Bir eğitim yuvasının tarihi: Darülfünun
Osmanlı döneminde, eğitim alanında atılan en büyük adımdı Darülfünun. Onun modern üniversiteye geçiş süreci, yeni bir dönüşümün de habercisiydi. Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü gibi şairleri, düşünürleri, edipleri ile bir eğitim yuvasına dönüşen Darülfünun, aynı zamanda İstanbul'un işgaline tepki gösteren ilk kurumdu. Bundan 85 yıl önce "İstanbul Üniversitesi" adını alan Darülfünun'un geçmişten bugüne uzanan hikâyesini sizlerle buluşturuyoruz.
Giriş Tarihi: 30.05.2019
11:22
Güncelleme Tarihi: 30.05.2019
11:24
KESİNTİSİZ ÜNİVERSİTE ÖĞRENİMİ: DARÜLFÜNUN-I ŞAHANE
Darülfünun-ı Sultani'nin kapatılmasına rağmen, Osmanlı yöneticilerinin yeni bir Darülfünun açılması gerektiğine inandıkları ve bu yönde çalıştıkları görülmektedir. Gösterilen gayretlerin ardından Sultan Abdülhamid'in tahta geçişinin 25. yıldönümünde yani 1 Eylül 1900 tarihinde Darülfünun-ı Şahane açılır. Darülfünun, Fen, Edebiyat ve İlahiyat olmak üzere üç şubeli olarak kurulur. İlk defa bu müessese ile beraber kesintisiz üniversite öğrenimine başlanmış ve Türkiye'de kök salmıştır.
2. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında Darülfunun-ı Osmani olarak anılmaya başlanan kurumun adı, özellikle 1913 yılından itibaren İstanbul Darülfünunu'na dönüştürülür.
Darülfunun bu yıllarda Vezneciler'deki Zeynep Hanım Konağı'na nakledilir. Bugün İstanbul Üniversitesinin Edebiyat Fakültesi ile Fen Fakültesi'nin bulunduğu yerde yer alan bina, 1942 yılında çıkan bir yangında kullanılamaz hale gelinceye kadar üniversite öğrencilerine ve hocalarına hizmet verir.
Daha önce kurulmuş olan Tıp Mektebi ve Hukuk Mektebi Darülfünun çatısı altına alınıp, bunlara Edebiyat, Fen ve İlahiyat şubeleri de ilave edilerek bir nevi 5 fakülteli bir üniversite kurulmaya çalışılır. Darülfünun'a bir de Filoloji bölümü ilave edilerek burada İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça ve Türkçe öğretilmesi kararlaştırılır.
Eczacılık ve Dişçilik Mektepleri, birer yüksekokul olarak Tıp Fakültesi'ne bağlanarak Tıbbiye'nin Kadırga'daki binasında faaliyet gösterir. Tıp Fakültesi ise Haydarpaşa'da eğitim vermeye devam eder.
İSTANBUL'UN İŞGALİNE TEPKİ GÖSTEREN İLK KURUM
Bu yıllarda yaşanan en büyük gelişmelerden birisi de kız öğrencilerin de Darülfünun çatısı altında yükseköğretim görmeye başlaması olur. 1914 yılında kız öğrencilere verilen dersler Zeynep Hanım Konağı içinde 'İnas Darülfünunu' adı altında resmen başlar. İnas Darülfünunu, ilk mezunlarını 1917 yılında verir. Toplam 18 kız talebe mezun olur.
1919'da Darülfünun'da yeni düzenlemeler yapılırken Darülfünun ders programının aynı öğretim üyeleriyle İnas Darülfünunu'nda da uygulanmasına karar verilir. Bu arada kız öğrenciler erkeklerin sınıfına devam etmeye başlar ve fiilen İnas Darülfünunu ortadan kaldırılır. Darülfünun Divanı, 16 Eylül 1921'de aldığı bir kararla bu fiili durumu resmen kabul eder.
Özerk Darülfünun'un kurulması yönünde ilk ciddi çalışmaların bu yıllarda Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri tarafından ortaya konulduğu görülmektedir. Özellikle Ziya Gökalp ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu, bilimin ancak bilim adamlarına hür bir ortam sağlanarak ortaya çıkacağını savunur.
1918'de Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından İstanbul önlerinde bekleyen İtilaf devletleri İstanbul'u işgal eder. Şehrin işgaline tepki gösteren ilk kurum Darülfünun'dur. Bu zor günlerde, hem Darülfünun öğrencileri hem de hocalar ve üst düzey idareciler ile kurtuluş mücadelesi veren Ankara Hükümeti arasında yakınlaşma meydana gelir.
Darülfûnun'da görev yapan Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairleri, düşünürleri, edipleri görüyoruz. İsimlerini burada daha sayamayacağımız pek çok âlim Darülfûnun'da hoca idi ve Türkiye'nin geleceğine yön veriyorlardı ve verecek olan öğrencileri yetiştiriyorlardı.
ZİYA GÖKALP VE DARÜLFÜNUN
Şükrü Bey Maarif Nâzırı olduktan sonra Darülfünun'u düzeltmek için öncelikle Ziya Gökalp'ın muallim olarak Darülfünun'a girmesi konusunda ısrarcı olmuş ve buna önce karşı çıkan Ziya Gökalp daha sonra Talât Bey'in de ısrarı karşısında kabul etmiştir.
Teklifi kabul etmesinin ertesi günü Şükrü Bey'i ziyaret eden Ziya Gökalp Darülfünun konusundaki düşüncelerini ortaya koymuştur. Maarif Nâzırı Şükrü Bey de Ziya Gökalp Darülfünun'da bulunduğu sürece oraya müdahale etmeyeceğini belirtmiştir. Ziya Gökalp'ın Edebiyat Fakültesi'ndeki hocalığı 1913–1919 arasında altı yıl sürmüştür.
Bu süre içinde İttihat ve Terakki'den kaynaklanan siyasal gücünü karşıt görüşlülerin Darülfünun'a muallim olarak alınmasını engellemek veya kendisini eleştirenleri susturmak gibi konularda hiç kullanmamıştır. Buna karşılık önemli etkileri olmuş ve bu etkilerin önemli bir bölümü daha sonraki dönemlerde de etkin olmuştur. Ziya Gökalp'ın etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
- Darülfünun'un özerkliğine, düşünce özgürlüğüne saygı göstermiş ve bu kavramların yerleşmesi için çaba göstermiştir.
- İlk kez Darülfünun eğitiminin bir sistem içinde ele alınmasını savunmuş, bir millî amacın gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Gene ilk kez yalnız bilimsel araştırmanın memlekete ait gerçekleri ortaya çıkaracağını savunmuş ve Darülfünun'un en önemli görevinin öğretim olduğu kadar araştırma olduğunu ısrarla vurgulayan ilk düşünür olmuştur.
- Millî kültür kavramının Edebiyat Fakültesi'nde biçimleneceğine inanmış ve bu fakültenin güçlenmesi için önemli atılımlar yapmıştır. Edebiyat Fakültesi, Ziya Gökalp'ın üniversite sisteminin ve kültür anlayışının belkemiğidir.
- Darülfünun yayınlarının, fakülte dergilerinin ve ders kitaplarının yayınlanmasına büyük destek vermiştir.
- Çok sayıda gencin lisansüstü öğrenim görmek üzere Avrupa ülkelerine gönderilmesini sağlamıştır.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KURULUŞU
3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarınca yüksek din mütehassısı yetiştirmek üzere Darülfünun'da bir İlahiyat Fakültesi açılması kararlaştırılır. Medreselerin kapatılması üzerine Süleymaniye Medresesi'nde lisans düzeyinde öğretim gören talebeler İlahiyat Fakültesi'ne nakledilir. 1924 yılında İlahiyat Fakültesi'nin kurulmasıyla Darülfünun'daki fakülte sayısı beşe çıkar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan kararla, 31 Temmuz 1933'te kapatılan Darülfünun'un yerine 1 Ağustos 1933'te İstanbul Üniversitesi kurulur. İstanbul Üniversitesi, Kasım ayında Türkiye'nin "ilk ve tek üniversitesi" olarak eğitim vermeye başlar.