Tarih boyunca buzlarla kaplanan İstanbul Boğazı
İstanbul'un güzelliğine güzellik katan İstanbul Boğazı, tarih boyunca pek çok kez buzlarla kaplanmıştır. Bizans döneminden, Osmanlı'ya ve Cumhuriyet'in ilk yıllarından 1954 gibi yakın denecek bir döneme kadar birçok kez buzlanma hadisesi ile karşı karşıya kalmıştır. Boğazın mavi suları üzerinde yüzen beyaz buz blokları, İstanbul'un siluetine estetik açıdan farklı bir "hava" katmışsa da bu durumun nasıl oluştuğu oldukça merak konusudur. Tarih boyunca tekrarlanan İstanbul'un "buzlanma" hadiseleri tam olarak nedir? Boğaz gerçekten donmuş mudur yoksa altında yatan farklı sebepler mi vardır? Toplumsal hayatta bu olay nasıl karşılanmış ve edebiyata nasıl yansımıştır? Tüm bu soruların cevabını siz Fikriyat okurları için derledik.
Giriş Tarihi: 13.01.2020
10:55
Güncelleme Tarihi: 13.01.2020
11:10
Boğazın suları donar mı? Uzmanlar bu konu hakkındaki görüşleri nelerdir?
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr..Cem Gazioğlu, coğrafi konum olarak bulunduğumuz enlemde donmanın mümkün olmadığını, deniz suyu sıcaklığının sıcaklığı -4'e düşse bile çok ince bir zar şeklinde donacağını iddia etmiştir. Sonuç olarak Gazioğlu, bölgemizdeki hava sıcaklığının kuzey buz denizindeki seviyeye gelmesi mümkün olmadığından dolayı İstanbul Boğazı'nda donma olayı gerçekleşmeyeceğini düşünür. Ayrıca Boğaz suyunun donma sürecinin başladığı -4 derecenin altına inmesi için İstanbul'daki hava sıcaklığının -25 derece olarak ölçülmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Uzun yıllar Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Meteoroloji Bölümü'nde görev yapan Gökhan Abur ise Boğaz'ın donması konusunda tarihçilerin abartılı ifadeler kullandığını ifade etmiştir. 1621 tarihinde, atlı kızaklarla Abur, Üsküdar'dan Galata'ya, buzlar üstünde geçildiğini gösteren minyatürü gerçekçi bulmamıştır. Haliç'in ve Boğaz'ın sığ yerlerinin donduğunu kabul eden Abur, Boğaz'ın tamamen donmasının neden mümkün olmadığını ise şöyle açıklamıştır:
"Boğaz'ın donması için 0-2 metre arasındaki yüzey sıcaklığının +4 dereceye kadar düşmesi gerekli. Dört derecede suyun hareketi durur. Sıcaklık daha da düşerse kristalleşerek buz tutmaya başlar. Bizim Boğaz'ın mevcut yüzey sıcaklığı 16 derece. Aslında Boğaz suları çabuk soğur; ama yüzey ve dip akıntıları buna engel oluyor. 45-50 metre alttaki bu iki akıntı kuzeyden ve güneyden sürekli suyu sirküle ediyor. İstanbul Boğazı'nın böyle bir şansı var."
Peki İstanbul Boğazı’nı kapsayan bu kütleler neyin nesiydi?
Tuna Nehri'nden kopup Karadeniz'e gelen büyük buz blokları 1954 yılının 24 Şubat sabahı İstanbul Boğazı'nda Sarıyer, Büyükdere, Çengelköy, Kanlıca ve Ortaköy koylarını kapladı. Poyrazköy'den Rumelikavağı'na denizin üstünden yürüyerek gidilebildi. Mart başına kadar devam edem buz istilası gemi seferlerini de engelledi. 1929 yılından sonra Boğaz ikinci ve son kez buzlarla kaplandı.
İstanbul halkının misafir buz kütlelerine tepkisi nasıl oldu?
Meraklılar buz üstünde yürümüş, hatta kimileri sandallara atlayıp bu buz kütlelerinin yanına gitmiş, yanlarında getirdikleri bayrakları dikerek fotoğraf çektirmişlerdi. Bu olayın en önemli yanı ise, bu tarihten sonra böyle bir tecrübenin yaşanmamış olmasıdır.
Tarihçi Eser Tutel ise "Ner'de Boğaz'ın Buzlarla Kapandığı O Eski Kışlar!" başlıklı yazısında yaşadığı bu deneyimi şöyle anlatıyor:
"Buzları yakından görmek için arkadaşlarla Gümiişsuyu'ndan Dolmabahçe'ye inmiştik. Karşılaştığımız manzara gerçekten her zaman görülecek gibilerden değildi! Gemilerin, vapurların, kayıkların, sandalların gidip geldiği Boğaz suları tâ karşı Üsküdar önlerine dek buzlarla kaplıydı ve görünürde ne büyük bir şilep vardı, ne de küçük bir sandal!"
Buzlara basa basa Anadolu kıyısına geçmek
"Sonradan duyduk: Rumelikavağı ile karşı kıyıdaki Poyrazköy arasında sıkışıp kalan buzlara basa basa Anadolu kıyısına geçenler olmuş. Maazallah bir düşseler, buz gibi Boğaz sularında donup kalmak bir yana, buz kitlesinin altından suyun üstüne bile çıkamamak var! Ama üstüne çıktıkları buz kitlesi leşi sekiz on kişilik kayık halkını çekecek denli büyük ve sağlam olmalı ki, düşen müşen olmamıştı..."