Fazıl Hüsnü Dağlarca, çocukken dinlediği, bir kelimeyle dağın kapısını açan Kırk Haramiler masalını düşüne düşüne şiire varır. Kırk harami, evlerinin bulunduğu dağın önüne gelip "Açıl susam açıl!" deyince dağın üzerindeki saklı kapı açılır, o kırk harami atlı olarak içeri girer, kapıyı "Kapan susam kapan!" diyerek yine sözle kapatırlar. Bu küçük görüntü düşüne düşüne Dağlarca'yı şiire ulaştırır.
"Şiirlerim sanki düzyazılarımdır, benim yazmak istediklerimse daha yazamadıklarım…" diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca bir yaz günü, 1914'te üç katlı bahçeli bir evde doğar . Babası Süvari yarbayı Hasan Hüsnü Bey, annesi ise Kadriye Hanım'dır. Fazıl Hüsnü, babasının görevi nedeniyle sık sık şehir değiştirir. İlkokulu Konya, Kayseri, Adana ve Kozan'da okur.
Edebiyata olan ilgisi çok küçük yaşlarda başlar; henüz 13 yaşındayken katıldığı bir öykü yarışmasında birinci olur.
Aslında Dağlarca'nın edebiyata olan ilgisinin küçük yaşlarda başlaması şaşırtıcı değildir. Fazıl Hüsnü'nün ablaları Macar hocalardan keman dersleri alırmış. Babası keman, annesi ut çalarmış.
Evde koro eşliğinde konserler verilirmiş. Babası çok kültürlü biriymiş. Almanca, Fransızca, İtalyanca, Arapça, Farsça bilirmiş. Evlerinde Türkçe o kadar güzel konuşulmaya çalışılırmış ki, kimse yanlış yapmayı göze alamazmış. Yanlış hemen bulunur, yanlış yapanın yüzüne çarptırılırmış. "
Daha sonra Türkçeye bakışını ise 'Türkçem, benim ses bayrağım' diyerek ifade eden Fazıl Hüsnü'nün sanat anlayışının oluşmasında çocukluğunun geçtiği evin büyük etkisi olmuştur. Dağlarca'nın da dediği gibi evleri adeta bir sanat çatısıymış.
Edebiyata duyduğu ilgiye rağmen babası ailedeki tüm erkek bireyler asker olduğu için Fazıl Hüsnü'nün de asker olmasını ister. Bu nedenle liseyi Kuleli Askeri Lisesi'nde okur. Sonra Harp Okulu'ndaki öğrenimine devam eder. 1935'te piyade subayı göreviyle Doğu ve Orta Anadolu'nun pek çok yerini dolaşır. İlk şiir kitabı "Havaya Çizilen Dünya" da bu sıralarda yayımlanır.
Ordudaki on beş yıllık hizmetini doldurunca önyüzbaşı rütbesiyle askerlikten ayrılır.
Askerliğe istemeyerek girmiş olsa bile mesleğine alıştığı için bırakmak istemez. Fakat "Şiir benim için bir yaşam biçimi idi. Bu alanda yürümeyi yeğledim." diyen Dağlarca askerliği bırakır. Askerliği sadece şiir yazmak için değil, evliliği ertelemesine sebep olduğu için de bırakır. Çocukları bu kadar seven, çocukluk benim kimliğimdir diyen Fazıl Hüsnü 35 yaşında evlenir.
Dağlarca, çeşitli memuriyetlerde bulunduktan sonra 1959'da emekli olur, İstanbul'da Kitap Kitabevi'ni kurar.
Şiirlerinde çocuğu en çok barındıran Türk ozanı, 1967'de ABD'deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından 'En iyi Türk Şairi' seçildi.
'Türk şiirinin büyük şairi' Dağlarca, ölümünden sonra evini Kadıköy Belediyesi'ne bağışlar, evinin müzeye dönüştürülmesi için vasiyette bulunur.
Çok yazan ve üreten bir şair olan Fazıl Hüsnü'nün sanat anlayışını şu cümlesi özetler: "Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir."
Onun şiirlerinde, sanatında çocuklar daima ilham kaynağı olur. "Çocuklar zaten bende her bakımdan yarının göstergeleridir. Onu ihmal edersek neye güveneceğiz?" diyen Fazıl Hüsnü bu ifadesiyle çocuklara ne kadar değer verdiğini bir kez daha gösterir.
"Beni ne kadar çocuk okursa o kadar çok yaşarım." der Fazıl Hüsnü ve yazdıklarıyla onu okuyan tüm çocukların kalplerine dokunur.
🖊Selin Ceren Sarıgül