Abdülhamid'in miras bıraktığı 44 eser
Şehr-i İstanbul'un sevdalısı Sultan II. Abdülhamid, mevcut düzensizliğin önüne geçmek ve yeni yatırımlar yapmak kaydıyla can çekişen şehre yaşanırlık kazandırmak istiyordu. Abdülhamid'in siyasi yönü ile birlikte, Osmanlı vatanına kazandırdığı eserleri konuşmak, onun çağın gerekliliklerini ve ilerisini düşündüğünün bir kanıtıdır. Peki, Abdülhamid'in başkent olan İstanbul'u, marka şehir haline getirmek için dünyanın önde gelen mimarlarına ve şehir plancılarına İstanbul ile ilgili projeler çizdirdiğini biliyor muydunuz?
Giriş Tarihi: 10.02.2020
10:19
HALKALI ZİRAAT VE BAYTAR MEKTEBİ
Küçükçekmece Halkalı 'da bulunan ve günümüzde özel bir üniversitenin kullandığı yapı, Sultan II. Abdülhamid tarafından 13 Ekim 1892 tarihinde Ziraat ve Baytar Mektebi olarak yaptırıldı.
Osmanlı'da Müslüman halkın büyük bir kısmı geçimini topraktan sağlamaktaydı. Tanzimat ve Islahat fermanlarından sonra Osmanlı Devleti, ekonomik anlamda hızlı bir şekilde gerilemeye başlamıştı. Sultan II. Abdülhamid, 1876 yılında tahta çıktıktan sonra gerilemenin önünde durmak için büyük çaba harcamıştı. Ekonomik ve sosyal anlamdaki gerilemeyi ziraat anlamında ıslah çalışmaları yaparak bertaraf etmek istemişti. Osmanlı Devleti'nde modern tarım yapılabilmesi için Ziraat Mekteplerinin açılması fikri Sultan II. Abdülhamid döneminin önemli tarım politikasıdır.
Sultan II. Abdülhamid Han'ın İslam Birliği riyasının en önemli unsuru Hicaz Demiryolları'nın başlangıç noktası olan Haydarpaşa Garı, 1908 yılında tamamlanarak hizmete girdi. Gar binası, mimari yapısı ve tarihi özellikleriyle Türkiye'deki gar binalarının en önemlisidir.
Haydarpaşa Garı'nın bulunduğu alan 1903 yılına kadar deniz ile kaplıydı, ilk gar binası bugünkü Çayırbaşı Köprüsü'nün bulunduğu yerde, 11 Mayıs 1872 yılında yapılmıştı. Osmanlı'nın doğuya açılan kapısı olarak görülen Haydarpaşa Garı, demir yolu ağının simge mekânlarından birisi haline gelmişti.
Sultan II. Abdülhamid Han, demir yolu konusunu yakından takip etmekte ve demir yollarını yapımının stratejik ve askeri bakımından elzem olduğunu düşünüyordu. Zira savaş zamanında askeri birlikler demir yolu sayesinde en uzak vilayetlere hızlı bir şekilde sevk edilebilecekti. Fakat Sultan Abdülhamid, demir yolu ile sağlanacak bu kolaylığın yabancı bir işgal olduğunda tersine döneceğini düşünerek, demir yollarının sınır bölgelerinden geçmesini istememiş, sadece askeri yönden değil, ekonomik kalkınmayı ülke genelinde yaymak için bir araç olarak görmüştü.
1905 yılında Sultan II. Abdülhamid Han döneminde, boğazın en dar yerlerinden birisi olan Anadolu Hisarı'nın önündeki alana yapılan iskeledir. 1905 yılında iskele yapılmadan önce Hisarönü denilen alanda, kıyı boyunca uzanan yalıların baş kısmında Şirket-i Hayriye tarafından yapılan eski bir iskele bulunuyordu. Ancak zamanla yıpranan iskelenin yerine ahşap bir iskele yapılmış oldu.
Şirket-i Hayriye'nin Hasköy Tersanesi Başnakkaş Hasan Usta tarafından gerçekleştirmişti. Anadolu Hisarı İskelesi, deniz ulaşımını güçlendirmek amacıyla yapılan iskelelerin stratejik bakımından en önemlilerinden birisiydi.
Topkapı Sarayı'nın Gülhane'ye inen yokuşu üzerinde yer alan bina, Sultan Abdülhamid tarafından güzel sanatlar eğitimi vermesi için yaptırıldı.
Sultan II. Abdülhamid saltanatının ilk yıllarında güzel sanatlar okulu açılması için bazı girişimlerde bulunsa da Osmanlı- Rus Savaşı'nın yol açtığı olumsuz ortam sebebiyle bu girişimler gerçekleşememişti. Açılaması istenen güzel sanatlar okullarının ders programları hazırlanmasına rağmen bilinmeyen sebeplerle faaliyete giremedi. Daha sonraki yıllarda Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey tarafından bu fikir tekrar ele alındı.
Sultan II. Abdülhamid tarafından 1 Ocak 1882 yılında Osmanlı'nın ilk güzel sanatlar mektebi olan Sanâyi-i Nefîse Mektebi açılması için irade çıktı ve müdürlüğüne Osman Hamdi Bey getirildi.
SAĞIR, DİLSİZ VE AMA MEKTEBİ
Sağır, Dilsiz ve Âmâ Mektebi , Hamidiye Ticaret Mektebi bünyesinde özel bir bölüm olarak açıldı. Hamidiye Ticaret Mektebi bütçesinden masrafları karşılanan okulda, öncelikle sağır ve dilsizlere eğitim verilmeye başlamıştı. 1891 yılından sonra ise âmâ olan öğrenciler de eğitim almaya başladı.
Sultan II. Abdülhamid 'in bağışlarıyla kurulan kurumlardan biri olan bu okulda verilen dersler arasında Türkçe ve Fransızca okuma ve yazma, sık kullanılan kelimelerin telaffuzu, hüsn-i hat, mühendislik, coğrafya, hesap gibi dersler de yer alıyordu. Derslerin işlenişi hususunda Batı'da kullanılıp kabul gören kuralların takip edildiği mektebe, öğrenci kabul edilirken hiçbir fark gözetilmiyordu. Mektepte yapılan uygulama ile her bir âmâ öğrenci, sağır bir öğrenci arkadaşıyla birbirine yardımcı olarak mektebe gidip geliyordu .