Bazen düşünürüm. Aslında bazen değil, hep düşünürüm. Çünkü düşünmek çok güzeldir. Eğer düşündüğüm şey de güzel bir şeyse… İşte o zaman daha da güzel olur düşünmek!
Mesela şimdi, insanların neden bu kadar aceleleri var şu hayatta, bunu düşünüyorum. Hele ki büyükler… Her işleri acil! Bir yerlere yetişmekten, başka şeylere hep geç kalıyorlar. Acele edeceğiz derken, olmadık işlere sebep oluyorlar…
Tamam tamam…
Kabul ediyorum!
Tüm suç aceleci büyüklerin değil tabii ki. Aceleci küçüklerin de suçu var…
Ama bu durumda benim suçum çok az var… Yani, şu geyikli kazak meselesinde…
En iyisi, baştan ve sakince, acele etmeden anlatayım size durumu:
Hani ben babamı aramıştım ya… Simit için yapacağımız yatak için "Senin kazaklarından birini kullanabilir miyiz?" diye sormuştum… Babam da bana, "Tamam oğlum, kullanın," demişti… Sonrasında da geyikli kazağını kullanabileceğimizi söylemiş…
Ben yanlış anlamışım… (O kadar hızlı hızlı konuştuğu için "delikli" kelimesi ağzından "geyikli" gibi çıktıysa suç kimin?)
Bu yüzden en sevdiği, yıllardır giydiği geyik desenli kazağını almıştım ben de. Şimdi de o kazağın üzerinde, Simit yatıyordu. Hem de mışıl mışıl uyuyordu!
Ama suç benden çok babamda bence. "Toplantım var… Acil… Hızlı konuşalım…" dememiş miydi kendisi? Acele acele konuşmuştu benimle. "Delikli" derken bile acele etmişti. Ben de "geyikli" anlamıştım, ne var yani?
Suç benim mi yani şimdi? Hem "delikli" kazak mı olur? "Bir yerinde delik olan, delinmiş olan, yırtık olan…" gibi bir şey söylemesi gerekirdi, değil mi?
Akşam olup da zil çalınca, Mine ile ikimiz yarış yaparız. Babamız geldiğinde en hızlı olan kapıyı açar. Bu yarışmanın bir ödülü yoktur… Aslında gün boyunca babamızı çok özlediğimiz için, onu görmek bizim için en güzel ödüldür.
Zil çaldığında, ben Simit'in su kabını dolduruyordum. Bu yüzden Mine benden daha hızlı davrandı.
-Hoş geldin babacığım!
Tabii Mine, hemen babamın kucağına atlayıverdi! Kaç gündür hep ben açıyordum kapıyı. Bu sefer Mine açınca, yarışmayı kazandığı için de ayrıca sevinçliydi.
Babam Mine'yle kucaklaştıktan sonra, ben de hemen koştum. Ben de sımsıkı sarıldım babama.
-Simit bey ne yapıyor bakalım? Yaptınız mı yatağını?
Mine, babamı çekiştire çekiştire salona götürdü hemen. Kalorifer peteğinin yanına koyduğumuz yatağını gösterdi Simit'in.
-Bak baba, annem ve abimle birlikte yaptık! Ne güzel olmuş değil mi?
Babam, Simit'in yatağını görünce birden yüzü değişti. Kalakaldı öylece. Mine ve ben çok şaşırmıştık. Yoksa beğenmedi mi babam Simit'in yatağını diye düşünüyorduk. Annem de şaşırmıştı babamın bu haline.
-Hoş geldin Yılmaz… Ne o, neden şaşkınsın öyle?
Babam, konuşmakta zorlanarak cevap verdi anneme:
-Şey… Bu yatak… Yani kazak… Ama bu benim en sevdiğim kazağımdı!
Ben hemen atıldım:
-Ama baba, sen demedin mi bana geyikli kazağımı kullanın diye? Sen öyle deyince…
İşte… Acele etmenin, acele acele konuşmanın zararları!
Babamın bu sözleri karşısında, hepimiz kalakalmıştık. Annem, ortada bir yanlış anlaşılmanın olduğunu çözmüştü.
-Ben de çok şaşırdım… Yani, Mete, "Babam geyikli kazağımı kullanın dedi," deyince ama…
Ee? Ne olacaktı şimdi? Minik yavru Simit'in yatağını bozacak mıydık? Kazağı kurtarmak ancak böyle mümkündü çünkü. Ama bu sefer de Simit yataksız kalacaktı…
Babam önce anneme, sonra üzgün üzgün duran Mine'yle ve bana baktı uzun uzun. Sonra, şaşkınlık ve üzüntünün olduğu yüzü birden değişti. Gülümsemeye başladı.
Babam, Mine'yle beni iki yanına almıştı. Yere eğilmiş, iki koluyla bize sımsıkı sarılmıştı.
-Olur bazen böyle şeyler çocuklar… Siz sakın üzülmeyin. Ne var yani en sevdiğim kazak, Simit'e yatak olduysa? O da bizim ailemizin bir üyesi sonuçta.
Sanki babamın bu sözlerini duymuş gibi Simit de yanımıza gelmişti. Minik adımlarıyla, babamın ayaklarının dibinde durdu sonra.
Babam bizi bırakıp, Simit'i avuçlarının arasına alıverdi. Sonra da kaldırdı, burnunun hizasına getirip birkaç söz de Simit'e söyledi:
-Merhaba sana Simit Bey! Yeni yatağın hayırlı olsun. Kazağıma iyi bak tamam mı? Geyikli yatağında bol bol uyu!
Simit, sanki babama teşekkür eder gibi incecik miyavladı önce. Sonra da mini minnacık diliyle babamın burnunu yalamaya başladı!
Babam, annem, Mine ve ben kahkahalarla güldük bu duruma.
Şimdi o kadar mutluyduk ki hepimiz…
🖌 Doğukan İşler
🎨 Zeynep Hafsa Günhan