Eğitimi
1878 yılında, Akif 4 yaşındayken Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi'ne başladı. Burada iki yıl eğitim gördükten sonra Fatih İbtidaisi'ne geçti. Aynı yıl babası ona Arapça dersleri vermeye başladı.
Yüksek öğretim yılları
Babasının yazın Emin Paşa'nın çocuklarına ders vermesi sebebiyle Emin Paşa'nın çocukları ile arkadaşlık kurdu. Mehmet Âkif, 1882 yılında ilköğretimini tamamlayarak Fatih Merkez Rüştiyesi'ne başladı. Ayrıca Fatih Camii'nde Esad Dede'nin İran Edebiyatı derslerine katılıyordu. Lise eğitiminde Mülkiye'nin İdadi bölümünde başladıktan sonra yüksek kısmına geçti.
Evliliği
1 Eylül 1898'de 25 yaşında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı İsmet Hanım ile evlendi.
Vefatı
1936 yılına kadar Mısır'da Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Siroz'a yakalanması üzerine 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya gitti. Hastalığının ilerlemesi üzerine vatan topraklarına döndü ve 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etti. Mezarı Edirnekapı Şehitliği'nde bulunmaktadır.
Yazım dünyası ile tanışması
Mehmet Âkif, 1895 yılında ilk eseri olan 7 beyitlik gazeli "Kur'an'a Hitab"ı, Servet-i Fünun Gazetesi'nde yayınlandı. 4 yıl boyunca Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da görev yaptı. Bu seyahatler Mehmet Âkif'in düşünce ve yazın hayatını çok etkiledi.
Yabancı dil çevirileri
Maarif Dergisi'nde ve Resimli Gazete'de şiir yazıları ve Arapça, Farsça ve Fransızcadan yaptığı çevirileri yayınlandı. 1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebi'ne Kitabet-i Resmiye Muallimi ve 1907'de Çiftlik Makinist Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1908-1910 yılları arasında "Sırat'ı Müstakim" dergisinde yazdığı dönem en ünlü şiirleri "Küfe" ve "Seyfi Baba" yayınlandı.
Kurtuluş Mücadelesi'ne katılması
Millî Mütareke döneminde kurtuluş hareketine destek verdi. Balıkesir'de yaptığı konuşmadan dolayı İstanbul'daki görevinden alındı. Kurtuluş mücadelesinin binlerce neferinden biriydi artık Âkif ve o neferin sözüyle destek verdiği Milli Mücadele 1920 yılına gelindiğinde artık kazanılmıştı, ama yapılacak daha çok iş vardı. Bir memleket kurulacaktı ve yıllar boyu savaşlarda ezilmiş, savaşlarda azalmış o memlekete Âkif ve Âkif'in nesli lâzımdı. Onun deyimiyle "Âsımlar" lâzımdı.
İstiklal şairimiz
1921'de bir yarışma düzenlendi. İstiklâl duygusunu anlatacak bir şiir yarışmasıydı. "İstiklâl Marşı" seçilecekti ve yarışma ödüllüydü. Âkif yazmak istiyordu; ama ödülü istemiyordu. Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin de desteği ile İstiklâl Marşı için açılan yarışmaya ödülü istemediğini belirterek giren Mehmet Âkif Ersoy, 724 şiir arasından yarışmayı kazandı ve 18 Mart 1921'de İstiklâl şiiri olarak kabul edildi.
Türk ordusuna armağanı
1924 yılında Osman Zeki Üngör tarafından bestelenerek "Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Marşı" olarak ilân edildi. Mehmet Âkif, yarışmadan kazandığı 500 lirayı kabul etmeyerek Türk Ordusu'na armağan etti.
Eşsiz eserleri
Vatan şairi Mehmet Âkif Ersoy'dan geriye onun eşsiz eserleri kaldı. En önemli eseri olan "Safahat", yedi kitaptan oluşuyor. 1911 yılında yazdığı birinci bölümde Osmanlı toplumunun meşrutiyet dönemini; 1912 yılında yazdığı "Süleymaniye Kürsüsünde" adlı ikinci kitapta, Osmanlı aydınlarını işledi. 1913'de Safahat'ın üçüncü bölümü olan "Halkın Sesleri"ni ve 1914 yılında dördüncü bölüm "Fatih Kürsüsünde"yi yazdı.
Eserleri II
1917 tarihli "Hatıralar" ve Birinci Dünya Savaşı hakkında görüşlerinin yer aldığı 1924 tarihli "Asım"ı yazdı. Son ve yedinci bölüm olan "Gölgeler"i 1933 yılında yazdı. Şiirlerinin toplu olarak yer aldığı yedi kitaplık eserine "İstiklal Marşı"nı koymayarak bu eserini Türk Milleti'ne armağan etmişti.
Eserleri III
Başlangıcı 1911 olan "Safahat", 1933 yılında tamamlandı. Özmer Ziya Doğrul, Mehmet Akif Ersoy'un kitaplarına almadığı şiirlerini de ekleyerek eseri, 1943 yılında tekrar yayımladı. Ardından 1987 yılında M. Ertuğrul Düzdağ, eseri önceki baskıları arasındaki farkı gösteren yeni bir basımını yaptı. "Kur'an'dan Ayet ve Hadisler" ve "Mehmet Akif Ersoy'un Makaleleri" adlı çalışmaları da ölümünden sonra yayımlandı.
Edebi anlayışı
Mesnevi, Hafız Divanı, Güllistan, Fuzuli'nin Leyla ve Mecnun'u, Victor Hugo, Lamartine ve Emile Zola gibi eserleri okumuş olan Mehmet Akif Ersoy'un eserleri anlatıya ve övgüye dayalıdır. "Sanat sanat içindir" görüşüne karşı çıktı, İslâmî yönü ağırlıkta bir edebiyat tarzı benimsedi. Edebiyat dili olarak Milli Edebiyat akımına karşı çıktı, aruz kullandı. Hatta edebiyatta batılılaşma konusunda Tevfik Fikret ile çatıştı.