Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • Sinema
  • Fikriyat'tan bir Semih Kaplanoğlu röportajı: "Ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar"

Fikriyat'tan bir Semih Kaplanoğlu röportajı: "Ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar"

Usta yönetmen, yapımcı ve yazar Semih Kaplanoğlu ile Fikriyat ekibi olarak Bergman'dan, doğanın hakikatine, özümüzden, sinemanın insan üzerinde uyandırdığı tefekkür meselesine kadar bol istifadeli bir röportaj gerçekleştirdik. "Filmler niye öyle uzun diye soru alıyorum. Çünkü zaman idraki vermeye çalışıyorum. Seni sıkmaya çalışıyorum arkadaş!" diyen usta yönetmen eserlerinde özü ve hakikati arayan bir derviş esasında... Bu samimi ve felsefi sohbette; yaşamdaki yerinize, ölüm gerçeğine, suyun akışına, rüzgarın sesine bir başka bakacaksınız.

  • 13
  • 22
Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti
Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti

Semih Kaplanoğlu: Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti. İnsanlar bunu unuttular. Her vaktin bir manası var. Sinema da zaman sanatıdır; çünkü çektiğimiz filmlerin süreleri var. 140 dakika bir film çıkıyor ortaya. Bunu biz "zamanla" ölçüyoruz. İnsanlar sinemaya gidiyorlar, film seyrediyorlar, "zaman nasıl geçti anlayamadık" diyorlar. Çaldılar işte senin zamanından… "Öyle eğlendik ki zaman nasıl geçti bilemedik..."

Yani zaman idrakiyle oynuyorlar. Bunu düşünemeyen bir sinemacı, kendi medeniyetinden hiçbir şey taşıyamaz. Onun için Amerikan tarzı dizi yapar ama bizim medeniyetimize dair bir şey anlattığını zanneder, anlatamaz.

Senin müziğin nasıl? Itrin nasıl? Sen eğer o müziğin zaman algısını hissetmez, fark etmez ve düşünmezsen, o zaman sadece oynarsın.

◾ Şimdi mesela çocuklara kurs veriyorlar; "senaryoculuk nasıl yapılır?" Ellerindeki kitaplar Amerikan sinemasının rehber kitapları… Şimdi biz, bizim hikâyelerimizi böyle mi anlatacağız? Kendimiz Supermen mi yaratacağız? Sen başka bir yerin hikâye anlatma yöntemini alırsan, biçimini alıp kendi hikâyeni onun içine koyarsan; o ister istemez bir kalıba girer.

  • 14
  • 22

"Bizim geleneğimiz bin senedir insanı, rüyasından yorumlayarak, onu daha iyi insan olmaya doğru yöneltiyor."

Semih Kaplanoğlu

  • 15
  • 22
Rüyalar...
Rüyalar...

Özge Özkul: Rüyalar, Semih Kaplanoğlu sinemasında öne çıkan bir figür. Lakin bu rüyalar alışkın olduğumuz tarzda değil aksine size has bir imge konumunda. Karakterin gizli yanlarını bize gösteren rüyalar aynı zamanda ilahi bir uyarıyı da içerisinde barındırıyor. Siz rüya tercihleriniz ve filmde kullandığınız estetik rüyalar hakkında neler söylemek istersiniz? Kişisel yaşamınızla bir ilgisi var mı?

Semih Kaplanoğlu: Hayır yok. O da aslında gelenekle alakalı bir şey. Biliyorsunuz bizim geleneğimizde özellikle belli ekollerde rüya tasviri çok önemlidir. Rüya üzerine bir psikiyatrik alan kurulmuş, Freud'u biliyorsunuz. Kişiyi rüyalar üzerinden yorumluyor. Bizim geleneğimiz bin senedir insanı, rüyasından yorumlayarak onu daha iyi insan olmaya doğru yöneltiyor. Bu belki bazı dergâhlarda, tekkelerde binlerce sayfa yazılmış. Bu kadar büyük bir hazine...

  • 16
  • 22
Uzun sahneleri izletmek için ne yapmamız gerekiyor?
Uzun sahneleri izletmek için ne yapmamız gerekiyor?

Ahmed Helal: Bazıları uzun sahneleri sıkıcı buluyor. Arasında ince bir çizgi var. Uzun sahneleri izletmek için ne yapmamız gerekiyor?

Semih Kaplanoğlu: Başladığın andan itibaren bunu seyredecek olan insanı, çektiğin filme hazırlaman gerekiyor. Mesela geleneğimizde de var bu. Bir âlim kitap yazar, önüne bir giriş koyar. Ya Hz. Peygamber'e (sav) selam verir, sonra belli büyüklerini anlatır, sonra biraz da "ben bunu niye yaptığımın" girizgâhına başlayıp, devam eder. Sinemada prolog (açılış sahnesi) diyorlar ona.

◾ Ben her filmde prolog kullanırım. Sebebi şu; şöyle bir şey seyredeceksin, zamanı şöyle olacak, duygusu böyle olacak. Onu hissettirmen lazım. Tabi kısa filmde çok kolay bir marifet değil bu. Ama uzun filmde onu gıdım gıdım, planları hafif hafif, uzata uzata işliyorsun. Bir süre sonra seyirci o dünyaya giriyor. Ondan sonra zaten sıkılan sıkılmış oluyor, kalkıp gidiyor.

◾ Ama sıkılmayan için daha da giderek derinleşmeye başlıyor. Sen onun zamanını aşmaya başlıyorsun. Bu tabi zamanla oluşacak bir şey. Ama ölçekler önemli, planları nasıl çektiğin önemli. Ön çalışmayı uzun tutman gerekiyor.

İkinci bir şey de, oyuncuların ritmi, temposu… Sen böyle uzun çekiyorsun, oyuncu pıtır pıtır bir şeyler yapıyor, olmaz. Bunların hepsinin ahenk içinde olması lazım. Müzik gibi yani.

Hiç kestiniz mi Hocam?

◾ Kestim tabi, 4 buçuk saatti.

Bekir Salih Yaman: Bağlılık Hasan bu sene Türkiye'nin Oscar adayı. Bu sizi heyecanlandırıyor mu?

Semih Kaplanoğlu: Sonuçta bir temsiliyet. Biz bu ülkede filmler yapıyoruz. Hem Türkçeyi hem bizim hikâyelerimizi bir şekilde dünyayla paylaşmak, görünür kılmak önemlidir diye düşünüyorum. Onun ötesinde hiçbir fazla önemi yok benim için.

Türkiye'nin kimliğine 'Huzur'lu bakış

  • 17
  • 22
"Her filmin bir "hu noktası, hu karesi" var"
Her filmin bir hu noktası, hu karesi var

Özge Özkul: Sizin oyuncularınız da duyguyu çok iyi veriyor…

Semih Kaplanoğlu: Her filmin bir "hu noktası, hu karesi" var. Onda da şiarım, Hz. Ali'nin "ilim bir noktaydı, cahiller onu çoğalttı" sözü... Benim bu filmdeki hu noktam, filmin sonunda, adamın tek başına kaldığı kare. O benim hu noktam. Ben cahilce onu çoğalttım diye düşünüyorum.

Her filmde bir kareyi çoğaltmayı da düşünmen gerekebilir. Ben bazen senaryoyu finalden yazmaya başlarım. Hikâyenin sonundan geriye doğru giderek açarım bazen de başlarım ve kapatırım. Psikoloji vs. hiç düşünmem. Benim alanım değil. Ben insanın içine bakıyorum.

◾ Psikoloji çünkü biraz zaaflar ilmine giriyor. Peki, zaafı olmayanların ilmi yok mu? Var. Oradan gelip bakalım şimdi zaaflara. Öbür türlü sadece kötülüğün estetikleşmiş haliyle uğraşıyoruz. Vaatte bulunmuyoruz, umut vermiyoruz, onları bence düşünmek gerekiyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN