Mehmet Akif Ersoy'un musiki yönü
Şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an tercümanı ve siyasetçi. Belki de bu unvanlarının içerisinde en önemlisi İstiklal Marşı'nın yazarı. Kısa hayatına birçok mesleği sığdıran bu başarılı isim Mehmet Akif Ersoy'dan başkası değildi. Mehmet Akif, hayatının her döneminde musikiyle bizzat uğraştı. Bunun yanı sıra yakın dostlar edindiği musiki çevreleriyle de bağını hiç koparmadı. İşte Mehmet Akif'in ruha ve kulağa hitap eden musiki yönü…
Giriş Tarihi: 25.04.2019
14:05
Güncelleme Tarihi: 25.04.2019
15:02
Akif, Şerif Muhiddin ve kardeşi Abdülmecid Bey ile hususi hocaları İzmirli İsmail Hakkı Bey delaletiyle tanışır. Eşref Edip'in verdiği bilgiye göre, Şerif Haydar Paşa bir gün İsmail Hakkı Bey'e gıyaben tanıdığı ve şiirlerini büyük bir zevkle okuduğu Mehmet Akif'le tanışmak istediğini söylemiş, bunu üzerine İsmail Hakkı Bey yakın dostlarından Akif'i alıp Çamlıca'daki köşke götürmüştür.
O gün udunu ilk defa dinlediği Şerif Muhiddin, Akif'i farklı mızrabı ve üstün tekniğiyle büyüler. Artık Safahat şairi de, birçok âlim ve sanatkârın uğrak yerlerinden biri olan Çamlıca'daki köşkün müdavimlerinden olur ve Şerif Muhiddin'i dinlemekten çok büyük zevk almaktadır.
Midhat Cemal'in sözünü ettiği bir mektubundaki şu cümleler, onun Şerif Muhiddin'e duyduğu sevgi ve hayranlığın temelinde, virtüözitesinin yanı sıra peygamber torunu olmasının da rolü bulunduğunu ispatlar nitelikte: "Cedd-i muazzamınızın mukaddes namına yemin ederim ki hayatımda muhalled, maddiyat mücerret bir zevk duydumsa onu sizinle geçen alemlerde duydum."
Akif, Şerif Muhiddin'i ömrünün sonuna kadar büyük bir dikkatle takip eder ve başarılarıyla kendi başarısı gibi gururlanarak, Gölgeler'i, yani yedinci Safahat'ı ona ithaf eder. Safahat'a almadığı, Şerif Muhiddin'e mektup olarak yazılmış "Şarkın Yegane Dahisine" başlıklı şiirinde, o "biçare Şark'ın Şark'a küsmüş gitmiş evladı"dır. "Bu viran kubbe", yani dağılmış, paramparça olmuş şark ses verebilmek için yüksek bir figan istemektedir ve o figan sadece ve sadece " Peygamberin fevka'l-beşer evladı"nın, yani Şerif Muhiddin'in ududur:
Nasıl bulutlara yangın verir de yaz güneşi, Yakarsa gökleri şimşeklerin seri ateşi; Senin de çalmadı parmakların, tutuşturdu. Ziya adımları altında haykıran udu! Ne hisle inledi karşında sineler, bilsen, Kümeyle tellere birden alev dökerken sen!