Osmanlı'nın kültürel kimliğini yansıtan ihtişamlı saray törenleri
Osmanlı'daki saray törenleri devletin kültürünü, kimliğini ve zarafetini yansıtırdı. Merasimler belirli usul ve kaidelere göre yapılır, oldukça teferruatlı protokol kuralları uygulanırdı. Bu törenler, devletin büyüklüğü ve ihtişamını gösterirdi. Öyle ki pek çok Avrupalı seyyah eserlerinde, Osmanlı'nın merasimlerinden hayranlıkla bahsederdi. Gelin, Osmanlı'nın kültürel kimliğini yansıtan ihtişamlı saray törenlerine daha yakından bakalım.
Giriş Tarihi: 06.07.2021
17:43
Güncelleme Tarihi: 07.07.2023
13:38
Sesli dinlemek için tıklayınız.
📌 Padişahın huzuruna çıkan elçinin, sultana hitap eden bir mektup getirmesi şarttı . Sunulan mektubun cevabını alana kadar da İstanbul'da kalırdı. Bu süre bazen beş aya kadar uzardı. Bu zaman diliminde elçi ve mahiyeti, sadrazam tarafından ağırlanırdı.
📌 Elçilerin yanında, birbirinden değerli hediyeler de bulunurdu. Devletler elçiler aracılığıyla hediyeler gönderip Osmanlı'nın yanında yer alabilmek için adeta yarışırdı. Doğu'dan gelen hediyelerle Batı'dan gelenler farklıydı. Doğu'dan başta Kur'an-ı Kerim, el yazması kitaplar, halı, ipek, ayrıca fil ve gergedan gibi Anadolu'da bulunmayan hayvanlar gelirdi. Batı'dan ise saat, kumaş ve çeşitli gümüş eşya gönderilirdi.
AVRUPALI TARİHÇİNİN GÖZÜNDEN OSMANLI'DA ELÇİ KABULÜ
📌 Avusturya elçisi Frederik Kregwitz'in 1591'de divana ve padişahın huzura kabul edilmesi sırasında mahiyetinde bulunan tarihçi B. W. Wratislaw, anılarında bu merasimi ayrıntılarıyla anlattı.
📌Elçinin sarayın birinci ve ikinci avlusundan geçişi, onlara padişahın huzuruna çıkınca neler söyleyebileceklerinin anlatılması devlet protokol geleneğini yansıtır:
"Elçi efendilerimiz, ikinci avluda atlarından indikten sonra yaya olarak kabul salonuna yöneldiler ve hemen burada Hünkâr'ın özel danışmanları iki paşa tarafından karşılanarak kendilerine 'hoş geldiniz' denildi. Bu avluda da yüzlerce yeniçeri selam ve saygı duruşundaydılar. Paşalar, elçileri divana götürdüler, bizler ise avluda kaldık. Padişah ile karşılaşınca kendisine söylenecek sözler Divan-ı Hümayun'daki vezirlere açıklandı, onlar da şimdi işittiklerinden başka hiçbir şeyin söylenilmemesi gerektiğini elçilere bildirdiler."
📌 B. W. Wratislaw savaş meydanından düşmana korku salan yeniçerilerin sarayda mermer bir heykel gibi durmasını hayranlıkla anlatır:
"Orada binlerce insan bulunmasına rağmen ne bir konuşma, ne bir fısıltı ve ne de oraya buraya gidip gelme gibi bir kıpırdanış vardı. Bu durum bizi şaşırtıyordu. Savaş alanlarında bu denli sert ve haşin olan yeniçerilerin, burada komutanlarına karşı, çocukların hocalarına karşı gösterdikleri saygıdan daha büyük ve derin bir saygı gösterdikleri görülüyordu. Sanki mermerden birer heykel gibiydiler.
Paşalar, elçilere Hünkâr'ın elinin öpüleceğini açıkladıktan sonra tekrar yeniçeri ve sipahileri selamlayarak elçilerimizin yanına döndüler ve onlara Padişah huzurunda gerek kendilerinin ve gerekse beraberlerinde bulunan kişilerin nasıl saygı duruşunda bulunacaklarını ve bu kişilerin sayıları hakkında bilgi verdiler."
📌 Wratislaw, I. Murad'ın Kosova'da savaş meydanında şehit edilmesinden beri adet olan silah araması, elçilerin diz çökme ve el öpme adetlerini de genişçe tasvir eder:
"Paşalar, bir başka odadan geçerek Hünkâr'ın huzuruna çıktıktan sonra, elçilere üzerlerinde hançer ve başka silahların olup olmadığını sordular. Her iki elçi tarafından üzerlerinde bu gibi silahların bulunmadığı cevabını alınca, Kosova savaş alanında bir Hırvat tarafından Sultan Murat Hüdavendigar'ın öldürülüşünden beri adet olduğu üzere, elçilerin birer ellerinden tuttular. Mabeynciler, çok yüksek ve nefis birer sanat eseri olan halılarda süslü, altın ve değerli mücevherlerle parıldayan bir odanın kapısını açtılar ve elçilerin ellerinden tutmakta olan paşalar da elçileri bu odaya, Padişah'ın huzuruna soktular ve Hünkâr'ı yerlere kadar eğilerek selamladılar.
Elçi efendimiz, Padişah'ın huzuruna girer girmez kendisini en üstün bir saygı ile selamlamış olmak için diz çökme davranışında bulunması üzerine, Hakan'ın bir buyruk işaretiyle paşalar kendisinin yere çökmesini önlediler."
📌 Osmanlı'da padişahlar, 15. yüzyılın sonuna kadar hayatlarının büyük bir kısmını seferde, ordularının başında geçirdi.
📌 16. ve 17. yüzyılda sefere giden padişahlar olsa da bu yüzyılın sonunda gelenek değişti ve orduların başında vekaleten sadrazam bulunmaya başladı.
📌 Savaşa gidilmeden bir ay önce, sefer tuğları Bâbüssaâde önüne dikilirdi. Ardından padişahın huzurunda bir meclis toplanırdı. Divân-ı Hümâyûn üyelerinin yanı sıra kaptan paşa, şeyhülislâm, yeniçeri ağası ve bazı beylerbeyi ve komutanlar da katılırdı.
(x) Divan-ı Hümayun hakkında bilinmesi gerekenler