Arama

Biyoloji hayattır

Eğitimci ve biyolog Nesibe Alpoğlu ile beyin mi vücudu, vücut mu beyni yönetir, vücudumuzun savunma mekanizmaları nelerdir, kalp mi aşık olur yoksa beyin mi, sık sık ilaç tüketimi kullanımı hakkında ne yapılabilir, kelimeler insan vücudunu etkiler mi ve etkilenmemek için biyolojik olarak ne yapılabilir gibi insan biyolojisini ilgilendiren birçok meseleyi detaylıca konuştuk.

  • 11
  • 20

Betül Sav: Sık ilaç kullanımlarından da bahsedebilir misiniz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Savunma sistemi dediğimiz zaman bir de ilaçlardan bahsetmek isterim. Maalesef bizlerin toplum olarak şöyle bir alışkanlığı oldu; ilaçları çok kolay içebiliyor, çok kolay tüketebiliyoruz. Bir baş ağrısında; hadi ilaç içeyim, bir karın ağrısında; hadi ilaç içeyim. Aslında doktor önermediği sürece her şeyde ilaç içmek çok da doğru bir yaklaşım değil. Çünkü ilaçta bir sürü bileşen var. Biz bunların hepsini o hastalığa iyi gelen şifa diyemeyiz.

Vücuda aldığımız ilaçların zararlı etkilerini boşaltan bizler için böbrekler ve karaciğerler vardır. Bu aşamada böbrek ve karaciğer o kadar çok çalışırlar ki ilacın faydasını alırız fakat zararı da vücudumuzu hayli yoran işlerdir.

Dolayısıyla ilaç alırken biraz daha dikkatli olmalı ve gerekmedikçe fazladan ilaç kullanmamalıyız.

Betül Sav: Kalp mi âşık olur beyin mi?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Aşk, aslında çok aşamalı bir şeydir. Yani böyle gördüm, vuruldum, yıldırım aşkı diye bir şey yoktur. Çünkü daha önce de söyledik; beyin ve vücut bir etkileşim içinde çalışır. Bu etkileşim dahilinde bazen emirleri beyin verirken bazen vücudumuz isteklerini beyne emirmiş gibi duyurur. Örneğin; çok yorgun ve yoğun bir gün geçirdik. O zaman vücudumuz sakinlik istiyor, yatıp dinlenmek istiyor ama bizim zihnimizde dinlenmenin algısı şudur belki; sessizlik, tek başıma ormanda kuş seslerini dinleyeceğim bir alan dersek o zaman beynimiz der ki; senin canın şu şu noktadaki şununla birlikte bir tatil istiyor. Dolayısıyla biz vücudumuzun isteğini beynimize atfetmiş oluyoruz. Kalpte, sevme, âşık olma hissi de bununla alakalıdır. Birincisi, öncelikle insanlar anlamak ve anlaşılmak isterler. Bu bizim çok üst düzeye ihtiyaçlarımızdan bir tanesi gibi görünse de aslında en temel ihtiyaçlarımızdan biri. Benim vücudum anlamak ve anlaşılmak istiyor. Ben vücudumu ne kadar iyi tanıyorsam o kadar iyi anlamlandırabiliyorum. Yani ben biyoloji bilen bir insan olarak "ya son zamanlarda bir baş ağrım var, acaba bu başarısı neden olur" dediğimde bir tahmin yürütebiliyorsam; son günlerde çok stresliyim sanırım" beyin damarları çok fazla fikir ürettiği için daraldı, buradan geçen küçük bir damardan geçen kan, kalpten büyük bir basınçla geliyor. Dolayısıyla kalpten gelen bu büyük basınca karşılayamıyorsa benim beyin damarlarım o zaman hasta oldu.

Mesela vücudu tanımakla ilgili baş ağrısından bahsedebiliriz. Başım ağrıyor son günlerde, neden ağrıyor dediğimde kendimce bir tahmin yürütebiliyor muyum? Mesela beynim çok çalıştığı, stres yüküm çok fazla olduğu zaman sürekli o iş üzerinde istemesem bile düşünürüm. Kendi içimde konuşurum, tartışırım. O zaman beyne giden damarlarım daralır ama kalpten çok yüksek basınç da bir kan gelir. Kalpten gelen bu yüksek basıncı beyin damarları karşılayamazsa baş ağrısı dediğin olay gerçekleşir. Veya son günlerde az su içtim, sanırım vücudumun içindeki su ihtiyacını gideremediğimden dolayı başım bunu bana ağrı olarak bildiriyor, diyebiliyorsam o zaman ben vücudumu tanıyabiliyor ve anlayabiliyorum. Demek ki anlamak ve anlaşılmak bu hayatta her şeydir. Bir insan düşünelim; metrobüste, daha önce hiç görmemişim, hakkında hiçbir şey duymamışım, hiçbir fikrim olmayan bir insan. Ne hissedebilirim? Belki hoş insanmış. Bundan öteye geçmez ama düşünelim; iş yerine geldik ve bu insanla tekrar karşılaştık, saatlerimizi bu insanla geçirdik ve dedik ki ya ne kadar sohbeti güzel bir insan. Ertesi gün beraber kahve içmek için sözleştik. Ertesi gün de dedik ki bundan sonra her öğle aramızı birlikte geçirelim ve aradan bir zaman geçtikten sonra dedik ki; iş yeri dışında da biz buluşalım, en iyisi sosyal hayatta da bir araya gelelim. Neden yapıyoruz biz bunu? Çünkü karşımızdakiyle frekansımız uydu. Onun anlattığını ben anladım, benim anlattığımı o anladı. Derken birbirimize bir uyum yakalıyoruz ve her anımızı birlikte geçirmek istiyoruz. Aşk da böyle değil midir? Siz bir insanı seversiniz, gönlünüz akar, daha çok görüşmek istersiniz. Daha çok görüşürsünüz, doymazsınız. O zaman bu işi evliliğe taşımak istersiniz. Demek ki bizim içimizde ihtiyacımız olan bir şeyleri karşı taraf karşılıyor ki biz onunla dünya evine girmek ve bundan sonraki anılarımızın hepsini birlikte yaşamak istiyoruz. İşte aşk bu aşamada devreye giriyor. Peki aşık olmamızı sağlayan tek şey anlamak ve anlaşılmak mı? Hayır değil. Bunun haricinde bizim fiziksel olarak eksiklerimizi hissettirmek veya doygun olduğumuz noktayı daha da doldurma isteği vardır. Mesela çok tartışma konusudur; eşinin mi yemeğini daha çok seversin, annenin yemeğini mi? Neden bu kıyas? Ben annelikten aldığım bir ihtiyaç eksikliği için mi evleniyorum. İnsanların beklentisi bu noktada devreye giriyor. İşte annem gibi asil görünsün. Babam gibi yakışıklı olsun. Neden? Belki çok başka açılardan çok daha iyiliğini göreceğiz. Biz psikolojimizde sevdiğimiz, kahramanımız olan kişileri ya evlilik sekansı olarak görürüz ya da bizde eksikliğini hissettiğimiz bir insanla bu aşkı yaşamak isteriz.

Dolayısıyla yine kalp aşık oluyormuş gibi hissediyoruz ama aşık olan beynimizdir.

  • 12
  • 20

Betül Sav: O zaman ilk görüşte aşk diye bir şey yoktur.

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

İlk görüşte aşk şöyle; herkesin bir beğeni potansiyeli vardır. Tabii ki bu beğeni potansiyelini oluşturan da beynindir. Mesela koku sekansına değinelim. Koku dediğimiz şey bende bir algıdır. Yani burnumuz ve ağzımız kemik boşluğunda, kafatası boşluğunda bir araya gelirler, aynı yere açılırlar. Şöyle örneklendirelim; bir gurme düşünün ilk defa yiyeceği bir yemek var. Önce ne yapar? Yemeğin kokusunu burnuna doğru üfler. Yani önce yemeğin kokusunu alır. Onun içindekileri analiz eder, beyni bunu bir tartar. Daha sonra tadına bakar ve o yemeğin içindekileri öğrenmekle beraber tadının da tamamen algılamasını sağlar. Dolayısıyla biz kokuya sadece koku gözüyle bakamayız. Aynı zamanda o bir anı canlandırmadır. Aldığımız koku veya hiç bilmediğimiz bir şey düşünün; size ilk defa suşi yedirecekler. Daha önce hiç yememişsin, ne olduğunu bilmiyorsun, adını bile ilk defa duymuşsun. Ne derler sana? Balık gibi, salata gibi. Sana daha önce bildiğin bir şeye benzeterek bunu anlatırlar. Koku duyusu da böyledir. Daha önce hiç bilmediğin bir koku alıyorsan dersin ki; bu koku tavuğun kokusuna benziyor, tavuk yemeğinin kokusu. Koku alıyorsun; menekşe gibi değil mi? Parfümün menekşe mi, diye sorarız? Çünkü menekşeyi biliyor benim zihnim. Dolayısıyla bu kokuyu ona yaklaştırıyor. Veya çok sevdiğimiz insanlardan birisi var, beğeniyorum, çok beğeniyorum ama tanımıyorum, tanımadığım için konuşamıyorum. Sadece yanımdan geçiyor, gidiyor ama ben onunla konuşamıyorum, kokusunu alıyorum. Sokakta bir insan gördüm. Yanından kokladım, geçtim. Aynı koku. Hemen kafamda anılarım canlanıyor veya biz bilmediğimizi var sayıyoruz. Bazen aldığımız kokuları biz algılayamıyoruz. Yani bunu alt sınır, üst sınır gibi düşünün. Bazen çok hafif bir koku gelir. Siz bunu tanımlayamazsınız. Nereden geldiğini de anlamazsınız ama aslında vücut onu almış ve kafasında onu bir yere koymuştur.

◾ Mesela ben düşünürken dedim ki "ya Betül vardı, bugün durduk yere aklıma geldi. Nereden geldi bilmiyorum. Aslında aylardır da görüşmüyoruz." Nereden geliyor? Çünkü onun kokusuna yakın bir koku benim yanımdan geçti. Ben kokuyu fark etmedim ama zihnim bunu algıladı ve Betül'den çoktan bahsetti bile. Çoktan anılarını önüme serdi. Veya ben de seni arayacaktım, inanır mısın üç gündür aklım sende. İnanırım. Çünkü beynin sana bu oyunu oynuyor.

Yani vücut mu beyni, beyin mi vücudu yönetire burada da dönüyoruz. Kalp mi aşık olur, beyin mi? Aslında beynimiz eksikleri ve ihtiyaçlarını belirliyor ve buna göre de gördüğü insana "Hah işte bu" dedirtiyor.

  • 13
  • 20

Betül Sav: Beyin algısını değiştirebilir ve zihni yanıltabilir miyiz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Zihni yanıltabiliriz. Şöyle ki çok kötü bir gün geçiriyorsunuz ve gülmek hiç içimizden gelmiyor ama bir süre gülümsediğimizde ve aynaya bakarak bunu yaptığımızda beynimiz diyor ki tamam ya, bu kadar zor bir durum değil, gülümseyebilir, hayatına devam edebilirsin. Dolayısıyla beynimizin algısını değiştirdiğimizde, ortamımızı değiştirdiğimizde hatta kokumuzu değiştirdiğimizde fiziksel olarak bir aktivitede bulunduğumuzda beynimizi bu ortamdan soyutlayabiliriz. Yani ben eğer somurtan bir insansam, insanlara gülümsemeyi es geçiyorsam o zaman verdiğim ortamda zaten bir gerginlik yarattığımdan bu gerginlikte beni gören insan gülümseyemeyecek ki. Tam tersini düşünüyorum. Ortama girmiş güneş gibi açmış bir insandan bahsedelim. Ortama girdiği andan itibaren ortamın ambiyansını sohbetin konusunun değiştiğini bile fark edebiliriz.

◽ Bu öksürüyorum, hapşırıyorum, oram ağrıyor buram ağrıyor meselesiyle alakalıdır. Biz eğer ağrılarımıza odaklanırsak o ağrıları daha çok hisseder, daha çok bundan rahatsız oluruz. Ama bu ağrılara bir tedavi gözüyle bakarsak ateşim çıktı, vücutta savunma hücrelerim hareket halinde olsa gerek. Çok hapşuruyorum, yaramaz mikroplar artık burnumdan çıkıp gitmenizin vakti geldi. Siz içeride tutamayacağım kusura bakmayın. Belki küçük desteklerle kendimizi iyileştirmekten bahsediyorum. Aynı şekilde içinden çıkamadığımız ve kurtulamadığımız bir durum var. Biz çoğunlukla diyoruz ki hareket edin. En azından yürüyüş yapın. Spor yapamıyorsun, bir merkeze giremiyorsun veya bunu hiç canın istemeyecek. Çünkü psikolojimiz bozuk olduğunda vücut hep uyuma eğilimindedir. Kalkacak halim yok, kolumu bile kaldıramıyorum, bununla mı uğraşacağım deriz. Çünkü vücudun bana diyor ki uyu, uyursan unutursun. Ben unutsam mesele değişecek mi? Değişmeyecek ki. Aynı algı, aynı durum devam ediyor. O zaman ben uyumayacağım. Çünkü zihnimde bir yandan çalışmaya devam ediyor. O zaman ne yapacağım? Vücudumun hareket isteğini dışarıda sosyal hayatımda atlatacağım.

Dolayısıyla ben diyorum ki çok kötü bir gün geçiriyordum. Biraz yürüyüş yaptım. Zihnim açıldı. Aslında zihninin açılmasının bir biyolojik yönü var. Psikolojik olarak; ortamımı değiştirdim, havamı değiştirdim, daha fazla oksijen aldım. Vücudumu daha başka şeylere yönlendirdim. Biyolojik olarak nedir bunun katkısı? Bacaklar. Biliyorsunuz yer çekimine doğru hareket ederler. Yani vücudu aşağı çekerler ama sürekli oturduğumdan bahsediyorum. Ben ayağa kalktım, yürüyüş yaptım. Bacaklarımdaki kanın pompalanması ve yukarıya çıkması için teşvik ettim. Dolayısıyla ben metabolizma mı hızlandırdım. Metabolizmamı hızlandırmamla beraber beynimdeki sinirler daha hızlı çalışmaya başladı ve beyin sinirleri aktive olarak benim vücudumda farklı fikirleri ortaya koyarak mevcut duruma çözüm üretmemi sağladılar.

  • 14
  • 20

Betül Sav: Zihnin bir diyet algısı var mı?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Zihnin bir diyet algısı vardır. Diyet, vücut için stres demektir. Dolayısıyla biz diyeti yaparken vücudumuza şunu söylemeliyiz; korkacağım bir şey yok, her şey kontrolüm altında. Mesela akran zorbalığı bizim çok sık gördüğümüz bir şey. Çocuklar bazen gerçekten çok acımasız olabiliyorlar. Bir çocuk çok fazla kilolu olduğunda çok haince atıflar yapabiliyorlar veya her ortamda yapılan şaka kilo üzerinden yapılabiliyor. Çoğunlukla görüyoruz ki çocuk bir anda kendini kesiyor diyor ki tamam, madem bu kadar dalga geçiyorsunuz, şu andan itibaren hiç yemek yemiyorum, sadece su içiyorum. Hayatımı devam ettirebilecek kadar yiyorum ve artık ben de zayıf bir insan olacağım. Sonra zaman geçiyor çocuk gerçekten bir şey yemiyor ama bir türlü de zayıflayamıyor. Neden biliyor musunuz? Vücut diyor ki; bunun bu saatte yemek yemesi gerekirdi, yemiyor. Bunun bu saatte abur cubur atıştırması gerekirdi, atıştırmıyor. Vücut diyor ki eyvah bir kıtlık var. Dışarıda istenmeyen bir durum var, ben yağlarımı korumak zorundayım, aksi takdirde öleceğim. Vücut kendini kilo vermeye karşı kapatıyor ve sadece stresi yönetmeye odaklanıyor. Dolayısıyla bir insan istediği kadar yemek yemesin, kilo veremez. Biz bu yüzden diyoruz uzmanlar eşliğinde kilo vermeniz gerekiyor. Çünkü uzmanlar bu bilincin farkında. Veya diyetisyen eşliğinde verilen kilolarda hasta gayet güzel bir diyet yapıyor. Diyetisyenin tarifine uyuyor. Sonra aradan iki ay geçiyor danışanın kilo vermesi duruyor. Kilo verme durduğu zaman hemen bir panik hali. Eyvah, aynı diyeti yapıyorum, aynı şekilde yapıyorum, gerçekten sözden çıkmıyorum, kilo vermem neden durdu? Çünkü vücut diyor ki tamam kontrolün altında ama bakalım bunu bilerek mi yapıyorsun, bilmeden mi kilo veriyorsun? Dolayısıyla kilo verişini durduruyor ve artık değişen metabolizmaya uyum sağlamayı öğreniyor. Buna uyum sağladıktan sonra senin yeniden kilo vermen devam ediyor. Vücudumuzun biyolojisini bildiğimizde kilo vermemiz ve anlamlı bir şekle giriyor. Kiloyu almamız metabolizmayı kontrol etmemizde. Hatırlarsanız bundan bir 10 yıl öncesine kadar diyetisyenler hep ara öğün yemeği teşvik ederlerdi. İşte üç ara öğünü yiyeceksiniz ara öğünlerde meyveler, kuru yemişler, yoğurt falan yemeniz gerekiyor. Neden böyle oldu? Çünkü metabolizmayı keşfettik ve metabolizma devamlı çalıştığında, devamlı çalışan bir metabolizmanın zayıflatacağına inandık.

◽ Daha sonra "aralıklı oruç" diye bir diyet popüler oldu. Aralıklı oruç, az yemek yemek, yediği ürünlerde arada uzun süreler sadece su içerek veya sıvı tüketerek aç kalma esasına dayanıyordu. Yani aynı zamanda bilim devamlı gelişen ve değişen bir şey. Ancak o zamanın öne çıkan meselesi metabolizmayı hızlandırmak ve canlandırmaktı. Ama şu an metabolizmayı canlandıran başka şeyler bulduğunuzda daha az yemek yiyerek daha fit olacağımızı öğrenmiş olduk. Mesela vücutta en hızlı yediğimiz besinlerin tüketilmesi şekli karbonhidratları tüketmektir. Karbonhidratlar zayıf bağlardır ve bunları yakmak çok kolaydır. Mesela sabah kahvaltı yaptım. Geldim günlük rutin işlerimi yaptım. Bu aşamada harcadığım şey karbonhidratlarımdır, sabah yediğim kahvaltıdır.

  • 15
  • 20

Betül Sav: Kendi vücut yapımızı tanımaya nereden, nasıl başlayabiliriz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Gelişim o kadar açık bir alandır ki örneğin bir doktor düşünün, siz bir genel cerraha gidip Gastroenteroloji ile ilgili bir şey sorduğunuzda der ki git bir Gastroenterolog seni görsün. Gastroenterologa gidip siz kadın doğum hakkında bir soru sorduğunuzda lütfen kadın doğuma gidin der. Yani bilseler de kendi uzmanlık alanları dışında pek fazla cevap vermeyi tercih etmezler. Bizde de böyle. İlmin ve bilimin sonu yok. Her yerde ilim, her yerde bilim var ama kendimiz adına nereden başlayalım dersek öncelikle vücudumuzu tanıyalım. Hangi durumlarda hangi stresleri geliştiriyoruz. Benim vücudum neyi tolere edebiliyor neyi tolere edemiyor. Veya verdiğim tepkiler beynimin hangi kısmından kaynaklanıyor. Yani beynime söz geçirebildiğimde vücudumu da duruma konsantre edebilecek miyim? Zihinle ilgili nero dna çalışmaları da var. Artık son zamanlarda çok popüler olan ve insanların kendi zihninde iyileşmesini sağlayabileceği çalışmalar. İşte biz de biyoloji öğrenmeye bu noktalardan başlayabiliriz. Vücudumuzun verdiği tepkiler ve neye verdiği tepkiler. Hangi olay karşısında bu tepkileri oluşturdu ve meydana gelen hasarlarda ufak tefek araştırmalar yapmaktan. Şundan bahsetmiyorum; başım ağrıyor internete girip bir baktım, ben kanserim, ölüyorum. Daha çok bunlarla karşılaşıyoruz. Her duyduğumuz bilgiye inanmayacağız. Öncelikle sistemimizi çözeceğiz. Kafamıza yatıyor mu diye buna bir bakmamız gerekiyor.

Biliyorsunuz piyasada çok fazla doğru olmayan bilgiler var. Önce bilgiyi içselleştirmeli ve kendi sistemimize bakmalıyız. Başımız ağrıyorsa hangi durumlarda ağrıyor, hangi günlerde ağrıyor, günün hangi saatinde veya ne yediğim zaman ağrıyor? Başta bunların teşhisini yapabilmeli ve buradan sonra davranışa geçirebilmeliyiz. Bence en önemlisi çok fazla gözümüzde büyütmemeliyiz. Zaman zaman organlarımızla ağrı olması, vücudumuzun yorgun olması, zihnimizin dolu olması çok normal şeyler. Çok yoğunum, çok stresliyim dediğiniz zaman gerçekten zihnimiz dedik ya ağızdan çıkacak, kulak duyacak ve beyin buna inanacak. Ağzımızdan çıkıyor, çok yoğunum, çok berbat bir hayat yaşıyorum. Kulağın bunu işitiyor, beynin buna inanıyor. Bundan sonra sen yaşadığın her şeyde gerçekten kötü tarafını görüyorsun. Hep benim başıma gelir, hep beni bulur zaten kıvamına geliyoruz. Biz zihnimizi, algımızı değiştireceğiz. Yaratılış olarak ne kadar özel olduğumuzu fark edeceğiz. En başında bahsettik ya, bitkiler, bize hizmet ediyorlar. Düşünün sindiremediğim besin bile bana hizmet ediyor veya işte hayvanın her organını yemiyorum, hepsinden faydalanmıyorum ama bana fayda sağlıyor. Başka bir yönden bakıyorum; insanların, bitkilerin, hayvanların atıkları toprağa karışıyor değil mi? Toprağa karışıp ne yapıyor bu atıklar hiç düşündük mü? Bizim saprofitler, çürükçüller dediğimiz canlılar var. Gözümüzle göremediğimiz canlılar. Bunlar toprakta organik atık. Bizler organik atıklarız. İnsan, bitki, hayvanların kalıntıları. Mesela bunları analiz ediyorlar. En küçük parçalarına kadar ayırıyorlar. Çünkü topraktaki azotu benim bitkim alamıyor. Havadan almak istiyor. Serbest azotu almak istiyor. Dolayısıyla bu canlılar bile bizi ayrıştırıp bitkilerin alabileceği forma dönüştürüp bitkilere öyle teslim ediyorlar.

Bitkiler bundan sonra karbondioksiti oksijene çevirip bize veriyorlar. Gözümüzün görmediği canlılar bile bize hizmet için var. O zaman öncelikle kendi değerimizi fark edeceğiz. Kendi değerimizi fark ettikten sonra kendimizi seveceğiz ve diyeceğiz ki "ben gerçekten özelim." Ben düşünüyor muyum, kalbim bugün kaç defa attı? Dişlerimin diplerindeki o güzel doku kaç sefer benim için pislikleri arındırdı? Benim bağırsaklarım kaç saat çalıştı, kaç saat uyudu? Bakınız, biz uyurken bile bazal metabolizmamız çalışır. Bazal metabolizma vücudun en az enerji ile hayatını devam ettirmesi demektir. Uyuyorum sadece. Solunumum devam etsin, ulaşımım devam etsin ama uykum da kaçmasın istiyorum. Ben bunları emir verme hükmünde miyim? İyi ki değilim. İyi ki bu sistemler kendi kendine işliyor ki bana sormuyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN