Osmanlı'da en çok görülen 30 hastalık
Hastalık, insanın her zaman maruz kaldığı bir durum olduğundan bundan kurtulmak için tedavi yollarını araştırdı. Özellikle de salgınlar beraberinde binlerce ölüm ve sakatlık getirdi. Osmanlı'da nasibini alarak veba, cüzzam, çiçek gibi ciddi hastalıklarla yüz yüze gelmişti. İşte İbn-i Şerif'in Yadigar tıp kitabında yer alan Osmanlı'da en çok bilinen 30 hastalık ve tarifleri...
Giriş Tarihi: 09.09.2019
17:19
Güncelleme Tarihi: 05.11.2022
16:41
Ru'âf: Ru'âf burun kanamasıdır ve burundan kan akmak manasınadır.
Sill : Ciğerde olan ve ciğer şişinden meydana gelen bir hastalıktır. Yani zatürreye hastalığından kaynaklanır veya nezleden iner. Hastalık ilk önce öksürükle gelir. Çok zor bir hastalıktır. Calinos der ki: "Çok zamân bir hastaya hizmet eyledim, hastalığının sill olduğunu bilemedim. Zira humma ile bağlantılıdır. Sill olduğunu bildiğim zaman ona ilâç bulamadım." Nezle ile baştan inmişse sıtması yavaş ve sürekli olur. Hasta soğuk havadan hoşlanır. Öksürünce balgamından irin gelir. Kötü kokuludur. Yanakları kızıldır. Hemen baş damarından kan almak gerekir. Eşek sütü içirilir. Ona ilaç budur. Gıdası arpa suyudur. Ama balgamı koyu gelen ve hararet olmayanlara zufâ şerbeti verilir. Göğüs bölgesine Mûm yağ ve gül yağı sürülür. Gıdaları hafif yiyeceklerdir. Keşûr, şalgam ve isfinâh gibi.
Sekte : Sekte odur ki ansızın ya yürürken veya otururken insan düşer, ölü gibi olur.
Fâlic : İnsanın bedeninin yarısının iş yapamaz hale gelmesidir. Ne eli, ne ayağı tutar. Türkçede bazı yerlerde damla derler.
Devâr : Baş dönmesidir. Hasta bütün dünyanın döndüğünü sanır. Sebebi ya yufka hıltlardan ya dimağdaki yelden veya dimağın tahlil olmamış damarlarındandır. Dimağda buhar mütevellit olmasından veya mideden başa buhar çıkmasındandır. Eğer sevdâvî olursa fikir ve endişesi çok olur. Suskun olur, uykusu gelmez. Nabzı kiriş gibidir. İshâl edilmelidir. Merzencûş ve âkırkarhâ ile gargara yaptırılır. Başına bâbûneç yağı sürülür.