Suheyb Bin Sinan
Babası Rebîa kabilesinin kollarından Benî Nemir bin Kâsıt'a mensup bir Arap'tır. Asıl adı Umeyre iken sonradan Rumlar tarafından Suheyb diye değiştirilmiş, Peygamber Efendimiz de ona Yahyâ isminde bir oğlu bulunmadığı halde Ebû Yahyâ künyesini vermiştir.
Unvanı
Daha çok Suheyb er-Rûmî (Suheyb-i Rûmî) olarak tanınmaktadır. Onun bu nisbeyle tanınmasının sebebi çok küçük yaşta Bizanslıların bölgeye yaptıkları bir saldırıda esir edilmesi ve Bizans topraklarında büyümesidir.
Mekke’deki yaşamı
Abdullah bin Cüd'ân et-Teymî onu satın alıp azad etti. Hür kaldığı halde memleketine dönmeyen Suheyb bundan sonraki hayatını Abdullah bin Cüd'ân'ın halîfi olarak Mekke'de sürdürdü.
Vefatı
Suheyb, 659 Medine'de vefat etti, cenaze namazını Sa'd bin Ebû Vakkas kıldırdı ve Cennetü'l-bakiye defnedildi.
Müslüman oluşu
Gizli davet sürecinde İslam'dan haberdar olunca Dârülerkam'a giderek İslamiyet'i kabul etti. O sırada Müslümanların sayısı 30 kişinin biraz üzerindeydi.
Gördüğü eziyetler
Müslüman olduğunu açıktan söyleyen ilk 7 kişi arasında yer aldığı ve Mekke'de kendisini koruyacak kabilesi ve nüfuzlu çevresi bulunmadığı için müşriklerin saldırılarına maruz kaldı. Aşırı derecede dövüldü ve çıplak vücuduna demirden zırh giydirilerek güneşin altında bırakıldı.
Hakkında nazil olan ayet
Bir defasında Suheyb, Habbâb bin Eret ve Ammâr bin Yâsir gibi korumasız kimselerle Mekke sokaklarında yürürken "Muhammed'in arkadaşları bunlar mı?" diye kendileriyle alay eden müşriklere hitaben bir Müslümanın zayıf olması sebebiyle zelil sayılamayacağını, müşrik olan kimsenin de aziz olamayacağını söyledi. Müşrikler de "Allah'ın aramızdan seçip lütfuna lâyık gördüğü kimseler bunlar mıymış?" diyerek onları hırpalayıp dövmüşlerdi. En'âm suresinin 53. âyetinin bu olay üzerine nazil olduğu belirtilir.
Hicreti
Mekke'de çileli bir hayat yaşamasına rağmen Suheyb en son hicret edenlerden biri oldu.
O da bütün mal varlığını bırakarak hicret etti. Bunu duyan Hz. Peygamber üç defa, "Suheyb kârlı bir alışveriş yapmıştır" dedi. "Bazı kimseler de Allah'ın rızasını kazanmak için canını bile verir" âyeti (Bakara, 207) bu olay üzerine inmiştir.
Kişiliği
Hicret sırasında geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle gözlerinden biri ağrımaya başlamış ve bu ağrıyla Kubâ'ya Peygamber Efendimizin yanına gelmişti.
Burada kendisiyle birlikte aralarında Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi sahâbîlerin de bulunduğu bir topluluğa hurma ikram edilmişti. Çok aç olan Suheyb hurmaları iştahla yemeye başlayınca Resûlullah ona, "Gözün ağrıyor ama hurmaları yiyorsun" demişti. Suheyb de "Yâ Resûlallah! Ben ağrımayan gözümü kullanıyorum" diyerek O’nu güldürmüştü.
Vekilliği
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in halifeliğinde onlardan itibar gördü. Hz. Ömer onun sözüne değer verir, kendisine güvenirdi. Saldırıya uğrayıp yaralandığı ve üzüntüsünden dolayı yüksek sesle ağladığı sırada kendisini Suheyb teskin etmişti.
Hz. Ömer, vefat etmeden önce devlet işlerini yürütmek ve mescidde namaz kıldırmak için onu vekil bıraktı; vefat edince cenaze namazını Suheyb kıldırdı. Üç gün süren halife seçimi ve yeni halifeye biat sürecinde mescidde imamlık görevini ifa etti.