Münir Nurettin Selçuk’un 10 farklı portresi
Musiki damarının son cevherlerinden Münir Nurettin Selçuk'un, "tek başına konser verme" geleneğini başlattığını ve konserlerine frakla çıktığını biliyor muydunuz? Musikimizin zirvelerinden biri olan bu zarif adamı vefatının 38'inci yıl dönümünde 10 farklı portresiyle rahmetle anıyoruz.
Giriş Tarihi: 27.04.2019
16:07
Güncelleme Tarihi: 27.04.2019
16:33
Türk müziği tarihinde tek başına konser verme geleneğini getirdi
Klasik Türk Müziği konusundaki hâkimiyeti ve Paris'te aldığı ses eğitimiyle özgün bir ses tekniği eğitimi görmüş ilk Türk Müziği ses sanatçısı olan Münir Nurettin , Türk Müziği tarihinde tek başına konser verme geleneğini getirdi ve solist icrasını bu müziğe kazandırdı.
Münir Nurettin, konserlerine frakla çıkar ve koronun da yer yer katılımıyla birlikte ancak solo olarak repertuvardaki eserleri okurdu. Hem geleneksel, hem daha modern eserler besteledi, sayısını kestiremeyeceğimiz kadar eseri de müthiş icrasıyla yorumladı.
Münir Nurettin'in nağmeleri çoğumuzun kalbine dokunmuştur. Aynı şekilde Yahya Kemal'in de müthiş bir ahenkle seyreden şiirleri, okuyanı mest eder. Eğer sanat müziği seven biriyseniz, "Güfte Yahya Kemal, beste Münir Nurettin" cümlesini sıkça duyabilirsiniz. Aziz İstanbul, Endülüs'te Raks, Aheste Çek Kürekleri ve Rindlerin Akşamı bu eserlerin sadece birkaçı.
1900 yılında İstanbul Sarıyer'de dünyaya gelen Münir Nurettin Selçuk , henüz küçük yaşlarda yeteneğini gösterir. İlk bestesini 20 yaşında Tevfik Fikret'in "Bu bir terânedir " şiirine yapan sanatçı, "Sensiz ey şûh gözlerim avâre kalbim ağlıyor"şiirini de besteledikten sonra 20 sene boyunca bir kez bile eser vermedi.
Münir Nurettin, Türk musikisinde geleneksel okuyuş tavrı ile yeni anlayışı olağan üstü parlak, lirik-tenor sesiyle birleştirerek farklı bir icra ortaya koymuş ve bu özelliğiyle dönemin en çok sevilen ve taklit edilen sanatkârı olmuştur. Bestelediği eserler yanında yetiştirdiği talebeleri ve koro yönetiminde gösterdiği titizliğiyle musikiyi bir meşgale değil hayatının bir manası kabul etmiştir. Musikiye olan kabiliyeti küçük yaşlarda sesinin güzelliğiyle keşfedilip ilk musiki derslerini babasından almış, babasının konağında düzenlenen, dönemin önemli musiki üstatlarının katıldığı toplantılara sesiyle iştirak ederek klasik musikideki ilk tavır derslerini burada almıştır.
1926'dan sonraki serbest mûsiki hayatı bahçelerde, pek çok sinema ve tiyatro sahnesinde konser programı şeklinde devam etmiş, birçok teklifi reddederek gazinolarda hiç okumamıştır. 1940'tan sonra üç yıl Fransız Tiyatrosu'nda, ardından beş yıl Melek Sineması'nda (bugün Emek Sineması), yirmi iki-yirmi üç yıl Saray ve 1963'ten sonra Emek Sineması'nda, memleketin çeşitli yerlerinde, ayrıca Mısır, Irak, Kıbrıs, Yunanistan, Macaristan, İngiltere, Fransa ve Amerika'da 1000'in üzerinde konser vermiş, koro şefliğinde de yüzlerce konser yönetmiştir.
Solo geleneğini ilk kez uyguladı
Paris'te müzik eğitimi alan Münir Nurettin , Bel Canto'dan etkilendi. Batı'daki eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye'ye dönen ve müzikte bir yenilik yapmak isteyen Münir Nurettin, 1930'da uzun yıllar unutulmayacak bir konser verdi. İlk kez ayakta şarkı söyleyen, solo geleneğini ilk kez uyguladı. Nağmeleri İstanbul semalarında yankılanırken, dinleyicilerin uzun süre bitmek bilmeyen alkışları, Türk müziğindeki yepyeni soluğun habercisiydi.
Münir Nurettin'in beste çalışmalarına başlaması 1940'ı buldu. Bu dönemden itibaren herkesin diline dolanan şarkıları besteleyen Münir Nurettin, aynı zamanda oluşturduğu ekolle birlikte kendisinden sonra gelen birçok ses sanatçısına da örnek oldu.
Münir Nurettin'in bu besteleri arasında, Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın, Kalamış, Ruhsarına Aybetme, Sen Şarkı Söylediğin Zaman ve Gül Yüzünde Göreli Zülf-i Semen-say Gönül eserlerini sayabiliriz.
Münir Nurettin'in yaşadığı dönemler tarihimizin hem en bahtsız, hem de en karmaşalı dönemleri olarak görülebilir. Medeniyet dünyamıza sinen yenilgi psikolojisi Batı'yı her yönüyle taklide yeltenen bir paradigmaya dönüşür. Bütün değer yargılarımız bu paradigmaya yansıyan ölçülerle şekillenir. Aynı zamanda var olan klasik medeniyet ve onun her türlü unsuruyla mücadeleye girilir. Bir değişim curcunası başlar. Zorlama tarzlar, taklide dayalı söylemler… Dil değişir, tasavvur değişir. Sanatkârlarımızda tuhaf bir muhafazakârlık baş gösterir. Bir yandan geleneğe anlaşılamayan şekilsel bağlılık, bir yandan batılılaşmaya iman, bir diğer yandan her şeyin altına dinamit koyan, temelleri sarsan resmi ideolojiye sonsuz bağlılık.
Münir Nurettin bütün çalkantıları yaşayan biridir. Bir geçiş dönemindedir nihayetinde. Bütün bu olumsuz perspektif onun büyüklüğüne şüphesiz halel getirmez. Eşsiz yorumculuğundan bir şey eksilmez. Itri'nin, Hafız Post'un, Zekai Dede'nin muhteşem eserlerini en güzel biçimde icra eder. Hele Itri'nin Salat-ı Ümmiye'sini.
Birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki üstad... Biri şiirde, diğeri ise müzikte yeni bir ufuk açtı, kendinden sonra gelenlere yol gösterdi. Mısraları ve nağmeleri gönüllere nakşolmuş Yahya Kemal ve Münir Nurettin'den bahsediyoruz. 30 yılı aşkın dostlukları boyunca birçok şeyi paylaştılar ve hiç şüphesiz, bu ortaklıktan en çok kazanan sanatseverler oldu. Kelimelere adeta hayat veren, kültürümüzün esintilerini gönüllere nakşeden bu iki üstadın ismi zamanımızda artık ne yazık ki pek sık duyulmuyor. Ancak şu inkâr edilemez bir gerçek: Şiirimiz ve müziğimiz onlar olmasa eksik kalırdı.
İki yakın dost olan Yahya Kemal ve Münir Nurettin'in bu samimiyeti Türk müziğine de yansımış. Yeni Şafak'ın haberine göre, Yahya Kemal'in, "Bana söz ver Münir, benim şiirlerimi senden başka hiç kimse bestelemeyecek. Buna müsaade etmeyeceksin. Onları ancak sen besteleyebilirsin." dediği anlatılır.
Dostlukları ömürlerinin sonuna kadar devam etti. Yahya Kemal 1958'de İstanbul'da hayatını kaybeder. Bu ölüm Münir Nurettin'i derinden sarsar. Yeni bestelediği "Endülüs'te Raks"ı dostuna dinletemeyen Münir Nurettin Selçuk, Yahya Kemal'in Aşiyan'daki kabrine, "Rindlerin Ölümü" şiirinde bahsettiği "Hafız'ın güllerini" kendi elleriyle diker.