Dârülislam’da alışveriş nasıl yapılıyordu?
Geçmişte, paranın olmadığı dönemde, satın alınan malların bedeli deve, sığır ya da koyun gibi canlı hayvanlarla ödenirdi. Müslüman gezgin İbn Battûta'nın yaşadığı 14'üncü yüzyılda, Maldivlerde para yerine geçen deniz kabuğu, Batı Afrika'daki Mali gibi bölgelere kadar ulaşmıştı. Gün gelecek, metal para ve banknotlar, hatta somut olarak görmediğimiz sanal paralar dahi İbn Battûta'nın bahsettiği deniz kabuklarının yerini alacaktı…
Giriş Tarihi: 13.10.2018
18:06
Güncelleme Tarihi: 13.10.2018
18:17
HAÇLILAR KÛFİ YAZILI DİNARLARI TAKLİT ETTİLER
909 ve 1171 yılları arasında yönetime gelen Fatımiler tarafından kullanılan ve üzerinde kûfi yazılar bulunan dinarlar, kalitelerinden ve bol miktarda bulunmalarından ötürü Akdeniz ve civarının en yaygın ticaret parası haline geldi .
Filistin'i ele geçiren Haçlılar, kendi paralarını basmak yerine bu sikkeleri taklit ettiler; bu taklitler arasında hem mükemmel kopyalar hem de vasat taklitler yer almaktaydı.
AVRUPA’YA ENDÜLÜS’TEN YAYILDI
Altın dinarlar Avrupa'ya 711 civarında Endülüs'ten geldi. Daha sonra, Granada'da 1238 ila 1492 yılları arasındaki Nasrid yönetiminde dinar dirheme dönüştü.
Oldukça ağır olan ve dikkatli şekilde basılan bu sikkeler üzerinde Kur'an-ı Kerim'den ayetler ve hükümdarların soy ağaçları yer alıyordu. Hiçbirinin üzerinde tarih bulunmamasına rağmen, Nasrid sikkeleri, üzerindeki "Allah'tan başka muzaffer yoktur" yazısı ile ayırt edilebilirdi.
Aynı zamanda, kuzeydeki Hristiyan krallıklarında yaklaşık dört yüz yıl boyunca yalnızca Arap ve Fransız para birimleri kullanılmıştı.
13'üncü yüzyıldan sonra, Müslüman Halifeliği küçük hanedanlıklara bölünmüş (Mülükü't Tavâif dönemi), bu hanedanlıkların her biri kendi paralarını basmıştır. Bu paralar yarı bağımsız devletlerin çeşitli valilerinin adlarını taşıyordu. Bağımsız olarak basılmakla beraber, bu paralarda halifenin hükmi liderliği kabul ediliyordu.
BİN MÜHÜR VE YÜZ MÜHÜR SİKKELERİ
İki meşhur Müslüman sikkesi bulunmaktadır: Bin Mühür ve Yüz Mühür. Bunlardan birincisi on iki kilo ağırlığında saf altın olup, ikincisi yalnızca 1,094 gramlık saf altındandır. Bunların bugünkü değeri sırasıyla on milyon ve dört milyon dolardır.
Bu sikkeler ilk olarak Ekber Şah'ın oğlu Moğol hükümdarı Cihangir adına 1613 yılında ve Tac Mahal'i inşa ettirmesiyle ünlü olan oğlu Şah Cihan adına 1639 yılında bastırılarak üst düzey görevlilere hediye edilmişti.
Yaklaşık yirmi santim çapındaki Bin Mühür sikkelerinden dört ya da beş tanesinin İran şahlarının elçileri için özel olarak bastırıldığı yüzyıllardır anlatılır. Bu sikkelerin bir benzeri olan İki Yüz Mühür adlı sikkenin resmi bugün British Museum'da sergilenen bir sıva kalıbının üzerinde yer alır; en son 1820 yılında Hindistan'da görülen İki Yüz Mühür yeniden ortadan kaybolmuştur.
Günümüze hiçbiri ulaşmayan efsanevi altın mühürlerin külçe değeri için eritildiğinden şüpheleniliyor. Ancak gezginlerin Şah Cihan hazinesindeki devasa sikkeler hakkında yazdıklarına bakılırsa bu sikkelerin bir zamanlar var olduğunu kabul etmek gerek.
‘ÇEK’ HANGİ İHTİYAÇTAN DOĞDU?
Günümüzde olduğu gibi, alışverişte ödeme yapmanın tek yolu nakit para değildi. Bundan yüzyıllar önce de çek kullanılmaktaydı.
"Çek" kelimesi Arapçada ticarete konu malın bedelini mal yerine ulaştığında ödemeye ilişkin yazılı taahhüt anlamına gelen sek kelimesinden türemiştir.
9'uncu yüzyılda Harun Reşid döneminde kurulan son derece gelişmiş bankacılık sistemi sayesinde Müslüman bir iş adamı Bağdat'taki banka hesabında yazılan bir çeki Çin'in Canton eyaletinde bozdurabiliyordu. Sek kullanımı, arz ettiği tehlike ve zorluklar sebebiyle, teminat olarak nakit taşıma zorunluluğunu ortadan kaldırma ihtiyacından ortaya çıkmıştır.
Bankacılar kambiyo senedi, akreditif ve emre yazılı senet gibi genellikle çek işlevi gören belgeler de kullanıyordu. Kambiyo senedi, sek ya da çek kullanan Müslümanlar, uluslararası ticaret ve finansmanı mümkün kıldılar.