Yabancı seyyahlar İstanbul'u nasıl anlattılar?
Seyahatnameler, bir beldenin geçmişine dair verdikleri bilgiler bakımından Osmanlı tarihçileri için başlıca kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Dünyada, üç imparatorluğa başkentlik yapan tek şehir olan İstanbul, güzelliğiyle her dönem seyyahlar tarafından övgüyle söz edilen bir kent oldu. Doğu ile batının kesişim noktası olan İstanbul, yabancı seyyahların da gözde şehriydi ve hem hatıralarında hem kaleme aldıkları seyahatnamelerde hem de yolladıkları mektuplarda İstanbul'dan övgüyle söz ettiler. Peki, yabancı seyyahlar İstanbul'u nasıl anlattılar?
Giriş Tarihi: 21.10.2019
09:37
Güncelleme Tarihi: 21.10.2019
09:41
Asıl adı Louis-Marie Julien Viaud olan Pierre Loti, Türkiye'ye (İzmir) ilk kez 1875-1876 yılında asteğmen olarak Jean-Bart gemisiyle geldi.
Daha sonra İstanbul'daki Gladiateur gemisinde bir göreve atandı. Türkiye'den ayrıldıktan sonra İstanbul'daki kaldığı süreyi bir roman gibi yazdı.
İSTANBUL SOKAKLARINI YEREL KIYAFETLERLE DOLAŞTI
Avrupa'nın makineleşen, aşırı maddileşen yaşamına karşı Doğu'ya hele İslam ülkelerindeki çekişmesiz, hoşgörülü yaşama özlem duyan Loti, İstanbul'da kaldığı sürece bu düşüncelerle halkın arasına karıştı.
Bu sebeple yerli giysileri giyip Eyüp gibi İstanbul'un en sakin ve dine bağlı bir bölgesinde yaşamayı yeğledi.
PIERRE LOTI İSTANBUL İÇİN NE DEMİŞTİ?
Pierre Loti kaleme aldığı seyahatnamesinde İstanbul'a dair şu sözleri yazmıştı:
"Her dilden lafların hayhuyundan, bando zillerinin, çıngırakların, kocaman davulların birbirine karışan gürültüsünden insanın kulağı sağır olur.
Ve bu insan selinin içinden tırıs giderek, tıpkı eskiden olduğu gibi net bir sesle "destur destur" diye bağırarak eğleniyorum. Arapların "balek balek" demesi gibi Türkler de "destur destur" der."
‘KENDİMİ EN YAKIN HİSSETTİĞİM YER’
"Doğulu havasındaki eski, küçük evlerden, küçük dükkânlardan, çınarların altına gizlenmiş küçük kahvehanelerden oluşmuş, her şeyiyle bir Türk mahallesi, Kasımpaşa.
Eskiden kendime en yakın hissettiğim yerlerden biri de burasıydı. Buradan geçmediğim tek gün yoktu. Hatta şu an bile, buraların ilginç gece hayatı birden gözlerimin önünde canlanıverdi."
‘ŞAPKA YERİNE FES GİYERLER’
Kol kola girerek gruplar halinde yürüyen neşeli, güleç bu insanlar, yolları ve meydanları doldururlar. Şapka yerine fes giyerler, yakaları mavi değil, kırmızıdır. Bunların dışında her şeyleriyle bizimkilere benzerler.
Burada kendilerini bekleyen uzun, beyaz, mavi veya pembeli kadınlar (anneleri ya da kız kardeşleridir) onların arkasına katılırlar."