Osmanlı'da görülen hastalıklar ve tedavi yöntemleri
Hastalıklar toplumların baş etmek zorunda olduğu büyük sorunlardan biridir. Özellikle de salgın hastalıklar beraberinde binlerce ölüm ve sakatlık getirirdi. Bu hastalıklardan Osmanlı da nasibini alarak veba, cüzzam, çiçek gibi ciddi hastalıklarla yüz yüze gelmişti. Bu dönemde görülen hastalıklar önemli seyyahların seyahatnamelerine de yansımıştı. Peki, Osmanlı'da bu hastalıklara karşı uygulanan tedavi yöntemleri nelerdi? Sizler için seyahatnamelerde görülen Osmanlı'daki hastalıklar ve tedavi yöntemlerini derledik.
EVLİYA ÇELEBİ'NİN TANIK OLDUĞU EN BÜYÜK VEBA OLAYI
Evliya Çelebi'de veba hastalığıyla ilgili karşılaştığı vakaları veya işittiği olayları devrindeki halkın anladığı ve aktardığı biçimde seyahatnamesine kaydetti.
Seyahatnamelerde İstanbul'da Galata'da, İzmir'de vebadan bahsedilse de bu hastalık daha çok Mısır'da görüldüğü söylenir. Seyahatnamelerde bu veba salgınının Avrupa'daki kadar büyük çaplı olmadığı da aktarılır.
Yazarın tanık olduğu en büyük veba olayı, IV. Murat devrine aitti. Yedi gün içinde çok fazla insanın hayatını kaybettiğini ifade eder. 1652 yılında Sofya'da da veba salgınıyla karşılaşır. Günden güne şehirde yayılarak bir ay kadar süren salgının sonuçları oldukça ağır olmuştu.
VEBA SALGINIYLA İLGİLİ RİVAYETLER
Evliya Çelebi, görmediği halde gezdiği yerlerdeki önceden vuku bulmuş veba salgınlarına dair anlatılan rivayetlere de eserinde yer verirdi. Evliya'nın bahsettiği taun salgınlarından biri İstanbul tılsımlarından on ikincisiyle ilgiliydi. Ona göre, Bayezid Cami hamamının zemininde bulunan boyu seksen zira dört köşe yek pare büyük sütun, eski devir kâhinlerinden Gezbazya tarafından tauna karşı tılsımlanmıştı. Yine Evliya Çelebi'nin anlattığı rivayete göre sütunun harap olması üzerine yerine Bayezid-i Veli'nin bir hamam inşa etmesiyle önce şehzadelerinden birisi taundan vefat etmiş ardından da İstanbul'u taun istila etmişti.
VEBADAN NASIL KORUNUYORLARDI?
Evliya Çelebi, taundan korunmaya ilişkin de önemli bilgiler sunar. İstanbul'da eski zamanlarda Romalıların taundan korunmak için dışarıdan gelen yolcuları şehre girmeden bir süre nezaret altında tuttuklarını söyler. Ona göre, taun riski taşıyan yolcuların şehre alınmadan önce yedi gün bekletildikleri nezaret yeri Yedikule'nin hemen dışındaki kasabaydı.
Daha çok küçük yaşlarda etkili olmakla birlikte her yaşta görülen çiçek hastalığı yüksek ateş, halsizlik, baş ve sırt ağrılarıyla başlar. Daha sonra hastaların vücudunda kırmızı döküntüler ortaya çıkar ve ilerleyen günlerde bu döküntüler birer irinli kabarcığa döner. Ateşli, ağır ve bulaşıcı bir seyir takip eden çiçek hastalığının en belirgin özeliği vücutta kalıcı izler bırakmasıydı.
Evliya Çelebi Seyahatname'de iki yerde çiçek hastalığından bahseder. Unkapanı'ndaki bir çocuk ve Seydi Ahmed Paşa'ya çiçek hastalığını geçirmişti.
Avrupalı seyyahlardan sadece Gerlach suçiçeğinden bahseder. İstanbul'da gut, felç, inme, cüzzam gibi hastalıkların olmasa da suçiçeği dikkat çeker. Fakat suçiçeği hastalığı tedavisinin zor oluşu, getirdiği ölümler ve dolayısıyla acılar bağlamında divan şiirine dahi konu oldu.
"Sanman çiçek çıkardı o destûr-ı kâm-kâr
Nahl-i vücûd-ı nâzüki oldı şükûfe-dâr"