Hepimizin gıcık olduğu bazı sorular vardır:
Bir abla olarak önemli görevlerimden biri de kardeşimi ara sıra gıcık etmektir diye düşünüyorum. Evet, böyle bir yazılı kural yok ama kardeşi olan herkes bilir ki kardeşlik biraz da bunun için vardır.
Bu değerli, bir o kadar da eğlenceli fikirden yola çıkarak Emre'ye öyle durduk yere, hiç de alakası yokken soruverdim:
Başkası olsa neyse ama Emre için bunun zor bir soru olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kendisi çok sevgi dolu bir çocuk. Doğada şimdiye kadar sevmediği bir şeye denk gelmedim henüz. (Sümüklü böceğin sümüğü de buna dâhil. Ne demek istediğimi Merhaba Sümüklüböcek öyküme tıklayıp okuyunca anlarsınız.)
"Neden birini seçmek zorundayım ki?"
Bu cevabı bekliyordum. Çocuk haklı. Zaten ülkemizde dört mevsim birden yaşanıyor. Birinden sıkılmadan diğeri bir bakıyoruz kapımızda.
"Seçmek zorundasın. Hadi ama yapabilirsin. Bu kadar kararsız olma."
Kararsızlık Emre'nin hassas noktası. Hayatta olmak istediği en son şey...
O sırada tespih çeken ve bizimle pek ilgilenmiyor gibi görünen babaannem, ne yapmak istediğimi anladı. Ah sen yok musun sen diye, başını belli belirsiz salladı. Gözlerimi belertmek yoluyla
diye işaret ettim. Fakat güven olmaz. Böyle durumlarda aile büyükleri hep mağdurun yanında yer alır.
"Tamam, birini seçeceğim, kararsız falan değilim ben" diye ünledi bizimki o sırada. "Ama bana biraz süre ver."
"Ne yapacaksın joker hakkını mı kullanacaksın?" deyiverdim, ah demez olsaydım.
Babaanneme danışma joker hakkını kullanmaya karar verdi.
Babaannemi tümüyle kaybettiğimin resmiydi bu. Neyse ki iş yardımla çözülecek gibi değildi. Sonuçta illaki 4 mevsimden birini seçmek zorunda kalacaklardı.
Babaannemle bir köşeye geçip fısıldaşmaya başladıklarında böyle düşünüyordum. Kıkırdaşmaya başladıklarındaysa biraz işkillensem de bunun blöf olduğuna karar vermiştim. Derken yanıma geldiler. Emre uzaya keşif uçağı yollamış gibi gururlu, dikildi karşıma:
"Seçtim" dedi. "Ben en çok pastırma yazını seviyorum."
diye gevelerken ben, babaannem muzipçe gülerek anlatmaya başladı:
"Nasıl yok? İşte şimdi içinde bulunduğumuz günlere pastırma yazı deniyor. Genellikle sonbahar mevsiminin sonunda, kış gelmeden hemen önce yaşanır. Sonbahar gelince havalar soğumaya başlar, sonra birkaç gün yahut bir hafta boyunca yaza benzer şekilde güneşli ve sıcak günler yaşanır. İşte bu günlerin adı pastırma yazıdır."
Emre zapt edemediği sevincin etkisiyle sinir bozucu bir şekilde havalara zıplarken:
İşte bu yenildiğimin resmiydi. Ve artık yenilgiyi kabullenmekten başka çarem kalmamıştı. Ava giderken avlanmak diye buna diyorlar galiba. Ama ben hatayı en başında, babaannemi hafife almakla yaptım. Boşuna eski toprak demiyorlar.
Ama daha bitmedi. Son bir hamlem kaldı geriye. Bakalım ne yapacak babaannem.
Dönüp sordum:
🖊 Gülsüm SEZGİN
🎨 Zeynep Hafsa GÜNHAN