İstanbul'u anlamak için görülmesi gereken 10 mekan
Büyük medeniyetlerin beşiği bir şehir… Adına efsaneler yazılmış, Boğaziçi'ni gerdanına inci gibi takmış nazlı İstanbul. Taşı toprağı altın, her adımda tarih kokan bu kent; yeşili, mavisi ve eski eserleriyle geçmiş zamanları yaşatmaya devam ediyor. Sizler için, İstanbul'u anlamanızı sağlayacak 10 mekanı derledik.
Giriş Tarihi: 05.05.2019
13:47
Güncelleme Tarihi: 09.06.2020
13:59
İstanbul bir kentten çok sanki bir ülkedir. Galata Kulesi'nden bakarken böyle düşünebilirsiniz. İstanbul'un Galata semtinde bulunan kule, kentin en önemli sembollerinden biridir. 528 yılında Bizans İmparatoru İustiniaonus'un hükümdarlığı sırasında inşa edilmiştir.
Galata Kulesi, 1384 yılında Galata denen Ceneviz kolonisinin surları arasındaki en yüksek noktaya yapılmıştır. Limanı ve şehri gözetlemek amacıyla kurulan kule, asırlarca kullanılmıştır. Duvar kalınlığı 3,75 metre olan Galata Kulesi, bodrumuyla birlikte 61 metre yüksekliğinde ve 12 katlıdır.
Zaman zaman gözlem için kullanılan kulede ayrıca yangınları gözlemek için 1714'te faaliyete geçen Osmanlı Yangın Söndürme Teşkilatı kurulmuştur. Galata Kulesi'nden İstanbul Boğazı, Haliç ve şehrin tümü panoramik olarak izlenebilmektedir.
Günümüzde asansör yardımıyla kulenin yedinci katına kadar çıkılabilmektedir. Kulenin üst iki katı restoran ve gece kulübü olarak organize edilmiştir.
Beşiktaş ve Ortaköy sahilleri arasındadır. 17. Yüzyılda Kazancıoğlu bahçeleri olarak bilinen bölgede, Sultan III. Ahmed'in kızıyla evlenen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, buradaki ilk yalıyı eşi Fatma Sultan için yaptırmıştır. Boğaziçi yerleşmesi temelde Osmanlı döneminde başlamıştır. Bizans döneminde Boğaz kıyılarında sadece manastırlar bulunurdu.
Meşale şenliklerinin düzenlediği bu alan, Farsçada ''ışık'' anlamına gelen ''Çırağan'' olarak adlandırılmıştır. Sultan II. Mahmud 1834'te buradaki yalıyı yıktırarak, 40 sütunlu klasik bir saray inşa ettirmiştir. 1857'de ilk sarayı yıktıran Sultan Abdülmecid'in 1863'te ölmesiyle inşaat yarım kalmış, Sultan Abdülaziz zamanında, 1871'de tamamlanabilmiştir. Çırağan Sarayı, İstanbul'un ilk sahil saraylarından biridir.
Sultan Abdülaziz, dünyanın çeşitli terlerinde getirilen nadide mermer, sedef ve diğer inşaat malzemeleriyle yapılan saray 1876'da terk ederek Dolmabahçe Sarayı'na yerleşmiştir.
14 Kasım 1909'da parlamento binası olarak kullanılmaya başlana sarayda, II. Abdülhamid'in sanat koleksiyonu ile Rembrandt ve Ayvazovski'nin eserleri yer almaktadır. 20 Ocak 1910'da çıkan bir yangında çok değerli antikalar ile II. Abdülhamid'in özel koleksiyonu ve IV. Murad Kütüphanesi kül olmuştur.
Çırağan, ayrıca I. Dünya Savaşı sırasında Fransız istihkam kıtası tarafından kışla olarak kullanılmıştır.
1946 yılında sarayın bodrum katında bulunan Mevlevi dervişlerine ait mezarlar, altın arayan Fransız subaylar tarafından kazılarak tahrip edilmiştir. 1990 yılında otel binası inşa edilmiş ve 1992 yılında ise saray yenilenmiştir. Bugün Çırağan Sarayı, çeşitli sosyal ve resmi aktivitelere ev sahipliği yapmaktadır.