Batı'ya damga vuran İslam düşünürü: İbn-i Rüşd kimdir?
İbn Rüşd, İslam düşünce tarihinde, en çok eser veren yazarlar arasında ilk sırada yer alan ve yaşadığı dönemin bütün bilim disiplinlerinde orijinal kitaplar kaleme almış bir alim. Aristoteles'in eserlerini onun doktrinine bağlı kalarak şerh ettiği için İslam aleminde "eş-şarih" olarak tanındı. İşte Batı'ya damga vuran İslam filozofunun hayatı…
Giriş Tarihi: 05.11.2019
15:47
Güncelleme Tarihi: 05.11.2019
17:00
"Nerde olursak olalım ilim ana yurdumuzdur, cehalet yabancı bir yer."
İBN RÜŞD'E GÖRE SİYASET VE AHLAKIN İLİŞKİSİ
Ahlâk ve siyaset konularında müstakil bir eser kaleme almayan İbn Rüşd'ün Eflâtun'un Cumhûriyet (Devlet), Aristo'nun Retorika ve Nikomakhos Ahlâkı adlı eserlerine yazdığı şerhlerdeki değerlendirmelerinden ve kendi zamanına ait göndermelerden bu konudaki görüşleriyle ilgili bazı ipuçları elde etmek mümkündür.
Aristo'nun Politika'sı yerine Eflâtun'un Cumhûriyet'ine şerh yazmayı tercih etmesinin sebebi Politika'nın Arapça'ya tercüme edilmemiş olmasıdır. Cumhûriyet'e yazdığı şerhin Arapça aslı kaybolmuş ve sadece Samuel ben Yehuda tarafından yapılan İbrânîce çevirisi günümüze ulaşmıştır.
"Alemdeki tertip, nizam ve neticelerin, nedenler üzerine kurulmuş olması esası, varlıkların ilim ve hikmete dayanan birer eser olarak meydana geldiğine delil teşkil eder."
PASTEUR'DAN ÖNCE MİKROBİYOLOJİ İLE İLGİLENDİ
Üzerinde durduğu en önemli meselelerden bir başkası ise kan dolaşımına getirdiği derin bilgi olan İbn-i Rüşd , "El Külliyat Fi't Tıbb "ta, kan dolaşımının şemasını ana hatlarıyla göstererek, tıp doktoru William Harvey'e öncülük etti.
İbn-i Rüşd'ün tıp alanında dikkati çeken diğer bir özelliği ise mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur'dan önce mikrobik hayat üzerinde durması ve ilmi anlamda açıklık getirmesi oldu.
İbn Rüşd , din-felsefe ilişkisini ele alırken öncelikle felsefenin din açısından durumunu tesbite çalışır. Ona göre felsefenin amacı, var olanlar üzerinde düşünmek ve onları Allah'ın varlığına delâletleri bakımından incelemekten ibarettir. Felsefenin İslâm dini karşısındaki durumunu sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışan İbn Rüşd , Aristo mantığının genel kavramlarından yola çıkarak zihnî ve kültürel kapasite açısından insanları üç grupta değerlendirir:
Bilgi edinme sürecinde aklî yöntemi kullananlar (burhan ehli), diyalektiği kullananlar (cedelciler ), başkalarından duyup işiterek bilgi edinenler (hitabet ehli). İslâm'ın amacı bütün insan topluluklarını eğitmek ve onlara hitap etmek olduğundan Kur'an bu üç yöntemi birlikte içeren bir üslûbu benimsemiştir.