Osmanlı alimi Hızır Bey’in İstanbul kadılığına uzanan öyküsü
İstanbul'un fethinden sonra yeni başkentin ilk kadısı olarak tayin edilen Hızır Bey'den kaynaklarda "İkinci İbn-i Sina, ilim dağarcığı ve ilmin alemi" şeklinde bahsedildiğini biliyor muydunuz?
Giriş Tarihi: 09.06.2019
13:32
Güncelleme Tarihi: 09.06.2019
14:11
İstanbul'un Kadıköy ilçesine bu ad, buranın Fâtih Sultan Mehmed tarafından Hızır Bey'e arpalık olarak tahsis edilmesi dolayısıyla verildi. İstanbul Unkapanı'nda onun adını taşıyan bir mahalle ve bir mescidinin de olduğu bilinir. Adı, İstanbul'un Kadıköy ilçesinde dolaylı olarak yaşar…
Hızır Bey, Arap ülkelerine gitmeden Arapça'yı öğrenen Osmanlı âlimlerinden ve aynı zamanda Fahreddin er-Râzî'nin kelâm ekolünü devam ettirenlerden biriydi. Kaynaklarda onun ilmî şahsiyeti "İkinci İbn Sînâ", "ilim dağarcığı" ve "ilmin âlemi" lakapları ile ifade edilir.
YÜKSEK BİR ŞİİR KABİLİYETİ
Hızır Bey'in güzel ahlâkı, zühd ve takvâsı da, ilmi gibi yüksekti. Taassuptan uzak, açık fikirli, ince ruhlu olduğu ve latifeden hoşlandığı belirtilen Hızır Bey Arap, Fars ve Türk edebiyatında da geniş bilgi sahibi olup, şairliği de vardı. Az fakat öz eserler verdi. Eserlerinin azlığında, idarecilik görevleri yanında genç sayılabilecek bir yaşta ölmesinin de etkisi vardır. Hızır Bey'in ilmî ekolünü devam ettiren ünlü öğrencileri arasında Hayâlî, Hocazâde Muslihuddin ve Kestelî sayılabilir.
Hızır Bey her üç dilde de kıymetli şiirler yazdı. Akaide dâir meşhûr "Kasîde-i Nûniyye"yi nazmetti. Yedi beyitten meydana gelen müstezad, Hızır Bey'in hassasiyetinin ve ince ruhunun ürünü olarak kabul edilir. Süleymaniye Kütüphanesi'nde iki nüshası bulunur. "Kasîde-i Nûniyye", talebesi Molla Hayâlî ve diğer âlimler tarafından şerh olundu. "İcâletü leyletin el-leyleteyn" adında Arabca bir Kasîde-i Nûniyyesi ve diğer ba'zı eserleri daha vardır. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri de olup, şu beyt onundur:
Vermiş sabâ benefşeye peygâm-ı zülf-i yâr, Ol lezzetin hevâsı dimâgındadır dahî.
Çok sevdiği mübârek bir zâta hitaben yazdığı bir beytinde; "Ey benim ruhumun dostu, senin cisminin (vücûdunun) gölgesi, vefatımdan sonra kabir toprağına bir düşse; kabirdeki kemiklerim, zerrelerim selâmına cevap verirdi" der. Fârisî bir beytinde ise; "Aşk yetmiş iki millet dışında kalan bir hâldir. Âşıklara kalabalık hâli tatlı olmayıp, onlar yalnızlığı isterler" der.
TARİH DÜŞÜRMEYİ İLK KEZ BAŞLATAN ÂLİM
Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazan Hızır Bey'den önce tarih düşürme daha çok bir lafız, terkip veya sadece ebced harflerinin zikriyle yapılırken, o bunu şiirin son mısraında uygulayarak yeni bir çığır başlatır. İstanbul'un fethi için düşürdüğü tarih bunun örneklerinden biridir:
"Feth-i İstanbul'a nusret bulmadılar evvelûn Feth edip Sultan Muhammed kıldı târîh "âhırûn"