Seyyahların dilinden Ayasofya
Seyahatnameler, tarihe dair önemli bilgiler edindiğimiz eserlerdir. Tarih boyunca pek çok ünlü seyyah, İstanbul'a gelmiş ve bu şehrin güzellikleri, eserleri, efsaneleri hakkında birçok bilgiyi kaleme almışlardır. İstanbul'u gören ve şehir hakkında kayıt tutan ilk kişi Müslüman seyyah Harun İbn Yahya'dır. Orta Çağ'ın en büyük seyyahı İbn Battuta, Türk ve dünya tarihinin en büyük gezgini Evliya Çelebi de Ayasofya'yı anlatan seyyahlardan bazılarıdır ve bu mabedin o günkü durumuna, tarihine ışık tutmuşlardır. Peki, Ayasofya Bizans döneminde nasıl görünüyordu? Fetih'ten önce Ayasofya'nın durumu nasıldı? Evliya Çelebi'nin Ayasofya hakkında kaleme aldığı rivayetlerde hangi bilgiler yer alıyordu?
Giriş Tarihi: 23.07.2020
09:59
Güncelleme Tarihi: 01.02.2022
11:02
’30 BİN İŞÇİ, 7 BİN AMELE, 3 BİN USTA TOPLANDI’
Evliya Çelebi, Ayasofya ile ilgili kaleme aldığı metinlerde şu sözlere yer vermiştir: "Ayasofya'nın inşası için yer, Ahırkapı seviyesine kadar kazılınca yer altından sular fışkırdı. Tam bir ay bu temel içinde ateşler yakıp kurşun akıttılar. Sanki mavi-lacivert bir kurşun denizi oldu. Bu kurşun denizi temelde senelerce durduktan sonra İğnados isimli yapıcı bir mühendisin nezaretinde 30 bin işçi, 7 bin amele ve 3 bin usta toplanarak gerekli görüşmelerden sonra kurşun temel üzerine direkler, kemerler ve kubbeler yaptı.
Altı su sarnıcı olduğu için zelzeleden korkmamak ve muhafazalı olmak düşüncesiyle temelini önce böyle tamamladılar ve sarnıcı su ile doldurdular. Daha sonra Ayasofya'nın dört duvarının yapılmasına başladılar ki, bunun kuruluş ölçülerini seyreden hayran olur ve yapı şeklini ve yüksek binasını görenlerin başları döner ve sersemleşir."
Edebiyatçıların kaleminden Ayasofya
‘YEDİ İKLİMDEN KIYMETLİ TAŞLAR GEMİLERLE TAŞINDI’
Ayasofya'nın inşasında dünyanın "yedi ikliminde" bulunan çok kıymetli taşların kullanıldığına vurgu yapan Evliya Çelebi, bu konuda bildiklerini "Yedi iklimden türlü türlü, renk renk şaşılacak bukalemun nakşında iri mermerler, gemilerle taşındı ve Ferhat ayarında sanatkarlar, üstatlar eliyle keskin yerleri aşında, yani tıraşlanıp düzeltildi. O kadar büyük himmet gösterdiler ki, caminin yarısını 7 senede tamamladılar" şeklinde yazıya dökmüştür.
Taşların çoğunun Ayasloğ ve Aydıncık, renkli mermerlerin Karaman, Şam ve Kıbrıs Adası'ndan, binlerce parlak sütunun Atina yakınlarından ve ham mermerlerin de Marmara Adası'ndan taşındığını aktaran Evliye Çelebi, mimarlarının reisinin ise İğnados olduğunu yazmıştır.
KUBBENİN ONARIMINA DAİR ‘PEYGAMBER’ RİVAYETİ
Seyahatnameye göre, Ayasofya, 40 sene içinde tamamlanınca iç ve dış hizmetleri için 12 bin hizmetçi tayin edilmiş, masraflarının karşılanması için Büyük İskender zamanında Mısır alınıp Ayasofya'ya vakfedilmiştir. "Hz. Muhammed'in doğumunu müjdeleyen gece deprem meydana geldiğini, Ayasofya'nın kubbelerinin yıkıldığını" dile getiren Evliya Çelebi, 300 kadar papazın Mekke'ye giderek Hz. Muhammed'in tükürüğünü, ceylan derisi üzerine çizilen elinin örneğini, toprak ve zemzem suyunu aldığını ve kubbeyi onardığını anlatmıştır.
'BU KUBBE HZ. MUHAMMED'İN AĞIZ SUYUYLA DURDU’
Evliya Çelebi seyahatnamesinde, "Peygamber'in tükürüğüyle kubbenin kıble tarafında 32 nakışlı kısım böylece zahmetsizce yeniden yapılmıştır. Kubbenin diğer taraflarından burası daha belli ve nurludur. İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, 'Bu kubbe Hz. Muhammed'in ağız suyuyla durdu.' diye büyük kubbenin ortasına bir zincir ile uğur sayarak bir altın top asmıştır" görüşünü dile getirmiştir.
Sultan 2. Mehmet'in 1453'te İstanbul'u fethinden sonra Ayasofya'da ilk cuma namazını kıldığına da değinen Evliya Çelebi, seyahatnamesinde şunları kaydetmiştir: "Gazi Mehmet Han, bu eski mabedi pisliklerden, putlardan temizletip öd ve amberler yakıp, cami içinde mihrap, minber, mahfil ve minare ile o cennet görünüşlü makamı ibretle temaşa edilecek cennet-ül firdevs gibi cami haline getirdi.
Evvela cuma gününde bütün gaziler hazır olup salalar okunup, müezzinler "innallahe ve melaiketehu" ayetini hazin bir sesle okumaya başlayınca Akşemseddin Hazretleri, Sultan Mehmet'in koluna girip büyük bir saygı ile minbere çıkarıp yüksek sesle "Âlemlerin Rabb'ine hamdolsun." deyince büyük gazilere bir hal olup bir sevinç feryadı koptu."