Arama

Biyoloji hayattır

Eğitimci ve biyolog Nesibe Alpoğlu ile beyin mi vücudu, vücut mu beyni yönetir, vücudumuzun savunma mekanizmaları nelerdir, kalp mi aşık olur yoksa beyin mi, sık sık ilaç tüketimi kullanımı hakkında ne yapılabilir, kelimeler insan vücudunu etkiler mi ve etkilenmemek için biyolojik olarak ne yapılabilir gibi insan biyolojisini ilgilendiren birçok meseleyi detaylıca konuştuk.

  • 13
  • 20

Betül Sav: Beyin algısını değiştirebilir ve zihni yanıltabilir miyiz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Zihni yanıltabiliriz. Şöyle ki çok kötü bir gün geçiriyorsunuz ve gülmek hiç içimizden gelmiyor ama bir süre gülümsediğimizde ve aynaya bakarak bunu yaptığımızda beynimiz diyor ki tamam ya, bu kadar zor bir durum değil, gülümseyebilir, hayatına devam edebilirsin. Dolayısıyla beynimizin algısını değiştirdiğimizde, ortamımızı değiştirdiğimizde hatta kokumuzu değiştirdiğimizde fiziksel olarak bir aktivitede bulunduğumuzda beynimizi bu ortamdan soyutlayabiliriz. Yani ben eğer somurtan bir insansam, insanlara gülümsemeyi es geçiyorsam o zaman verdiğim ortamda zaten bir gerginlik yarattığımdan bu gerginlikte beni gören insan gülümseyemeyecek ki. Tam tersini düşünüyorum. Ortama girmiş güneş gibi açmış bir insandan bahsedelim. Ortama girdiği andan itibaren ortamın ambiyansını sohbetin konusunun değiştiğini bile fark edebiliriz.

◽ Bu öksürüyorum, hapşırıyorum, oram ağrıyor buram ağrıyor meselesiyle alakalıdır. Biz eğer ağrılarımıza odaklanırsak o ağrıları daha çok hisseder, daha çok bundan rahatsız oluruz. Ama bu ağrılara bir tedavi gözüyle bakarsak ateşim çıktı, vücutta savunma hücrelerim hareket halinde olsa gerek. Çok hapşuruyorum, yaramaz mikroplar artık burnumdan çıkıp gitmenizin vakti geldi. Siz içeride tutamayacağım kusura bakmayın. Belki küçük desteklerle kendimizi iyileştirmekten bahsediyorum. Aynı şekilde içinden çıkamadığımız ve kurtulamadığımız bir durum var. Biz çoğunlukla diyoruz ki hareket edin. En azından yürüyüş yapın. Spor yapamıyorsun, bir merkeze giremiyorsun veya bunu hiç canın istemeyecek. Çünkü psikolojimiz bozuk olduğunda vücut hep uyuma eğilimindedir. Kalkacak halim yok, kolumu bile kaldıramıyorum, bununla mı uğraşacağım deriz. Çünkü vücudun bana diyor ki uyu, uyursan unutursun. Ben unutsam mesele değişecek mi? Değişmeyecek ki. Aynı algı, aynı durum devam ediyor. O zaman ben uyumayacağım. Çünkü zihnimde bir yandan çalışmaya devam ediyor. O zaman ne yapacağım? Vücudumun hareket isteğini dışarıda sosyal hayatımda atlatacağım.

Dolayısıyla ben diyorum ki çok kötü bir gün geçiriyordum. Biraz yürüyüş yaptım. Zihnim açıldı. Aslında zihninin açılmasının bir biyolojik yönü var. Psikolojik olarak; ortamımı değiştirdim, havamı değiştirdim, daha fazla oksijen aldım. Vücudumu daha başka şeylere yönlendirdim. Biyolojik olarak nedir bunun katkısı? Bacaklar. Biliyorsunuz yer çekimine doğru hareket ederler. Yani vücudu aşağı çekerler ama sürekli oturduğumdan bahsediyorum. Ben ayağa kalktım, yürüyüş yaptım. Bacaklarımdaki kanın pompalanması ve yukarıya çıkması için teşvik ettim. Dolayısıyla ben metabolizma mı hızlandırdım. Metabolizmamı hızlandırmamla beraber beynimdeki sinirler daha hızlı çalışmaya başladı ve beyin sinirleri aktive olarak benim vücudumda farklı fikirleri ortaya koyarak mevcut duruma çözüm üretmemi sağladılar.

  • 14
  • 20

Betül Sav: Zihnin bir diyet algısı var mı?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Zihnin bir diyet algısı vardır. Diyet, vücut için stres demektir. Dolayısıyla biz diyeti yaparken vücudumuza şunu söylemeliyiz; korkacağım bir şey yok, her şey kontrolüm altında. Mesela akran zorbalığı bizim çok sık gördüğümüz bir şey. Çocuklar bazen gerçekten çok acımasız olabiliyorlar. Bir çocuk çok fazla kilolu olduğunda çok haince atıflar yapabiliyorlar veya her ortamda yapılan şaka kilo üzerinden yapılabiliyor. Çoğunlukla görüyoruz ki çocuk bir anda kendini kesiyor diyor ki tamam, madem bu kadar dalga geçiyorsunuz, şu andan itibaren hiç yemek yemiyorum, sadece su içiyorum. Hayatımı devam ettirebilecek kadar yiyorum ve artık ben de zayıf bir insan olacağım. Sonra zaman geçiyor çocuk gerçekten bir şey yemiyor ama bir türlü de zayıflayamıyor. Neden biliyor musunuz? Vücut diyor ki; bunun bu saatte yemek yemesi gerekirdi, yemiyor. Bunun bu saatte abur cubur atıştırması gerekirdi, atıştırmıyor. Vücut diyor ki eyvah bir kıtlık var. Dışarıda istenmeyen bir durum var, ben yağlarımı korumak zorundayım, aksi takdirde öleceğim. Vücut kendini kilo vermeye karşı kapatıyor ve sadece stresi yönetmeye odaklanıyor. Dolayısıyla bir insan istediği kadar yemek yemesin, kilo veremez. Biz bu yüzden diyoruz uzmanlar eşliğinde kilo vermeniz gerekiyor. Çünkü uzmanlar bu bilincin farkında. Veya diyetisyen eşliğinde verilen kilolarda hasta gayet güzel bir diyet yapıyor. Diyetisyenin tarifine uyuyor. Sonra aradan iki ay geçiyor danışanın kilo vermesi duruyor. Kilo verme durduğu zaman hemen bir panik hali. Eyvah, aynı diyeti yapıyorum, aynı şekilde yapıyorum, gerçekten sözden çıkmıyorum, kilo vermem neden durdu? Çünkü vücut diyor ki tamam kontrolün altında ama bakalım bunu bilerek mi yapıyorsun, bilmeden mi kilo veriyorsun? Dolayısıyla kilo verişini durduruyor ve artık değişen metabolizmaya uyum sağlamayı öğreniyor. Buna uyum sağladıktan sonra senin yeniden kilo vermen devam ediyor. Vücudumuzun biyolojisini bildiğimizde kilo vermemiz ve anlamlı bir şekle giriyor. Kiloyu almamız metabolizmayı kontrol etmemizde. Hatırlarsanız bundan bir 10 yıl öncesine kadar diyetisyenler hep ara öğün yemeği teşvik ederlerdi. İşte üç ara öğünü yiyeceksiniz ara öğünlerde meyveler, kuru yemişler, yoğurt falan yemeniz gerekiyor. Neden böyle oldu? Çünkü metabolizmayı keşfettik ve metabolizma devamlı çalıştığında, devamlı çalışan bir metabolizmanın zayıflatacağına inandık.

◽ Daha sonra "aralıklı oruç" diye bir diyet popüler oldu. Aralıklı oruç, az yemek yemek, yediği ürünlerde arada uzun süreler sadece su içerek veya sıvı tüketerek aç kalma esasına dayanıyordu. Yani aynı zamanda bilim devamlı gelişen ve değişen bir şey. Ancak o zamanın öne çıkan meselesi metabolizmayı hızlandırmak ve canlandırmaktı. Ama şu an metabolizmayı canlandıran başka şeyler bulduğunuzda daha az yemek yiyerek daha fit olacağımızı öğrenmiş olduk. Mesela vücutta en hızlı yediğimiz besinlerin tüketilmesi şekli karbonhidratları tüketmektir. Karbonhidratlar zayıf bağlardır ve bunları yakmak çok kolaydır. Mesela sabah kahvaltı yaptım. Geldim günlük rutin işlerimi yaptım. Bu aşamada harcadığım şey karbonhidratlarımdır, sabah yediğim kahvaltıdır.

  • 15
  • 20

Betül Sav: Kendi vücut yapımızı tanımaya nereden, nasıl başlayabiliriz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Gelişim o kadar açık bir alandır ki örneğin bir doktor düşünün, siz bir genel cerraha gidip Gastroenteroloji ile ilgili bir şey sorduğunuzda der ki git bir Gastroenterolog seni görsün. Gastroenterologa gidip siz kadın doğum hakkında bir soru sorduğunuzda lütfen kadın doğuma gidin der. Yani bilseler de kendi uzmanlık alanları dışında pek fazla cevap vermeyi tercih etmezler. Bizde de böyle. İlmin ve bilimin sonu yok. Her yerde ilim, her yerde bilim var ama kendimiz adına nereden başlayalım dersek öncelikle vücudumuzu tanıyalım. Hangi durumlarda hangi stresleri geliştiriyoruz. Benim vücudum neyi tolere edebiliyor neyi tolere edemiyor. Veya verdiğim tepkiler beynimin hangi kısmından kaynaklanıyor. Yani beynime söz geçirebildiğimde vücudumu da duruma konsantre edebilecek miyim? Zihinle ilgili nero dna çalışmaları da var. Artık son zamanlarda çok popüler olan ve insanların kendi zihninde iyileşmesini sağlayabileceği çalışmalar. İşte biz de biyoloji öğrenmeye bu noktalardan başlayabiliriz. Vücudumuzun verdiği tepkiler ve neye verdiği tepkiler. Hangi olay karşısında bu tepkileri oluşturdu ve meydana gelen hasarlarda ufak tefek araştırmalar yapmaktan. Şundan bahsetmiyorum; başım ağrıyor internete girip bir baktım, ben kanserim, ölüyorum. Daha çok bunlarla karşılaşıyoruz. Her duyduğumuz bilgiye inanmayacağız. Öncelikle sistemimizi çözeceğiz. Kafamıza yatıyor mu diye buna bir bakmamız gerekiyor.

Biliyorsunuz piyasada çok fazla doğru olmayan bilgiler var. Önce bilgiyi içselleştirmeli ve kendi sistemimize bakmalıyız. Başımız ağrıyorsa hangi durumlarda ağrıyor, hangi günlerde ağrıyor, günün hangi saatinde veya ne yediğim zaman ağrıyor? Başta bunların teşhisini yapabilmeli ve buradan sonra davranışa geçirebilmeliyiz. Bence en önemlisi çok fazla gözümüzde büyütmemeliyiz. Zaman zaman organlarımızla ağrı olması, vücudumuzun yorgun olması, zihnimizin dolu olması çok normal şeyler. Çok yoğunum, çok stresliyim dediğiniz zaman gerçekten zihnimiz dedik ya ağızdan çıkacak, kulak duyacak ve beyin buna inanacak. Ağzımızdan çıkıyor, çok yoğunum, çok berbat bir hayat yaşıyorum. Kulağın bunu işitiyor, beynin buna inanıyor. Bundan sonra sen yaşadığın her şeyde gerçekten kötü tarafını görüyorsun. Hep benim başıma gelir, hep beni bulur zaten kıvamına geliyoruz. Biz zihnimizi, algımızı değiştireceğiz. Yaratılış olarak ne kadar özel olduğumuzu fark edeceğiz. En başında bahsettik ya, bitkiler, bize hizmet ediyorlar. Düşünün sindiremediğim besin bile bana hizmet ediyor veya işte hayvanın her organını yemiyorum, hepsinden faydalanmıyorum ama bana fayda sağlıyor. Başka bir yönden bakıyorum; insanların, bitkilerin, hayvanların atıkları toprağa karışıyor değil mi? Toprağa karışıp ne yapıyor bu atıklar hiç düşündük mü? Bizim saprofitler, çürükçüller dediğimiz canlılar var. Gözümüzle göremediğimiz canlılar. Bunlar toprakta organik atık. Bizler organik atıklarız. İnsan, bitki, hayvanların kalıntıları. Mesela bunları analiz ediyorlar. En küçük parçalarına kadar ayırıyorlar. Çünkü topraktaki azotu benim bitkim alamıyor. Havadan almak istiyor. Serbest azotu almak istiyor. Dolayısıyla bu canlılar bile bizi ayrıştırıp bitkilerin alabileceği forma dönüştürüp bitkilere öyle teslim ediyorlar.

Bitkiler bundan sonra karbondioksiti oksijene çevirip bize veriyorlar. Gözümüzün görmediği canlılar bile bize hizmet için var. O zaman öncelikle kendi değerimizi fark edeceğiz. Kendi değerimizi fark ettikten sonra kendimizi seveceğiz ve diyeceğiz ki "ben gerçekten özelim." Ben düşünüyor muyum, kalbim bugün kaç defa attı? Dişlerimin diplerindeki o güzel doku kaç sefer benim için pislikleri arındırdı? Benim bağırsaklarım kaç saat çalıştı, kaç saat uyudu? Bakınız, biz uyurken bile bazal metabolizmamız çalışır. Bazal metabolizma vücudun en az enerji ile hayatını devam ettirmesi demektir. Uyuyorum sadece. Solunumum devam etsin, ulaşımım devam etsin ama uykum da kaçmasın istiyorum. Ben bunları emir verme hükmünde miyim? İyi ki değilim. İyi ki bu sistemler kendi kendine işliyor ki bana sormuyor.

  • 16
  • 20

Betül Sav: Zihnimizin yapısı nedir, bu yapı hikayelerle mi çalışır?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Zihnimiz hikayeleri kendi oluşturur, parçaları birleştirir. Zihin aslında beynin fizyolojik yapısıyla psikolojinin psikolojik yapısının birleşmiş halidir. Yani senin gördüğünle anladığın şey aynı değildir. Senin bu stüdyoyu gördüğünde anladığın şey iştir. Benim bu stüdyoyu gördüğümde anladığım şey kendimi ifade etmektir. Dolayısıyla aynı şeye bakıyoruz ama aynı şeyi görmüyoruz. Ne farkı var? Yaşanmışlık farkı var. Sen bir kokuyu aldığında sende çok güzel anılar çağrıştırıyor, çok güzel yerlere gidiyorsun. Ben aynı kokuyu aldığımda korku ve dehşete kapılıyorum. Aslında aynı koku ama beyin kendi içinde bir hikâye uydurmuş. Hep söyleriz ya çocukluğuna inmek lazım. Çocukluğunda bilmediğimiz travmalar. Çocuğa bakıyorsun mesela normal gülüyor, oynuyor. Bir ses geliyor. Çocuk içine çökmüş, kapanmış ve hareket etmiyor. Sen biliyor musun çocuğun beyninde ne oluyor? Aslında çocuk da bilmiyor beyninde ne oluyor? Sadece o koku zihnindeki hikayeyi canlandırıyor. Canlandıran hikayede kişide bu korkuya sebep oluyor. Dolayısıyla zihin dediğimiz şeyi belki kontrol edemeyiz ama hangi durumlar karşısında hangi tepkiyi verdiğini bilirsek o zaman onu dinginleştirebiliriz. Mesela sınavlarım çok güzel geçiyor ama her sınava girerken kaygı yaşıyorum. Demek ki sınav girişinde bir problem yaşıyorsun. Sınava girerken kendini konsantre etmen ve bak, bunda bir şey yok, akışta zaten ben bunu yapabiliyorum. O zaman girerken de buna gerilmeme gerek yok, demen lazım. Çok geriliyorsun ve bunu kontrol edemiyorsun. Tamam gerileyim ya, ne olacak ki. Neticede akışta ben kendimi ifade edebiliyorum ve sınavım en güzel şekilde geçebiliyor, dediğinizde o girişteki tedirginliği hala yaşarsınız ama artık bu sizi rahatsız etmez. Bu sizi kapatıp sınırlandırmaz. Dolayısıyla kendi sınırlarımızı aşmak zihnimizde yatan bir beceridir.

  • 17
  • 20

Betül Sav: Algılarımızı değiştirebilir miyiz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Tabii ki değiştirebiliriz. Bazı insanlar vardır kediden hiç hoşlanmaz. Kedi görünce tüyleri diken diken olur. Çok ciddi bir ürperti ve kediye dokunduğunda kendini çok kirlenmiş hisseder. Zamanla bu insan önce bir kediye mama almakla başlar. Önüne mamasını koyar. Hafif hafif onun mutluluğu, kedinin mutluluğu, o yemek yerken ki aşkına şevkine bakar, odaklanır der ki bu kadar da kötü bir şey değil galiba. Zamanla o kediyi görme tahammülü artar. Görmeye tahammülü arttıktan sonra bir dokunayım ya, ne çıkar ki der. Dokunur. Bir bakarsınız karşınızda kedi sever bir insanla muhatap olmuşsunuz. Ne yaptı bu insan? Algısını değiştirdi. Durumu kendine alışılabilir kıldı. Normalleştirdi tamamen. Bu bizim zihnimizde yarattığımız bir algı işte. Ekrana çıkıyorum. İlk defa çıkıyorum. Çok telaşlıyım ama ekrana çıkan her gün çıkan insana bakıyorsun, çok rahat çıkıyor. Neden? Çünkü kendi zihninde bunu normalleştirmiş artık. Ekranın önünde olmak onun zaten kendi kimliğiyle bulunması demek.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN