Fuat Sezgin'in Fikriyat'taki tüm yazıları
İmza attığı çalışmalarla ezberleri bozarak, dünyada çığır açan bir isimdi Prof. Dr. Fuat Sezgin. İslam Bilim Tarihine yaptığı katkılarla adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Bilim tarihini yeniden yazan Fuat Sezgin'in doğum yıl dönümünde, Fikriyat'taki tüm yazılarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 24.10.2019
10:15
Güncelleme Tarihi: 24.10.2020
09:49
Avrupalı Haritaların Arap Kökeni
20. yüzyılda karşılaştığımız yeryüzünün kartografik görüntüsü muhtemelen en kesin halini oluşturmaktadır. Bununla birlikte bu görüntünün doğruluk derecesi henüz kontrol edilmiş değildir. Bugünkü dünya şekline paralel olarak, ancak şimdi gelişen bilim alanları yoluyla, yani uzay uçuş teknolojisinin mümkün kıldığı gözlemler ve ölçümler sayesinde, hala yerine getirilmeyi bekleyen böyle bir çalışma gerçekleştirilebilecektir. Tashihlerden hiçbir zaman kurtulamasak da, elbette bunlar şimdiye kadar elde edilen görüntünün, insanlığın bu ortak mirasının genel doğruluğunu sarsmayacaktır. Böyle bir deneyimin sağladığı avantaja öncülerimiz 19. Yüzyılın ikinci yarısında henüz sahip değillerdi. Yeryüzünün bir bölümünün insan eliyle resmedilmesinin ilk denemesinin ne zaman ve nerede yapıldığı kesinlikle hiçbir zaman bilinemeyecektir. Babillilerin ve eski Mısırlıların meskûn dünya tasavvurlarını ana hatlarıyla resmetme denemelerinin bilinmesi bir nimettir. Ayrıca, daha m.ö. 530 yılı civarında Kartacalı Hanno'nun, memleketinden Gine'nin ekvatora yakın körfezine kadar ulaşabildiği bilinmektedir.
Fuat Sezgin'e ait yazıyı okumak için tıklayın…
İslam Uygarlığında Coğrafya – Giriş
Orta Arabistan Arapları, İslâm'dan önce diğer ülkelerle olan ilişkileri, yakın komşuları olan İran, Bizans, Mısır ve Habeşistan ile sınırlı iken hicretin ilk yüzyılın ilk yarısında eski dünyanın büyük bir bölümüne egemen konuma geldiler. Hâkimiyetlerinin sınırları daha yeni takvimin (hicretin) ilk yüzyılının sonlarına doğru, yani M.S. 8. yüzyılın ilk yirmili yıllarında, Pireneler'e ulaşmıştı. Bu gelişim çerçevesinde, haliyle fethedilen ülkelerin topografisini, geleneklerini, dinlerini, ekonomilerini, tekniklerini ve tarihlerini tanımaları kaçınılmaz bir şeydi. Bu yolda ortaya çıkan ilk yazınsal ürünler, belirli bir ülkenin veya ülkelerin feth'i (fethedilmesi) veya futüh'u (fethedilmeleri) başlığını taşımaktaydı. Bu tür eserlerin ilk yazarları, anlaşılabileceği gibi Akdeniz bölgesinden ihtida etmiş bilginlerdi.
Fuat Sezgin'e ait yazıyı okumak için tıklayın…
Abbasi Halifesi el-Me'mun 'un emriyle birçok astronom ve coğrafyacı tarafından yapılan ve kaybolduğu düşünülen, coğrafya tarihinin meşhur dünya haritası yirmi yıl önce İbn Fadlallah el-Ömerî'nin İstanbul'daki Saray Kütüphanesi'ndeki Mesâlik el-Ebsâr isimli ansiklopedisinin ilk cildinde keşfedilmiştir. Bu cilt ayrıca aynı kökten üç iklim haritası da içermektedir. Bundan başka üç parça harita yani Nil akıntısının, Azak Gölü'nün ve Güneydoğu Asya'da bulunan 'Yakut Adası'nın tasviri, Strazburg Üniversite kütüphanesinde, 4247 No.lu el yazmasıyla korunarak günümüze ulaşmıştır. Bu yazma 428/1036 yılından olup Ebû Ca'fer Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî isimli birisinin dünya haritasının derece ağına dayanarak bir araya getirdiği Me'mun coğrafyasının koordinat sistemini içermektedir.
Fuat Sezgin'e ait yazıyı okumak için tıklayın…
İslam’ın Bilimler Tarihindeki Yaratıcı Yerine Bir Bakış
İşin elim olan tarafı şudur ki bu uydurma dünya görüşü, belki de ortaya çıkışından kısa bir zaman sonra Osmanlı İmparatorluğuna, çok gecikmeden bütün İslam dünyasına yayıldı. Bu sadece, hür düşünce sahibi bir insanın kabullenmek veya kabullenmemekte serbest olduğu bir bilimler tarihi görüşü değildi. Bu özellikle Müslümanlarda bin yılı geçen bir politik hâkimiyet sırasında insanlığın ortak mirası olan bilimler tarihine ciddi bir şey veya hiç bir şey katmadıkları pesimizmini aşılıyordu. Bu pesimizm, Osmanlı Türkleri arasında ve Türkiye'de diğer İslam ülkelerinden daha çok yayılma imkanı buldu. Bu inkâr kabul etmez pesimizmden, daha doğru bir tabirle aşağılık duygusundan ben kendimi ancak üniversite hayatımda İslam bilimlerini biraz tanımaya başladıktan sonra, gittikçe artan bir oranda kurtarabildim.
Fuat Sezgin'e ait yazıyı okumak için tıklayın…
Yaklaşık 450 yılından beri eski Abbasi Rasathanesi'nin bulunduğu Bağdat'ın, m. 1258 yılındaki fethinden sonra Hükümdar Hülagu, bilgin Nasîreddîn et-Tûsî 'ye Batı Moğol İmparatorluğu'nun başkenti Merâga'da yeni bir rasathane kurma görevi vermişti. Rasathanenin inşasına 1259 yılına başlanmış olup, ne zaman bitirildiği ise bilinmemektedir. Rasathanenin 1270 yılı civarında, yani Hülagu'nun ölümünden (1265) birkaç yıl sonra çalışmaya başladığı tahmin olunmaktadır. Rasathane, bir meridyene tam olarak paralel uzanan bir tepe üzerine inşa edilmişti. Harabelerin planını o zamanki bilgilere dayanarak çizmiş olan A. Houtum-Schindler'in bildirdiğine göre, 1880'lerde bu rasathanenin sadece 4,5 – 5 ayak (yaklaşık 1,5 m.) kalınlığındaki duvar temelleri ve birkaç dairesel moloz yığını görülebilir durumdaydı.
Fuat Sezgin'e ait yazıyı okumak için tıklayın…