Osmanlı'nın ilk müderrisi Davud-i Kayseri
Büyük ilim tarihimize adını altın harflerle yazdırmaya hak kazanmış ulema öncüsü Davud-i Kayseri, "dünya bilinmeden ahiret anlaşılmaz" esasına bağlıydı ve gösterişten uzak bir tutumla ömür sürdürdü. Osmanlı'nın ilk müderrisi ve ilk düşünürlerinden bir tanesiydi. Vahdet-i vücud nazariyesini felsefî mahiyette yorumlayan ve savunan ilk sufi müellifti. Bütün tabiat olaylarını enerji ve enerji değişimiyle açıklayan fizik ve felsefe doktrini enerjetizmi, Batı'da bu görüşün kurucusu olan Wilhelm Ostwald'dan altı yüzyıl önce Davud-i Kayseri temellendirmişti. İşte, bilimden tasavvufa eğitimden felsefeye birçok alanda kendini göstermiş büyük alim…
Giriş Tarihi: 16.04.2019
16:31
Güncelleme Tarihi: 16.04.2019
17:18
Kuruculuk düşüncesi taşımakla sürdürücülük çabası arasında fark vardır. Bunu Orhan Gazi çok iyi bildiği için Dâvud-i Kayserî Hoca'yı çağırtır. Aynı anda İznik Kadısı görevinde bulunan Çandarlı Halil Paşa da oradadır. Orhan Gazi sorar: "Mevlânâ Dâvud, bu medrese himmetini bekler. Acaba bizim ne gibi hizmetimizi istersin?" Dâvud, "Hizmetiniz, medreseye gelecek öğrencinin imtihanında bizim fikrimize karşı çıkılmasın, yeter." şeklinde cevap verir.
Orhangazi yeniden tekrarlar: "Hepsi bu kadar mı yâ Dâvud?" "Hükümdarın ilim kapısındaki hizmeti başka ne olur ki?" şeklinde cevap veren Dâvud-i Kayserî Hoca şunları söyler: "Ömrümüz ilim yolunda geçti. Bunu burada ifadeye gerek yok. Biz öğrenciyi yetiştiririz. Sonra hangisi nerede yarar onu haber veririz ki memleket idaresinde zorluğa uğramayasınız. İşte bunun imtihanında dışarıdan medreseye buyruk gelmesin. Hizmetiniz bu ola, diyorum." Orhan Gazi ve Çandarlı Kara Halil bu sözler karşısında tek bir kelime söyleyemezler.
Orhan Gazi, 1336 yılında inşaatı biten İznik'teki ilk Osmanlı medresesinin müderrisliğine Dâvûd-i Kayserî'yi 30 akçe maaşla tayin etti ve hocanın oturduğu ev temin edildi. Bu konuda herhangi bir zorluğa uğranılmadığı görüldü. Ölümüne kadar on beş yıla yakın bir süre bu görevde kalan Dâvûd-i Kayserî bir yandan öğrenci yetiştirirken bir yandan da eserlerini kaleme aldı. Onun İznik medresesinde okuttuğu dersler hakkında bilgi bulunmamakla birlikte hadis ve fıkıh gibi dinî ilimlerin yanı sıra felsefe ve mantık gibi aklî ilimler okuttuğu söylenebilir.
MEDRESEYE HER GELECEK ÖĞRENCİYE AYRI SORU
Anlatılanlara göre, Hz. Ali ciddiyetinde ömür süren Dâvud-i Kayserî Hoca, medreseye her girecek öğrenciye ayrı bir yöntemle soru sorar ve ancak ondan sonra kabul ederdi. Örneğin, medrese açıldıktan sonra, Konya'dan, Kayser'den ve başka şehirlerden ilim öğrenmek isteyenler birer ikişer İznik'e gelmeye başlar. 1335 yılında kitaplar elle istinsah (kopya) suretiyle yazıldığı için yazı konusu başta gelir. Yani, kalem. Öğrencinin çok iyi yazı yazması ( okunaklı ve çabukluk yönünden) gerekir.
DERSTEN ÖNCE HATIRLATMALAR YAPARDI
Büyük âlimin, öğrenciye yazı konusunda bilgi vermeden önce yazı ustalarından söz etme alışkanlığı vardı. "Rivayet ederler ki Hz. Âdem parmakları ile kerpiçler üzerine atlı çeşit yazı yazmışlar. Her kerpice bir ilim ve bir dil yazmışlar… Bunlar hepimizce malumdur. De ki, eline ilk kalemi alıp yazı yazan kimdir?" Aldığı cevap üzerine şöyle devam eder: "evet doğrudur, Hz. İdris Aleyisselamdır ilk kalemi elinde tutup yazı yazan. Ama biz aynı kalemi aramıyoruz; manayı arıyoruz. Dava, manayı kavramakta. Kalemler değişiktir. İlim anlayışı içinde kalemi kullanmak gerek."