Fatih Camii ve Külliyesi hakkında 10 bilgi
Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul'un özenle seçilmiş tepelerinden birine inşa ettirilen Fatih Camii, Osmanlı "külliye" kültürünün önemli bir sembolüdür. Çünkü Osmanlılar, bu tür büyük camileri yalnız ibadethane olarak değil; sosyal yaşam içinde yer alan dönemin okulları medreseler, fakirler için yemek dağıtılan imarethaneler, kütüphaneler ve hamamlarla birlikte inşa etmişlerdir. Sizler için, Sultan Mehmed Han'ın "Memleket camileri içinde bu mabed, vücuda nisbetle bir baş gibidir." dediği Fatih Camii ve Külliyesi hakkında 10 bilgiyi derledik.
Giriş Tarihi: 30.03.2020
16:11
Güncelleme Tarihi: 24.07.2021
14:09
Fatih Camii ve Külliyesi'nin bir de kütüphanesi vardı
Fâtih Camii ve Külliyesi'nin bir kütüphanesi de vardı. Ancak kütüphane ilk kurulduğunda müstakil bir binaya sahip değildi. İstanbul vakıf kütüphanelerinin altın devri olan 18. yüzyılda caminin kıble tarafına kubbeli ayrı bir kütüphane binası inşa edilmiştir. Bu bina da son yıllarda çatladığından boşaltılarak içindeki kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır .
Fatih Külliyesi'nin medreseleri
Fâtih Sultan Mehmed, şehrin fethinin hemen arkasından öğretim faaliyetlerinin sürdürülmesi için Bizans'ın en büyük manastırlarından Pantokrator Manastırı'nın keşiş odalarını medreseye çevirmiş, kilisesini de camiye dönüştürmüş ve başına çağının ileri gelen ilim adamlarından Molla Zeyrek'i tayin etmişti. Caminin iki yanındaki medreselere Sahn-ı Semân adı verilmişti.
Fâtih Külliyesi'nin medreseleri 1766 depreminde cami ve diğer müştemilât binaları ile birlikte büyük ölçüde zarar görmüş, dârüşşifâ ihmal edilirken medreseler cami ile beraber derhal onarılmıştır.
Fatih Külliyesi'nin diğer önemli parçaları
Fâtih Külliyesi'nin önemli parçalarından olan tabhâne , Akdeniz tarafındaki Baş Kurşunlu Medresesi'nin ilerisinde inşa edilmiştir. Esasında misafirhane olan bu bina da bir medrese mimarisine sahip olup itinalı bir işçilikle yapılmış ve tabhâne fonksiyonu kalktıktan sonra medrese olarak kullanılmıştır. Tabhânenin simetriğinde, Karadeniz tarafındaki medreselerinin hizasında İstanbul'un Türk dönemine ait ilk hastahanesi olan dârüşşifâ inşa edilmişti. Burası ortası açık avlulu, etrafında hücreleri olan medreseyi andırır bir yapı idi.
Çörekçi ve Boyacı kapıları arasında, Fatih Meydanı'na bakan bir yerde olan muvakkithânenin esas binasının eskiden yapıldığı ve sık sık ahşap olarak yenilendiği bilinmektedir. 1918 yangınında ise tamamen yanarak ortadan kalkmıştır.
Fâtih Külliyesi'nin güney tarafında birçok dükkândan meydana gelmiş, vakfiyelerde de adı geçen büyük bir çarşı bulunuyordu. İçlerinde saraç esnafı yerleştiğinden Saraçlar, Kavaflar çarşısı veya Saraçhane olarak adlandırılan bu çarşıya ait dükkânlar 20. yüzyılın başlarında oldukça eksilmesine rağmen birçok dükkân gözü hâlâ duruyordu. 1918'de büyük Fatih yangınından sonra bunlar da ortadan kalktığından külliyenin evvelce oldukça geniş bir alanı kapladığı eski bir şehir planından anlaşılan çarşısından bugün pek bir şey kalmamıştır.
Külliyenin güney tarafında bir de hamam yapılmıştı. Burada arazi çevreye nazaran daha derin olduğundan ve hamam bu çukurun içinde bulunduğundan "Çukur Hamam" olarak adlandırılmıştır. 1766 depreminde büyük ölçüde zarar gören hamam daha sonra tamir edilmediğinden başka maksatlarla kullanılmış ve zamanla harap olmuştur.