Abdülhamid'in miras bıraktığı 44 eser
Şehr-i İstanbul'un sevdalısı Sultan II. Abdülhamid, mevcut düzensizliğin önüne geçmek ve yeni yatırımlar yapmak kaydıyla can çekişen şehre yaşanırlık kazandırmak istiyordu. Abdülhamid'in siyasi yönü ile birlikte, Osmanlı vatanına kazandırdığı eserleri konuşmak, onun çağın gerekliliklerini ve ilerisini düşündüğünün bir kanıtıdır. Peki, Abdülhamid'in başkent olan İstanbul'u, marka şehir haline getirmek için dünyanın önde gelen mimarlarına ve şehir plancılarına İstanbul ile ilgili projeler çizdirdiğini biliyor muydunuz?
Giriş Tarihi: 10.02.2020
10:19
Şişli ileçesinde bulunduğu caddeye ismini veren Darülaceze, 1895 yılında Sultan II. Abdülhamid Han'ın fermanıyla kurulmuştur. Darülaceze'nin kuruluş sürecine bakıldığında ana etkenin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrası oluşan sosyal hayatın etkili olduğu görülmektedir. Osmanlı'nın mağlubiyeti ile neticelenen savaştan sonra, özellikle Balkanlardan gelen muhacirler İstanbul'da cami, medrese, tekke han gibi mekanlarda misafir edilmiştir.
İstanbul Savaşı sonrası binclerce dul kadın, yetim çocuklar, sakat ve iş göremeyecek durumda olan insanlar ile dolmuştu. Kimsesiz çocuklar ve dul kadınlar Gülhane'de açılan Mühacirin Dul ve Eytamhanesi'nde , tedaviye muhtaç olanlar ise Muhacirin Hastanesi'nde koruma altına alınmıştı.
Sultan II. Abdülhamid, savaşın bu olumsuz izlerini kalıcı olarak silebilmek adına bazı müesseseler oluşturma kararı almıştır. Kurumun tesisi için oluşturulan komisyon, Darülaceze'nin inşa edilmesi için Okmeydanı bölgesinin uygun olduğunu ve inşaat edilmesi masrafının 72.000 altın lira civarında olacağını belirtmişlerdi.
Ülkemizdeki üniversiteleri temelini oluşturan Darülfünun-ı Şahane, Sultan II. Abdülhamid tarafından 31 Ağustos 1900 tarihinde, cülusunun 25. yıl dönümünde açıldı.1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanıyla Osmanlı Devleti, birçok alanda düzenlemeye gitme ihtiyacı duymuştu. Tanzimat döneminde medrese dışında yeni bit yükseköğretim müessesinin kurulması yolunda teşebbüsler meydana gelmişti. Kurulacak kurumuna fenler evi anlamına gelen Darülfünun adının verilecek olması bile medreseden ayrı bir eğitim yapısını işaret eder.
Pek çok mezun veren Darülfünun-ı Şahane, Meşrutiyet döneminde daha sistemli bir eğitime geçmiştir. Meşrutiyet'in ilanıyla adı İstanbul Darülfünunu şeklinde değiştirilen Darülfünun-ı Şahane, Tıp ve Hukuk şubelerini de bünyesine katmak suretiyle resmen 4 şubeli olarak yeniden teşkilatlandırıldı.
HALKALI ZİRAAT VE BAYTAR MEKTEBİ
Küçükçekmece Halkalı 'da bulunan ve günümüzde özel bir üniversitenin kullandığı yapı, Sultan II. Abdülhamid tarafından 13 Ekim 1892 tarihinde Ziraat ve Baytar Mektebi olarak yaptırıldı.
Osmanlı'da Müslüman halkın büyük bir kısmı geçimini topraktan sağlamaktaydı. Tanzimat ve Islahat fermanlarından sonra Osmanlı Devleti, ekonomik anlamda hızlı bir şekilde gerilemeye başlamıştı. Sultan II. Abdülhamid, 1876 yılında tahta çıktıktan sonra gerilemenin önünde durmak için büyük çaba harcamıştı. Ekonomik ve sosyal anlamdaki gerilemeyi ziraat anlamında ıslah çalışmaları yaparak bertaraf etmek istemişti. Osmanlı Devleti'nde modern tarım yapılabilmesi için Ziraat Mekteplerinin açılması fikri Sultan II. Abdülhamid döneminin önemli tarım politikasıdır.
Sultan II. Abdülhamid Han'ın İslam Birliği riyasının en önemli unsuru Hicaz Demiryolları'nın başlangıç noktası olan Haydarpaşa Garı, 1908 yılında tamamlanarak hizmete girdi. Gar binası, mimari yapısı ve tarihi özellikleriyle Türkiye'deki gar binalarının en önemlisidir.
Haydarpaşa Garı'nın bulunduğu alan 1903 yılına kadar deniz ile kaplıydı, ilk gar binası bugünkü Çayırbaşı Köprüsü'nün bulunduğu yerde, 11 Mayıs 1872 yılında yapılmıştı. Osmanlı'nın doğuya açılan kapısı olarak görülen Haydarpaşa Garı, demir yolu ağının simge mekânlarından birisi haline gelmişti.
Sultan II. Abdülhamid Han, demir yolu konusunu yakından takip etmekte ve demir yollarını yapımının stratejik ve askeri bakımından elzem olduğunu düşünüyordu. Zira savaş zamanında askeri birlikler demir yolu sayesinde en uzak vilayetlere hızlı bir şekilde sevk edilebilecekti. Fakat Sultan Abdülhamid, demir yolu ile sağlanacak bu kolaylığın yabancı bir işgal olduğunda tersine döneceğini düşünerek, demir yollarının sınır bölgelerinden geçmesini istememiş, sadece askeri yönden değil, ekonomik kalkınmayı ülke genelinde yaymak için bir araç olarak görmüştü.
1905 yılında Sultan II. Abdülhamid Han döneminde, boğazın en dar yerlerinden birisi olan Anadolu Hisarı'nın önündeki alana yapılan iskeledir. 1905 yılında iskele yapılmadan önce Hisarönü denilen alanda, kıyı boyunca uzanan yalıların baş kısmında Şirket-i Hayriye tarafından yapılan eski bir iskele bulunuyordu. Ancak zamanla yıpranan iskelenin yerine ahşap bir iskele yapılmış oldu.
Şirket-i Hayriye'nin Hasköy Tersanesi Başnakkaş Hasan Usta tarafından gerçekleştirmişti. Anadolu Hisarı İskelesi, deniz ulaşımını güçlendirmek amacıyla yapılan iskelelerin stratejik bakımından en önemlilerinden birisiydi.