İslam uygarlığı ile mükemmel forma ulaşan kubbe mimarisi
Kemerin üç boyutlu uyarlaması olan kubbe, Müslüman mimarisinde iki temel sembolik anlama sahipti: gök kubbenin yanı sıra, müminlerin maddi ve manevi varlığını kuşatan ilahi kudreti de temsil ediyordu. Ayrıca orta sahn veya mihrap gibi belirli alanları vurgularken, binanın içini aydınlatmak gibi pratik işlevlere de sahipti. Altın çağını İslam uygarlığında yaşayan ve mükemmel forma ulaşan kubbe mimarisi hakkında bilinmeyenleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 10.12.2018
13:30
Güncelleme Tarihi: 10.12.2018
13:32
MÜSLÜMANLAR FARKLI UYGULAMALARA İMZA ATTILAR
İnşaat sürecinin kolaylaştırılması için bazı değişiklikler yapılması gerekiyordu.
Öncelikle, ahşap kalıp yerine örgü sıra tercih edilerek, kubbenin oturacağı daire şeklindeki kaideyi oluşturmak amacıyla yayılan yarım dairelerden oluşan dört adet tromp kullanılmıştı. Bu örgü sıra, kenara örülen tuğla kemer uç duvara belirli bir açıyla yaslanarak yapılıyordu.
Sonraki kemerler, paralel olarak örülüyor ve önceki kemerin yassı tuğla yüzeyine uygulanan harç ile birleştiriliyordu. Ortaya bir tonoz ya da tavan çıkana kadar bu işleme devam ediliyordu.
Müslümanlar kaburga da kullanmış ve bu sayede kubbeyi kaburgalı tonoza benzer şekilde inşa edebilmişlerdi.
ASYA’DAN DÜNYAYA YAYILAN ‘SOĞAN KUBBE’
Özellikle Babürlerin gözdesi olan soğan kubbe İran, Hindistan alt kıtasında ve Asya'da yaygınlaşmıştır.
Bugün Moskova'da çok aşina olduğumuz bu kubbeler Avrupa'da ilk kez Venedik'te ortaya çıktı; St Mark Katedrali'nin kubbelerindeki fenerleri süslemek için kullanılıyordu.
Fenerleri ve soğan kubbeleri destekleyen yarım dairesel ahşap iskelet 15'inci yüzyılın ortalarında yapılmıştı. Bu kubbeler özellikle 14'üncü yüzyılda Asya ve İran olmak üzere İslam dünyasında yaygınlaşarak yeni mimari moda olan kaş kemer ya da Gotik kemere tekabül eder.
KUBBET’ÜS SAHRA'DAN ETKİLENDİLER
Soğan kubbeler, estetik açıdan bu tür kemerle uyum içerisindedir.
Doğu Avrupa'da kademeli olarak ortaya çıkan soğan kubbe, taş yapılardan önce ahşap mimaride kullanıldı.
Büyük ihtimalle Kudüs'teki Kubbet'üs Sahra Camii'nden ve bu kubbelerin ilk örneklerini gösteren Emevi mozaiklerinin bulunduğu Suriye'den Avrupa'ya gelmişti.
Görkemli bir camiyi düşündüğümüzde aklımıza gelen ilk şey, bulutlara değercesine yükselen minarelerle, mimari planda ve şehir siluetinde denge sağlayan ortadaki kubbedir.
Kubbe ve minare arasındaki bu ilişki, Sir Christopher Wren'in de aralarında bulunduğu birçok Batılı mimar tarafından taklit edilen estetik bir çekicilik kazanmıştır.
AVRUPA YAPILARINDA MÜSLÜMAN ETKİSİ
Sir Christopher Wren'in babası Wren'in babası Windsor dekanı, amcası Mathew Wren ise Norwich piskoposuydu. Wren 1653 yılında Oxford'dan mezun olduktan sonra Londra'daki Gresham Collage'da astronomi profesörü olmuştu.
Sir Christopher önemli bir matematikçi, tabiat bilimleri teorisyeni ve İslam mimarisine çok büyük saygı duyan tanınmış bir mimardı. Bu saygısını, Müslümanlara ait çok sayıda çözümü tasarımlarında kullanmak suretiyle gösterdi.
Bu Müslüman etkisi, en büyük projesi olan Londra'daki St. Paul Katedrali'nin kubbe yapısında, sahnlarda ve kubbeyle kulenin birlikte kullanılmasında açık şekilde görülür.
Fikriyat