Umberto Eco'ya göre Orta Çağ ne değildir?
O, yeri geldi engin bilgi birikimiyle karanlık Orta Çağ'ı anlattı, yeri geldi göstergebilim uzmanı olarak dünyadaki en küçük ayrıntının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Kimden mi bahsediyoruz? 'Gülün Adı' ve 'Baudolino' romanlarında Orta Çağ'ı tüm detaylarıyla anlatan Umberto Eco'dan. Orta Çağ hakkında birçok klişe olduğunu, sinema ile televizyon programlarından öğrendiği gibi olmadığını öğreneceğiniz bilgileri sizler derledik.
Giriş Tarihi: 27.07.2019
08:54
Güncelleme Tarihi: 27.07.2019
10:49
Gerbert d'Aurillac'ın bu konuyla ilgili hikâyesi çok ünlüdür: d'Aurillac birisine yazdığı bir mektupta, Lucanus'un Pharsalia eserinin el yazması karşılığında ona deriden, küresel bir usturlap vereceğine dair söz verir. El yazması bulunur, ancak d'Aurillac eksik olduğunu görür. Lucanus'un eserini tamamlayamadığından habersiz olan d'Aurillac söz konusu kişiye sadece yarım küresel usturlap gönderir. Bu, efsaneye dayalı şirin bir hikâye olabilir, ama o dönemde klasik kültür sevgisinin ne kadar gelişmiş olduğunu da gösterir.
ORTA ÇAĞ ANTİK ÇAĞ'IN BİLİMİNİ REDDETMEDİ
Orta Çağ büyük yolculuklara çıkılan bir dönemdir, ama çöken yollar, geçilmesi gereken ormanlar ve o dönemin herhangi bir denizcisine güvenip aşılması gereken denizler derken, yeterli düzeyde harita çizmeye imkân olmuyordu. Haritalar sadece bir fikir vermek için hazırlanıyordu.
Öte yandan herhangi bir tren çizelgesini ele alacak olursak, trenle Milano'dan yola çıkıp Ceneviz üzerinden Livorno'ya gidilecekse, kolaylıkla anlaşılan o bir dizi noktadan İtalya'nın şekli tam olarak anlaşılamaz. Ama istasyona gidecek birisi için İtalya'nın tam şekli önemli değildir.
ORTA ÇAĞ SADECE MİSTİK YANLILARININ DÖNEMİ DEĞİLDİ
Manastırların büyük nüfuz sahibi olduğu bir dönem olan Orta Çağ, sadece katı geleneklerin söz konusu olduğu ve özellikle duyusal bazlara tamamıyla duyarsız bir çağ değildir. Öte yandan Orta Çağ'ın klişelere indirgenmemesi gerektiği mistiklerin davranışlarında kendini tam olarak gösterir.
ORTA ÇAĞ KİMSENİN KENDİ KÖYÜNÜN DIŞINA ÇIKMAYA CESARET EDEMEDİĞİ BİR DÖNEM DEĞİLDİ
Bu çağın -hele de Marco Polo düşünülürse- büyük yolculukların dönemi olduğu çok iyi bilinir. Orta Çağ edebiyatı, efsanevi ayrıntılar açısından zengin olsa da, büyüleyici yolculuk hikâyeleriyle doludur; Vikingler ve İrlandalı keşişler arasında ve tabii İtalya'nın deniz devletlerinde müthiş denizciler vardı.
Ama Orta Çağ her şeyden önce yolculuklarının çağıydı; hiç varlıklı olmayan insanlar bile Kudüs gibi mucizevi kutsal emanetlerinin saklandığı başka ünlü kutsal yerlere yaptıkları tövbe amaçlı yolculukları yürüyerek gerçekleştirirdi.
Orta Çağ ile ilgili olarak gözlemlenen asıl olgu, insanların yakınlardaki merkezlere değil de, onları çok daha uzaklara götürecek yolculuklara çıkmak için daha çok fırsata sahip olduğudur.
Orta Çağ sadece öbür dünyayla ilgili sürekli bir gerilimi değil; bu dünyayla ve doğayla ilgili düşsel bir duyguyu da taşımıştır. Orta Çağ insanı dünyayı hem tehlikelerle hem de olağanüstü keşiflerle dolu bir orman gibi, yeryüzünü de muhteşem canavarların yaşadığı uzak ülkelerle kaplı bir yer gibi görürdü. Bu hayal gücü, ilhamını, klasik metinlerden ve sonsuz sayıdaki efsaneden alırdı ve dünyada çeşit çeşit yaratıkların yaşadığına kalpten inanılırdı.
Bu anlamda Orta Çağ insanı dünyayı dolduran bütün unsurlara taşlara, bitkilere, hayvanlara mistik bir anlam yükler. Orta Çağ'ın ne olmadığını ve o dönemden günümüze nelerin ulaştığını söylemek kolay görünüyorsa da, bizi o yüzyıllardan ayıran farkları analiz etmek çok uzun sürebilir.
Ortaçağ/ 1. cilt - Umberto Eco