Osmanlı'nın Avrupa'yı kıskandıran çiçek sevgisi
Osmanlı topraklarına gelen Avrupalıların Osmanlı bahçelerinin güzelliğini gördükten sonra, anlata anlata bitiremediğini hatta bu bahçeleri ülkelerinde yapacakları parklar için örnek aldıklarını biliyor muydunuz? Sizler için Osmanlı bahçelerinin tarihini ve Avrupa'ya tesirini derledik.
Giriş Tarihi: 11.06.2019
08:47
Güncelleme Tarihi: 27.06.2019
09:03
1766-68 tarihinde saraya damat olacak Nişancı Paşa tarafından Harem'e gönderilen mücevher ve benzer değerli armağanların arasında yirmi sepet meyve, kırk tabla şükûfe ve dört sepet Frengî şükûfe de vardır. "...Ve Sultan Selim ve Sultan Mehmed hazretlerine ve saadetlû Mihrişah Sultan ve Beyhan Sultan hazretlerine ve iffetlû saadetlû vâlide-i muhtereme Şah Sultan hazretlerine dahi birer şekerleme bahçeleri ve on beşer adet şekerleme ve on beşer adet meyve... Onar tabla şükûfe..." gönderilmişti. Bu liste uzayıp gider. Çiçek miktarının yüksekliği; toplam yüz tablaya yakın çiçek sunulduğu göz önüne alındığın da, bu çiçeklerle nişan alayının kavuştuğu ihtişamın boyutları da anlaşılır.
Sultan IV. Mehmed'in saltanatı sırasında (1648- 1687), 1672-73 yıllarında İstanbul'da kalan Fransız Kralı XIV. Louis'nin elçisi Marquis de Nointel'in hizmetinde kütüphaneci ve kâtip olarak çalışan Antoine Galland da günlük anılarında Fransız elçisine, ona refâkat eden Türkler tarafından bir çeşit inci çiçeği verildiğini anlatmaktadır ki, bu da çiçeğin Türklerde dostluk ve sevgi ifadesi oluşunun bir göstergesidir.
Kral XVI. Louis'nin elçisi sıfatıyla 1784 yılında İstanbul'a gelen, Türk tipleri ve kıyafetlerinin resimlerini yaptıran Kont Choiseul-Gouffier'nin eserinde18 ve Sultan III. Selim zamanında (1789-1807) İstanbul'da ça lışan Meiling'in eserinde19 yer alan gelin alaylarındaki tablalar, şükûfe tablalarının görüntülerini geçmişten günü müze taşır.
Geç dönemdeki geleneklerimizi konu alan Ali Seydi Bey ise bir doğum törenini şöyle anlatır: "...Beşik böylece teslim edildikten sonra incesaz takımı ile bir ellerinde şekerlemeler ve türlü meyveler veya bağları altın ve gümüş sırma telli nadide envai çiçek demetleri ile donanmış tepsiler olduğu halde, bir sürü carîye odaya girip taşıdıkları şeyleri davetlilere takdim ederlerdi..."
Her yıl hazırlanan mahmillerin, yani yenilenen Kâbe örtüsü ve diğer eşyaların önce şehirde gezdirildikten sonra İstanbul'dan Mekke'ye gönderiliş töreninde, süslenmiş mahmilin en üstünde vazolar içinde çiçekler bulunur. Bunlar d'Ohsson'un eserindeki gravürlerde de izlenebilir.
Gelibolulu Mustafa Âlî'nin Mevâidü'n-nefâis fî kavâidi'l mecâlis22 adlı, görgü ve toplum kurallarında ziyâfet sofraları hakkında bilgi veren eserindeki "bâde meclisi"nde çiçekler ve gül de yer alır.
Böyle çiçeklerle süslenmiş bir sofra, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndeki bir murakkada yer alan minyatürde görülebilir23. Sultan IV. Murad'ın bir meclisini gösteren sahnede, sultan tahtında oturur, elindeki murassa kadehe huzurundaki bir saraylı beyaz bir şişeden içki koymaya hazırlanır. El pençe duran saraylılar sahneyi doldurur. Tahtın önüne serilmiş kahverengi halının üzerine bir sini yerleştirilmiştir. Müzisyenin yanındaki sininin üzerinde mavi-beyaz çini kâselerde nar, armut ve elma gibi meyvelerle iki şamdan durur. İki yandaki çeşm-i bülbül vazolar kırmızı ve sarı lâlelerle, ortadaki mavi-beyaz vazo ise pembe ve beyaz karanfillerle doludur. Ayrıca sahnenin en önünde, bahçede, aralarında güllerin de bulunduğu zarif lâleler yer alır. Burada oturan iki içoğlanından biri, elindeki çiçeği koklamaktadır.
Osmanlı sofraları, yalnız taze çiçekle değil, çiçek bezemeli eşyalarla da güzelleştirilmiştir. Saray sofrasında kullanılan kapaklı Çin porselen kâselerinin Osmanlı zevkine göre ve saraya lâyık bir üslûpla süslenmesi, bu yaklaşımın bir uzantısıdır. Osmanlı saray kuyumcuları, değerli veya yarı değerli taşları porselenin üzerine altın yuvaların içinde oturtmuş; bu altın yuvaları da taşların güzelliğine güzellik katmak üzere çiçek motifi biçiminde işlemişlerdir. XVI. yüzyıldan bir kâsede zümrüt ve lâl gibi taşlardan bazılarının lâle, bazılarının da başka çiçek biçimindeki altın yuvalarda, incecik altın çerçeveli yaprak motifleriyle oluşturulan desen içinde yerlerini alması, bu yaklaşımın bir örneğidir. O yüzyıldan sedef bir hoşaf kaşığının sapı ise firuze ve lâllerle süslenmiş, ucuna da küçük elmaslardan, yanlarından yapraklar çıkan bir gül yapılmıştır.