Yeni takvim ve saat Müslüman halkı nasıl etkiledi?
Yaşam döngüsünü hissetmediğimiz anlar bütünüdür zaman. Çabuk geçtiği an ile ağır ve soğuk adımlarını hissettiğimiz an, gerçek zamanın ne demek olduğunun peşine düşürür bizi. Ancak işin tuhaf yanı, zamanı bölmek için oluşan ikilemler silsilesinde bulunuyor. Takvim ve saat sisteminin ülkemizde değişmesiyle hayatımızda neler oldu? Hangi değerleri yok ettik? Edebiyatımız bu durumları nasıl kaleme aldı? İşte, yabancı saatin hayatımıza girmesiyle istilanın en gizlisi ve tesirlisi…
Giriş Tarihi: 27.06.2019
17:35
Güncelleme Tarihi: 27.06.2019
18:08
Modern saat hayatımızı bozup onu başka bir prensibe göre yeniden düzenledi. Yeni "ölçü" bir deprem gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek eski 'gün'ün bütün setlerini yıkmış, geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni "gün" yaratmıştı. Bu, Müslüman'ın eski mesut günü değil, sarhoşları, evsizleri, hırsızları, katilleri ve yeraltında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak sayısız köleleri bulunan sanayi medeniyetinin acı ve bitmek bilmeyen günüydü.
Yeni gün, Hâşim'e göre, ezanî saatle on ikide başlayan Müslüman akşamının hüzünlü ve şaşaalı dakikasını dağıtmakla kalmadı, bizi fecir âleminden de kopardı. Avrupa ülkelerinde yalnız kırdan şehre sebze ve meyve getirenlerin ahmak ve muzdariplerin şişkin kapaklar arasından bakan kızarmış gözlerinin tanıdığı fecir, bu zavallılar için boyunlarına yeniden geçirilecek olan hayat ipinin kanlı ilmeğini aydınlatır. Müslüman içinse ibadetle başlayan yeni ve güzel bir günün, neşenin ve ümidin başlangıcıdır.
Bunları anlattıktan sonra "Müslüman yüzü, kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir." diyen Hâşim, "Kubbe ve minareleri o alaca saatte görmemiş olan gözler, taşa en ilâhî mânâyı veren o muhayyirülukûl mimariyi anlamış değillerdir. Esmer camiler, fecirden itibaren semavî bir altın ve semavî bir çini ile kaplanır ve İslâm ustalarının nâtamam eserleri o saatte tamamlanır." diyor ve şöyle devam ediyor:
"Birçoklarımız için fecir, artık gecedir ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi Müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor."
Ahmet Hâşim'in yakın dostlarından Falih Rıfkı Atay, 1918 yılında yayımlanan "Eski Saat" başlıklı yazısında, bir sabah gazete okurken gözüne artık alafranga saat kullanılacağına dair bir haber iliştiğini, her yenilik gibi bu değişikliğin de kendisini çok sevindirdiğini, arkadaşlarıyla birlikte eski-yeni saat hesapları yaparak gittiği mektepte kapıcı Âdem Ağa'ya azizlik etmek amacıyla saati sorduklarını, şal kuşağından çıkarıp kapağını ağır ağır açtığı piryol saatine bakan ihtiyar kapıcıdan "Üçe on var!" cevabını alınca kahkahalarını zor tuttuklarını, "Nasıl üçe on var? Ayol sen gazete okumaz mısın? Saat dokuz... Eski saat kalktı!" diyerek hep birden boşandıklarını ve bunun ne anlama geldiğini açıklamaya çalıştıklarını anlatır.