Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • Sinema
  • Fikriyat'tan bir Semih Kaplanoğlu röportajı: "Ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar"

Fikriyat'tan bir Semih Kaplanoğlu röportajı: "Ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar"

Usta yönetmen, yapımcı ve yazar Semih Kaplanoğlu ile Fikriyat ekibi olarak Bergman'dan, doğanın hakikatine, özümüzden, sinemanın insan üzerinde uyandırdığı tefekkür meselesine kadar bol istifadeli bir röportaj gerçekleştirdik. "Filmler niye öyle uzun diye soru alıyorum. Çünkü zaman idraki vermeye çalışıyorum. Seni sıkmaya çalışıyorum arkadaş!" diyen usta yönetmen eserlerinde özü ve hakikati arayan bir derviş esasında... Bu samimi ve felsefi sohbette; yaşamdaki yerinize, ölüm gerçeğine, suyun akışına, rüzgarın sesine bir başka bakacaksınız.

  • 9
  • 22
21. yüzyıl bizden, insanımızdan ve milletimizden neler götürdü?
21. yüzyıl bizden, insanımızdan ve milletimizden neler götürdü?

Bekir Salih Yaman: Toprakların miras yoluyla bölünmesi… İnsanların bu yüzden kavgası… Yabancılaşma… Aslında film bu yönü ile Anadolu'nun anlatılmayan bir hikâyesini de anlatmıyor mu? Yıllardır akrabalar ve dostların arasını açan bu büyük meseleyi ve insanın helalleşme halini sinemaya taşımaya sizi hangi saikler itti? 21. yüzyıl bizden, insanımızdan ve milletimizden neler götürdü? Siz bu hususta filmleriniz dışında da neler gözlemliyorsunuz?

Semih Kaplanoğlu: İnsan binlerce yıl da geçse demek ki aynı yerde bocalayıp duruyor. Dışı değişiyor ama içi… İşte sanat içe bakıyor. Sorun aslında insanın tekâmülünde... Kendini adadığı ve kendini değiştirdiği yerler ya da durumlar konusunda bence düşünmeye davet etmek gerekiyor.

Sanat aslında bireylere dönük bir şeydir çünkü sanatla devrim yapamazsın, sanatla sistem değiştiremezsin. Ben insana bakıyorum; hem bu memleketin hem de bin küsur yıllık medeniyetin üstünden, altından, yanından, sağından, solundan bakmaya gayret ediyoruz.

  • 10
  • 22
Nereden geldik, nereye gidiyoruz, ne olacağız?
Nereden geldik, nereye gidiyoruz, ne olacağız?

Nereden geldik, nereye gidiyoruz, ne olacağız? Herkesin sorduğu bu sorularda asıl meselenin cesaret olduğunun vurgusunu yapan Kaplanoğlu, sanatın da temelinde bu soruları sordurmaya çalıştığını söylüyor.

Semih Kaplanoğlu: Bir ilahi dinlediğinde ya da Tekke edebiyatından veya irfanların sözlerinden bir şeyler okuduğunda aslında hepsi sana bunu söylüyor. Yunus Emre de bunu söylüyor. Yunus Emre bugün bize niye değiyor? Niye unutmadık? Çünkü öze gidiyor. Değişmeyene gidiyor. Varlığa gidiyor.

◾ Biz bu varlık meselesini, içimizdeki değişmeyeni arayıp bulmadıkça ve bunu birbirimizde de görmeyi sağlayamadıkça yaptığımız her şey gündelik, sıradan ve geçici olacak. O yüzden sanatın, felsefenin, düşüncenin ya da tasavvufun birleştiği nokta hep buralar.

Marksizmi ele alalım. Sınırsız bir toplum ütopyası veriyor. Yani herkesin refah içinde olacağı, sınıfların ortadan kalkacağı, kimsenin kimseye tahakküm etmeyeceği bir şey söylüyor. Bu aslında bir tür ütopya. Temelleri yok. Çünkü bunu sana sadece sermaye ve mal paylaşımı üstünden anlatıyor. İnsan içi?

Bir şey söyleyemiyor. Hâlbuki bütün bunları yapan insanın içi. Sermayeyi, birbirini kandırmayı, öbürünün parasının üstüne yatmayı yapan ya da kandıran, yalan söyleyen ve bunu örgütleştiren, sistematikleştiren, sistemler kuran insan içi... Baktığın zaman insanda ne varsa dışarda da o var.

  • 11
  • 22
Senin içinde iyilik yok mu?
Senin içinde iyilik yok mu?

Kaplanoğlu, "senin içinde iyilik yok mu kötülük yok mu" diyor bizlere. Elbette var diyoruz, kimin yok ki... Kaplanoğlu, bunların yanı sıra hırsın da egonun da ve hatta iyiliğin, yardımseverliğin ve muhabbetin de var olduğunu söylüyor içimizde... Bunların hepsi bir arada olabilir mi?

Semih Kaplanoğlu: İçimizde ne varsa dışımızda da oluyor. Onun için bugün olan şeyleri sadece "Batı böyle yaptı, emperyalizm şöyle yaptı, kapitalizm böyle yaptı" dediğimizde, tam anlatamıyoruz aslında. Biz de bu işin içindeyiz. Biz de hizmet ediyoruz. Ama ne ediyor buradaki hizmeti? Egomuz ediyor.

Yoksa bir makine değiliz sonuç olarak.

Kötülük İnsan Doğasının Bir Parçası mı?

  • 12
  • 22
Kötü niyetle yapılan bir sanat aracı da sanata hizmet ediyor mu?
Kötü niyetle yapılan bir sanat aracı da sanata hizmet ediyor mu?

Bekir Salih Yaman: Peki Hocam o zaman "sanat iyiye ve güzele yönlendirendir" diye genel bir tanım yapabilir miyiz? Yoksa kötü niyetle yapılan bir sanat aracı da sanata hizmet ediyor mu?

Semih Kaplanoğlu: Kötü niyet değil, "nefsimizi harekete geçiren, nefsimizi okşayan işler var; bir de nefsimize zor gelen işler var" diye bakıyorum ben. Heyecanlı bir film seyrediyorsun ya da korku filmi seyrediyorsun. Onlar sende bu duyguları bir şekilde ortaya çıkartıyor. Heyecan, korku, eğlenmek ki bugün saatlerimizi, günlerimizi bu ekranların peşinde harcıyoruz. Hepimiz sosyal medyada, dijital platformlarda vaktimizin nasıl geçtiğini anlamamamız için üretilmiş içeriklerle dolduruluyoruz.

-Sence niye vaktinin nasıl geçtiğini sana hissettirmek istemiyorlar?
-Zamanı neden senden çalıyorlar, bunu düşünüyor musunuz hiç?

Çünkü ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar.

◾ Şurada otur mesela 10-15 dakika, dur. Durabiliyorsan eğer… İzlemeye başla. O zaman işte bir zaman idraki ortaya çıkıyor. Zaman idrakini aldığın anda zamanının sınırlı olduğunu bu dünyada idrak etmeye başlıyorsun. Ne olacak o zaman? Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı bize sürekli pompalayan bir sistem var.

Bana soruyorlar, "ağabey senin filmler niye öyle uzun, planlar uzun oluyor vs." çünkü zaman idraki vermeye çalışıyorum. Seni sıkmaya çalışıyorum arkadaş. Sen otur rüzgarı ağaçta seyret bakalım, seyredebiliyorsan. İnan bana izlediğinde yavaş yavaş aslında nereye ait olduğunu, içindeki zaman duygusunun nasıl meydana çıktığını anlar insan.

  • 13
  • 22
Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti
Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti

Semih Kaplanoğlu: Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti. İnsanlar bunu unuttular. Her vaktin bir manası var. Sinema da zaman sanatıdır; çünkü çektiğimiz filmlerin süreleri var. 140 dakika bir film çıkıyor ortaya. Bunu biz "zamanla" ölçüyoruz. İnsanlar sinemaya gidiyorlar, film seyrediyorlar, "zaman nasıl geçti anlayamadık" diyorlar. Çaldılar işte senin zamanından… "Öyle eğlendik ki zaman nasıl geçti bilemedik..."

Yani zaman idrakiyle oynuyorlar. Bunu düşünemeyen bir sinemacı, kendi medeniyetinden hiçbir şey taşıyamaz. Onun için Amerikan tarzı dizi yapar ama bizim medeniyetimize dair bir şey anlattığını zanneder, anlatamaz.

Senin müziğin nasıl? Itrin nasıl? Sen eğer o müziğin zaman algısını hissetmez, fark etmez ve düşünmezsen, o zaman sadece oynarsın.

◾ Şimdi mesela çocuklara kurs veriyorlar; "senaryoculuk nasıl yapılır?" Ellerindeki kitaplar Amerikan sinemasının rehber kitapları… Şimdi biz, bizim hikâyelerimizi böyle mi anlatacağız? Kendimiz Supermen mi yaratacağız? Sen başka bir yerin hikâye anlatma yöntemini alırsan, biçimini alıp kendi hikâyeni onun içine koyarsan; o ister istemez bir kalıba girer.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN