygın olarak bilinen bir eseridir.
İstanbul'da doğan Kirkor Kahyayan, babasının mesleği olan doğramacılık yapıyordu. Daha sonra ud yapımına geçmiş ve Mercan'daki dükkânında ud yapımını sürdürmüştür.
Daha çok lutiye olma özelliği ile nam salan Kirkor Kahyayan, Kürdili Hicazkâr makamındaki "Bu Gönül Ne Gülde Ne Gülşendedir" eseri ile tanınır.
İstanbul Hasköy'de doğdu. Kendisi 1833'te dünyaya geldiğini söylerse de başka kaynaklarda 1841, 1857 ve 1860'ta doğduğuna dair kayıtlar bulunur.
Hancıyan küçük yaşta iken ailesi Üsküdar'a yerleşti. Orta öğreniminin ardından girdiği Mekteb-i Tıbbiyye'nin dördüncü sınıfından ayrıldı, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbine sağlık subayı olarak katıldı ve yüzbaşılığa kadar yükseldi.
Daha sonra ordudan ayrılarak musiki çalışmalarına hız verdi. Sultan II. Abdülhamid döneminde Bulgaristan'a kaçıp Sofya Konservatuarı'nda Türk musikisi okuttu. Bu arada Romanya ve Mısır'da bulundu.
1908'de İstanbul'a dönünce Dârülbedâyi, Şark Mûsikisi Cemiyeti ve Dârülelhan'ın kurucuları arasında yer aldı ve öğretici kadrosunda bulundu.
İyi bir keman, ud ve piyano icracısı idi, ayrıca bu enstrümanların öğreticiliğini de yapmıştı. Bestelediği pek çok eser notaya alınmadığı için kaybolmuş, Hacı Ârif Bey'in yüzlerce eserini notaya alarak kaybolmaktan kurtardığı halde kendi eserleri için aynı hassasiyeti göstermemişti.
1947'de ölen Leon Hancıyan "Bilmem ki safa neşe bu ömrün neresinde" adlı Karcığar makamlı eseri ile tanınır.
Bestekâr ve hanende olan Nikağos Ağa, 1820 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Nikogos Melkonyan'dı.
İlk musiki bilgilerini Balatlı Karabet Ağa'dan aldıktan sonra Markar Ağa ve Hamâmizâde İsmâil Dede Efendi ile Dellâlzâde İsmâil Efendi'den istifade ederek kendini yetiştirdi. Meşketmek üzere kendisine ilk başvurduğunda Hamâmîzâde Dede Efendi'nin Türkçe'yi iyice öğrendikten sonra gelmesini söylemesi üzerine şivesini düzelterek tekrar Dede Efendi'ye başvurdu.
Aksânını Türk musikisi okuyuşuna uydurabilmek için Ahmed Vefik Paşa'dan üç yıl süreyle edebiyat dersi aldı. Sultan Abdülmecid döneminin sonlarına doğru Dellâlzâde vasıtasıyla Enderûn-ı Hümâyun'a mûsiki hocası olarak alındı.
Dinî musikiye de ilgi duydu, meşkettiği pek çok dinî eserin tavrını öğrenmek maksadıyla Mevlevihanelere devam etti. Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz'in huzurunda okuduğu eserlerle dikkati çeken Nikoğos Ağa, Sultan Abdülmecid'in arzusuyla ezan okudu.
Nikoğos Ağa 200'den fazla eser bestelemişse de bunlardan ancak yetmiş kadar şarkısı günümüze ulaştı. "Var mı hacet söyleyim ey gül tenim" adlı Muhayyer Kürdi makamı eseri en ünlü bestelerindendir.