Leyleklerin sonbahar göçüyle birlikte havalar soğumaya başladı. Nasıl da iyi biliyorlar gidecekleri zamanı. Onları uğurladıktan sonra yağmurlar, serin rüzgârlar derken bir baktık bu işin şakası yok; çıkmış gelmiş sonbahar. E ne yapalım yani, bizim de sıcak memleketlere göçecek halimiz yok ya! İndirdik hırkaları raflardan, ayak uydurduk yeni mevsime hemen. Böylesi daha kolay!
Bir gün yaz, bir gün kış. Sonra yine yaz, bir daha kış. Her gün yeni bir şey. Daldaki yaprakların bile bir gün önceki rengi bir gün sonrakini tutmuyor. Günden güne sararıyor, turunculaşıyor, kızarıyorlar. Yerlerinde dursalar gene iyi. Bir de düşmeye yer arıyorlar.
E rüzgâr ne güne duruyor? Sağ olsun, hafifçe dalları sallaması yetiyor. Bizimkiler zaten dünden razı, pıtı pıtı dökülüyorlar. Gelip geçerken görmediniz mi? Parklara, bahçelere, bol ağaçlı sokaklara bakın. Her yer rengârenk yapraklarla dolu. Öyle güzel görünüyorlar ki!
Hayır, bence en çok renk sonbaharda var. Bir daha bakın yapraklara! Sorarım şimdi size: Hangi mevsimde bu kadar çok sarı, turuncu, kırmızı ve hatta yeşil var?
Sadece görüntüsü değil, bu mevsimde sesleri de çok güzel yaprakların. Bastıkça haşır huşur ediyor. Zıplayınca çatır çutur…
Kışın kartopu fırlatmaca, yazın su fışkırtmaca… Bunlar tüm çocukların bildiği oyunlar. Peki ya güzün yaprak hışırdatmaca? Bu oyunu neden kimse bilmiyor? E gene iş başa düştü Esra, dedim. Sadık yardımcım Emre'yi acil bir toplantıya çağırdım. (Kendisi bu görevinden habersiz şimdilik.)
Tüm arkadaşlarımızı mahalle parkına toplamasını emrettim:
"Tez ahali toplana, yapraklar üstünde zıplana!
Bu yeni proje (tahmin ettiğim gibi) Emre'nin çok hoşuna gitti. Olduğu yerde zıp zıp zıplamaya başladı. Baktım sonsuza dek sürecek bu, mecbur müdahale ettim:
"Hayır hayır, yaprakların üstünde zıplayacağız. Zıplamalarını boşa harcama şimdi. Hadi herkese haber et."
Bu uyarım çok mantıklı geldi kendisine. Zıplamayı kesip koşmaya başladı.
🖊Gülsüm Sezgin
🎨Zeynep Hafsa Günhan