Uygarlık Tarihi ders notları
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Uygarlık Tarihi ders notlarına sitemizden ulaşabilirsiniz.
İnsanoğlunun barbarlıktan uygarlığa geçişinin tarihi yani binlerce, onbinlerce yılın insanın gözünün önünden geçtiği bu dev alan adeta bir mahşerdir. Herkes bu geçişte yer almıştır. Bu nedenle Uygarlık Tarihi insanın özünün muhasebesidir. İnsanın aynada kendisi ile hesaplaşması ve kendisine bakması demektir.
UYGARLIKLAR NASIL OLUŞTU?
İnsanoğlunun uygarlığını bin yıllardır milyonlarca insan yarattı. Uygarlıklar genelde hep dinlerle birlikte anlatılır. Dinler, hem dünyayı ve evreni açıklayan büyük düşünce sistemleri olarak, uygarlık tarihinde çok özel bir yer kaplarlar. Sümerlerden itibaren incelenen tüm topluluklarda yeri gelince dinler hakkında verilen bilgiler ve yapılan açıklamalar, konu tek tanrılı dinlere gelince yetersiz kaldı.
UYGARLIĞIN TEMEL KAVRAMLARI
Uygarlık, genel, evrensel ve soyut bir kavramdır.
Türkçe'de UYGARLIK ve MEDENİYET sözcüğünün karşılığı Fransızcada "CİVİLİSATİON"
Medeniyet 3 farklı anlamda kullanılır:
1) İnsan ilişkilerinde görgü kurallarına uygun davranmak.
2) 19.YY'da bilgi, beceri anlamında kullanılmış.
3) Sözcük Almancadan elde edilmiş ve İngilizceye geçmiş.
18.Yüzyılda Almanlar, milletlerinin diğer uluslardan farklı nitelik ve özellik taşıdığını ifade etmek amacıyla, başka medeniyetlerden söz ettiler. Böylece medeniyetlerin birbirinden farklı olduğu, ayrı medeniyetlerin var olduğu düşüncesi ortaya atıldı. Fransızlar, genellikle, kültür yerine uygarlık sözcüğünü kullanmaya devam etmektedirler.
KENTSEL YERLEŞİMLER VE UYGARLIK…
İnsanlık tarihinde uygarlık kavramının ortaya çıkması kentsel yerleşimlerle bağlantılıdır. İnsan uğraşılarında uzmanlaşma, becerilerin gelişmesi, düşünüp fikir üreten kişilerin ortaya çıkmasıyla kentler ve kasabalar oluşmuştur.
Kent yaşamı daha yeni ve daha gelişmiş aletleri ortaya çıkarmıştır. Böylece kültürün maddi, fikri ve sanata ilişkin cepheleri oluştu, kültür karmaşık ve incelmiş bir düzeye çıktı. İşte bu tanımlanan düzeye ya da seviyeye biz UYGARLIK diyoruz.
UYGARLIK –tanım "Bir kültür yazılı bir dile, bilime, felsefe ve yüksek derecede uzmanlaşmış iş bölümüne, karmaşık bir teknolojiye ve siyasal sisteme sahip olduğunda UYGAR KÜLTÜR (MEDENİYET) halini alır."
Çağdaş ölçüler bakımından uygarlık, bugün diğerlerinden daha kitlesel, daha karmaşık olan toplumlar yani beşeri ve tabi çevre üzerinde zayıf bir etkisi olan ilkel toplumlara kıyasla çok daha geniş egemenlik kurmuş toplumlar için kullanılabilir.
'CİVİC'/'SİVİL', 'MEDENİYYE'/'KÜLTÜR'
Arapça Medeniyye ile Latince Civic kavramları ayrı kültürel çerçevelerle aynı kavramı ifade ederler. Bu da kentleşme ve işbölümünün gelişmesi ile ortaya çıkan yaşam tarzı anlamına gelir.
KENTLİ/ŞEHİRLİ
BEDEVİ: Çöl gezeri
SİVİL /KENTLİ
YURTTAŞ
Sivil Latince Kentli/Kentsel anlamındadır. Latince kavram Roma Hukuku'nun temellerini atan imparator Justinianus'un önderlik ettiği "Sivil Yurttaşlık Haklar Külliyesi" çalışması ile ortak kültürel mirasa kazandırıldı. 'Sivil' yani kentlinin yanı sıra, site devletinde (Polis) birlikte yaşayan insanlar için kullanıldığında, 'yurttaş' yani 'kentte hak ve sorumluluklar taşıyan insanlar grubu' olarak anlaşılması gerekir. Bir bütün içinde yaşamaya elverişli olmak. UYGARLIK – "Ud-mak" (uy-mak)
UYGARLIK KELİMESİ NEREDEN TÜREMİŞTİR?
Uy-mak kökünden türetilmişir. "Bir varlığa karşı olmak, bir nesne ile denge sağlamak, yerleşmek"
SÜREN UYGARLIKLAR SORUNU…
• Uygarlıkların sürüp gitmesi gücünden mi yoksa özel tarihsel koşullardan mı kaynaklanıyor?
• Süren Uygarlıklar ve Yok Olmuş Uygarlıklar nelerdir?
• Mısır'da, Sümer'de, Hititlerde, Girit'te ve Finike'de karşımıza çıkmayan bir sorun Çin'de, Hindistan'da, İran ya da Türkiye'de karşımıza çıkıyor.
• İlk örnekler artık yok olmuş uygarlıkları temsil ederken, ötekiler süren uygarlıkları temsil ediyor.
• Bu nedenle Uygarlık Tarihi günümüze de uzanmaktadır.
• Örneğin günümüz Hindistan'ını şekillendiren etkenlerin başında İslamiyet ve İngiliz Sömürgeciliği gelmektedir.
BATI MERKEZLİ UYGARLIK MI?
Uygarlıklar hep doğudan batıya doğru gelişmiş ve yayılmış. Oysa Batı, Batı merkezli bir Uygarlık Tarihi anlatımına öncelik veriyor. Pek çok Batılı tarihçi tarih anlatımını Batı Uygarlığının yüceltilmesi olarak ele alıyor. Tarihsel süreci Antik Yunan – Roma'dan başlatan bu kaynakla, bu topraklarda yeşeren uygarlıklara, yeterince önem vermiyorlar.
Bilimsel ve tarihsel disiplin…
• İnsanoğlu'nun uygarlığı Doğu'da, Ortadoğu'da doğdu, gelişti; yıllar sonra Batı'ya taşındı.
• Batılının hep Roma ve Antik Yunanla övünmesi
• Anadolu topraklarında yeşeren uygarlıklar:
MEZOPOTAMYA, HİTİTLER VE DİĞER ANADOLU UYGARLIKLARI
Kendi kültürümüzü anlamanın tek yolu budur.
PALEOLİTİK DÖNEM
• Paleolitik Dönem başlangıçtan M.Ö.12.000'e kadar süren bu dönem günlük konuşmada Yontma Taş Devri olarak adlandırılıyor.
• İnsanlığın en eski prehistorik bulguları M.Ö.2.000.000 yıl öncesine kadar gidiyor. Bu yıllarda ortaya çıkan varlığa arkeologlar "Homo Habilis" adını veriyorlar. Bu türe çeşitli coğrafyalarda rastlanıyor.
• Günümüzden 500.000 yıl öncesine gelince, iki ayaklı bir yaratık ortaya çıkmaya başlıyor. M.Ö.100.000'lere doğru yokolan bu türe "Homo Erektus" yani iki ayağı üzerinde dikilen insan adını veriyoruz. Ateşi "Homo Erektus" icat ediyor.
• Homo Erektus taş yontma işini geliştiriyor. Çeşitli aletler yapıyor. Kesici ve delici aletler yapıyor. Paleolitik Dönem süreçleri M.Ö. 200.000 Homos Erectus (İki ayağı üzerinde dik duran insan)
• M.Ö. 200.000 Ateşin kullanılması
• M.Ö. 100.000 Ölülerin gömülmesi (kesin bulgular)
• M.Ö. 50.000-40.000 Homos SApiens (aklını kullanan adam)
• M.Ö. 30.000 Mağara resimleri Homo Sapiens
• Modern anlamdaki insana İ.Ö. 200.000- 100.000 yılları arasında rastlıyoruz.
• Neanderthal ilk kez ölülerini gömüyor, kemiklerin üzerine işaretleri kazıyor, küpeler yapıyor. İ.Ö. 30.000'lerde Homo Sapiens (aklını kullanan insan, Mc Neill buna "fully human/tam insan adını da veriyor). Alet yapımını geliştiriyor.
NEOLİTİK DÖNEM
M.Ö. 12.000 – M.Ö.3500: Cilalı Taş Devri olarak biliniyor. Bu dönemi kimi tarihçiler bir devrim olarak da adlandırıyor. • Yeryüzünde boy gösterdiği 6 milyon yıla kadar uzanan tarihinde, insan, avcılıkla ve toplayıcılıkla yaşadıktan sonra, zor bir ortamda yavaş yavaş gelişiyor. Buzulların da erimesiyle kimi insan toplulukları hayvanları ve bitkileri ehlileştirmeye başladılar. Bu dönemi neolitik yani Taş Devri adını veriyoruz. Bu dönemden bir devrim olarak söz etmenin nedeni, dönemin öneminin "sanayi devrimi" ile kıyaslanabilecek boyutlarda olmasındandır.
NEOLİTİK DÖNEM SÜREÇLERİ
• M.Ö.10.000 : Ağızları kesici çakmaktaşından yapılmış tahta bıçaklar (Filistin)
• M.Ö. 7.500 : Lut Gölü'nün kuzeyinde (Jericho) yerleşim ve tarım
• M.Ö. 7500 : Sığır evcilleştirildi, sulama ve hayvancılık
• M.Ö. 7000 : Çömlekçiliğin başlaması (suya bağımlılığın azalması, yerleşim alanlarının su boylarından uzaklaşması)
• M.Ö. 6000 : Tarım (buğday, arpa, nohut, mercimek) toplamadan hasat kaldırmaya
• M.Ö. 6.000 : İnsan ilk kez alet yapabiliyor. Hayvanların ehlileştirilmesi(koyun, keçi, sığır)
• M.Ö. 5.000 : Mezopotamya'da bakırın ilk kullanımı
İLK YERLEŞİMLER
• Neolitik döneminde insan yağmacılıktan üreticiliğe geçti. O güne kadar avlamakla yetindiği hayvanları ehlileştirmeye yöneldi. Toplayıcılığı geride bıraktı, toprağa tohum ekerek, toprağı işleyerek, sulama yaparak kendi ürünlerini kendi yaratmaya başladı.
• Ehlileştirme insanoğlunun tarihinde belirleyici önemde bir aşamadır. Çünkü bu süreç hayvanları ve bitkileri de etkiledi. Pek çok tür ehlileştirildi. Hayvan türleri içinde en eskisi, beslenmeden çok avcılık nedenleriyle neolitik dönemin başında ehlileştirilen kurttur. Ardından öteki hayvanlar Ortadoğu'da ehlileştirildiler: koyun, keçi, sığır ve ardından domuz.
İLK YERLEŞİMLER/2
• Önceleri ehlileştirmeler güvenli bir beslenme amacıyla yapıldı ancak M.Ö. 4000'li yıllardan itibaren, sağlanan teknik gelişmelere bağlı olarak beslenme dışı kullanımlara da imkan sağladı: yün ve özellikle iş hayvancılığı. Tarıma gelince, ehlileştirilen ilk bitkiler buğday, yulaf, çavdar ve darıdır. Mercimek, bezelye ve keten de baştan beri yetiştirildi.
• Tarımın ve hayvancılığın keşfi, insanoğluna beslenme güvenliği sağladı. Bunun üzerine nüfus sıçrama yaptı. Paleolitik dönemde, M.Ö. 30.000'lerde insanoğlunun nüfusu yaklaşık 6 milyondu. Neolitik dönemde, M.Ö. 8.000 ile 6.000 yılları arasında insanoğlunun yaklaşık 80 milyon olduğu hesaplanıyor.
İLK YERLEŞİMLER/3
• Bu nüfus, esas olarak Ortadoğu'da (Sina Yarımadası, Filistin, K.Suriye, Mezopotamya, İran, Anadolu) Peru, Çin, Güney Asya, Doğu Afrika'da ) yaşıyordu.
• Neolitik'in başında taştan aletler daha gelişkin hale geldiler. Çok usta taş işçiliği taş ustalığının başladığını akla getiriyor. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan insan toplulukları giderek yerleşik hayata geçtiler ve uğraşları birbirinden farklılaştı. Bu dönemde bir uzmanlaşmadan söz etmek uygun olmasa da, üretimin ve toplumsal ihtiyaçların gereği olarak kimilerinin seramik işçiliğine, diğerlernin dokumaya ya da ilk metal işçiliğine yöneldiği görülüyor.
• Kimi yazarlar insanoğlunun gelişimini vahşilik/barbarlık aşamaları olarak ikiye ayırıyorlar.
• Vahşilik aşamasını Taş devri olarak görüyorlar. Gordon Childe "insanlığın evrimini belirleyen ilk ve en uzun üretim biçiminin vahşilik olduğunu biliyoruz."diyor.
• Vahşilik ekonomisinin en önemli üretim araçları, çakmak taşları, ağaçtan yapılmış sopalardır.
İLK YERLEŞİMLER/4
• Tarihçi Mc Neill'e göre vahşilik döneminin başlıca özelliği günlük yaşam ekonomisidir. İşbölümü, yaşa ve cinsiyete göre yapılıyor: erkekler avlanıyor, geri kalan işlerin tümü kadınlarca yapılıyor. Soy çizgisi anadan geçiyor. Vahşilik ekonomisi toplama ve avlanma esasına dayanıyordu.
Üretkenlik çok düşük olduğundan bu tür toplumlarda esir almanın anlamı yoktu. Birikmiş servet yani uğruna savaşılacak ganimet yoktu. Vahşilik döneminde insanın biyolojik evrimi sürdü.
• G.Childe bunu "İnsan kendi kendisinin mimarıdır" diye niteliyor.
• Vahşilik döneminde evcilleştirilebilen tek hayvan, avdayardımcı olarak kullanılan köpekti.
BARBARLIK
Vahşilik sonrası döneme verilen addır. Hayvancılıkla birlikte gelişti. Doğaya şekil vermeye başlıyor insan: insanoğlunun uygarlığının ilk örnekleri, hatta uygarlık dönemi öncesi en gelişmiş topluluklar Mezopotamya'da karşımıza çıktı.
TAŞ ÇAĞI VE MÜLKİYET
Taş çağının sosyolojik yapısının genel olarak sınıfsız bir toplum olduğu söylenebilir. Ekonominin temeli, ortak av, ortak toplama, mülkiyet biçimi ortak mülkiyettir.
NEOLİTİKTE CENAZE TÖRENLERİ
İnsanların ölülerini M.Ö. 100.000'lerden itibaren gömmeye başladığını biliyoruz (Neanderthal). Neolitik dönemde cenaze törenleri daha karmaşık bir hal aldı. İlk gömmelerde basit bir çukur açılıyor ve cesedin yanına birkaç parça konuyordu (çiçek, başaklardan oluşan buketler). Buna karşılık neolitikte yerleşik grupların mezarlarına konan pek çok eşya ölü ile canlı arasındaki ilişkilere işaret etmektedir. Çoğunlukla köylerin yakınlarında mezarlıklar ortaya çıkıyor, büyük olasılıkla aile mezarları. Toplumsal hiyerarşi mezara da yansıyor. Şeflerin mezarları ötekilerden görkemli eşyalarla ayrışıyor.
İLK KÖYLER/1
Günümüzden yaklaşık 9000 yıl önce ABD'nin ve Kanada'nın batısında somonla ve meşe palamudu ile beslenen ya da Tuna kıyılarında yaşayan 100 kişilik kalıcı yerleşimler karşımıza çıkıyor. Tahtadan evlere rastlanıyor, zemin kırmızı kireç, belki de saplarla kaplı zemin. bir ocak ve ocağın yanında bir heykelcik. Ortadoğu'da yabancı buğday ve yulaf hasat eden avcı- hasat toplayıcı kişilere rastlanıyor. İlk yerleşimler doğal sığınaklar ya da hafif yapılarda gerçekleşiyor. Hayvanların ehlileştirilmesi yerleşim alanlarının çapını çok büyütecektir.
İLK KÖYLER/2
• Köyler hızla büyüyerek, örneğin Anadolu'da Çatalhöyük'te olduğu gibi binlerce kişiye ulaşacaktır. Çatalhöyük'te 7 hektara yayılan yerleşim alanında 1000 kadar ev tespit edildi.
• Antik Yunan'da en eski köylerde 3-4 ve en fazla bir düzine eve rastlanır. Bunların yayıldığı lan ise 10 hektarı pek geçmez. Ancak M.Ö.400'lere doğru açık alanların azalması (Atlantik'i aşmak için binlerce yılı geçmesi beklenecektir) gerginlikler yaratır ve insan topluluklarını, topraklarını,mülklerini savunmak, sürülerin ve zenginliklerini korumak için örgütlenmeye yönlendirir.
• Kentsel devrime doğru:Kuşkusuz köysel yerleşimlerin gelişimi zaman aldı. Kimi köy yerleşimleri binlerce insanı barındırmış olsa da, neolitik köylerin nüfusu birkaç yüz kişiyi ancak aşıyordu.
İLK KÖYLER/3
• M.Ö. 4000'lerde kimi köylerin nüfusunun büyümesi üzerinde durulmalıdır. Ancak önemli olan kelle sayısı değil alanın örgütlenmesi, yani kamusal binaların inşası, güç gösterisini ve inancı ifade eden yapılanmalarla zanaata ve ticarete ayrılan mekânlardır, köyün içinde olduğu kadar çevresinde de. Bu açıdan bakıldığında, kentlerden söz edebilmek için M.Ö.3000'leri beklemek gerekecektir. İlk kentler Mısır'da, Mezopotamya'da ve İndüs vadisinde ortaya çıktı.
• M.Ö. 4000'lerde kişiler arasındaki hiyerarşi de eklenince, ilk kent devletlere ulaşıldı. Bir yöneticinin otoritesi altında, ortak bir inancı paylaşan kişilerin oluşturduğu köylerin bir araya gelişiyle oluşmuştu bu kent devletler.
• Bu ilk kentlerde insanların ikamet ettikleri yerleşim alanlarının yanında göz alıcı biçimde üslenmiş kamusal alanların da olması dikkat çekicidir. Ticaret örgütlendi. Ve giderek, Mısır'da olduğu gibi, önce güçlü krallıklar, ardından da imparatorluklar oluştu.
DEĞİŞİMİN YAYGINLAŞMASI
• Sanılanın tersine, neolitik toplumlar otarşik bir düzen içinde değildi. Paleolitik dönemde başlayan değişim, neolitikte arttı, ticaret yüzlerce kilometre uzaklara kadar yayıldı.
• Örneğin Akdeniz kıyılarında deniz kabuklarından yapılma bir kolye, Avrupa'nın merkezine ulaştı ve belki de değişim aracı yani para gibi kullanıldı.
• Bulgaristan'daki deri, Kafkasya'daki altın ve Atlantik kıyılarındaki tuz için de benzer durumlar söz konusudur.
MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI
SÜMERLER (İ.Ö. 3500-1500)
• İnsanoğlunun ilk kez kent devletler biçiminde siyasal bakımdan örgütlenmesi ve buna bağlı olarak yaratılan üstün uygarlıklar arasında belirtilen Sümer Kent Devletleri, 2500'lerde Akadlar, 1700'lerde Asur kent devletleri, Babiller ve Anadolu'da Hitit Devleti önde gelen uygarlıklardır.
• Tarım, ticaret, tıp, astronomi, müzik, devlet, din, yazı gibi alanlarda büyük buluşları gerçekleştiren Mezopotamya kavmidir.
SÜMERLER (Tarih /1)
• Sümerlerde uygarlığın dönüm noktası, yazının keşfidir.
• Modern tarih yazı ile başladı. Uzun yıllar, yazının ilk Mısır'da keşfedildiği sanıldı. 1930'lara kadar dünyanın en eski uygarlığının Mısır Uygarlığı olduğu kabul edildi. Ancak o yıllarda çıkartılan bulgular karşısında bilim adamları Sümerlerin Mısır uygarlığından önce doğduğu konusunda görüş birliği içine girdiler. Aynı dönemde Mezopotamya'da ortaya çıkan bulgular yazının önce Sümerlerce kullanıldığını da ortaya koydu. Yazının keşfi tarih yazımını da kolaylaştırdı. Sümerlerde ilkyazı örnekleri M.Ö. 3300'lerde karşımıza çıkıyor. Yazı sayesinde tekerlekli taşıtları ve hayvanların toprağı işlemede kullanıldığını (organik enerji) öğreniyoruz. Mısır'da ilkyazı ise papirus üzerine hiyeroglif yazısı M.Ö.3100'lerde kullanılıyor.
SÜMERLER (TARİH /2)
• İnsanoğlunun uygarlığının temellerini oluşturan kent devletleri Mezopotamya'da ortaya çıktı. İlk kentler Mezopotamya, Mısır ve İndüs Vadisi'nde şekillendi. M.Ö. 3000'lerde kolonize edilen Avrupa Anadolu^ya göre daha zayıf bir toplumsal örgütlenmedir.
Aynı yıllarda: M.Ö. 3000'lerde Mısır tek firavun hükümdarlığında birleşti. M.Ö. 2700'lerde tarım Çin'e ulaştı. M.Ö.2500'lerde Sümerlerde günlük hesap tutuldu Mısır'da piramitlerin inşasına başlandı. M.Ö. 2000'lerde Aşağı Mezopotamya'da Ur Medeniyeti gelişti. Günümüze ulaşan en eski kanun kitabı UR NAMU M.Ö. 1750'lerde ortaya çıktı. Babil kralı Hamurabi ilk gümüş sikkeyi bastı.
SÜMERLER (COĞRAFYA /1)
• Kafkasya, Basra Körfezi, İran Platosu, ve Arap Çölleri arasına sıkışan Mezopotamya, Fırat ve Dicle tarafından sulanan geniş bir vadidir. • Yunan coğrafyacısı Polybe'nin adını koyduğu bölge; " Irmaklar arasındaki topraklar" anlamına gelir. Mezo: Arası Potamya: akarsular/ırmaklar Gerçekten, Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan bu verimli topraklara Mısırlılar da aynı anlama gelen Naharina ismini vermişlerdir. İslami devirlerde ise Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgeye Ada manasına gelen Cezire denilmiştir.
SÜMERLER (COĞRAFYA /2)
• Dicle ve Fırat'ın suladığı bu bereketli topraklar tarıma son derece elverişlidir. • Dahası bu topraklar Akdeniz'e yalnızca 800 km. uzaklıktadır ve arada herhangi bir doğal engel yoktur. Ancak bu bereketli toprakları sulayan ve Doğu Anadolu'dan kopup gelen Fırat-Dicle ırmaklarının debisi değişkendir. • İlkbahar-yaz –sonbahar farklılığı yaşanır. • Doğal koşullar nedeniyle ilkbaharda eriyen kar sularının yarattığı taşkınlar ve sıcak geçen yaz aylarında yaşanan kuraklık Sümerleri çare üretmeye zorlamış. • Sümerler bentler, su kanalları inşa ederek, bataklıkları kurutarak tarım alanlarını geliştirmişlerdir.
SÜMERLER NEREDEN GELDİ?
• Eski devirlerde Mezopotamya'da kimlerin yaşadığı bilinmiyor. Bilinen, M.Ö. 3500'lerde insan topluluklarının, başlıcaları olan Samilerin ve Sümerlerin gelip bu bölgelere yerleştiğidir. • Samiler kuzey batıdan geldiler ve Mezopotamya vadisinin kuzey kesimlerinden Bağdat'a kadar uzanan topraklara yerleştiler ve AKADLAR adını aldılar. • Sümerler Dicle Fırat vadisinin en güney kesiminde, iki nehrin kesiştiği bölgede yaşadılar. Bu bölge sonraları BABİL olarak adlandırıldı. Sümerlerin buraya geliş yolları bilinmiyor. Orta Asya'dan mı, Kafkasya'dan mı geldikleri sorumlu hala tartışılıyor. Anadolu'dan gelerek Dicle –Fırat Vadisini takip edip M.Ö. 3300'lerde bölgeye yerleştikleri sanılıyor. Kazıların sonuçlarından Sümerlerin ufak tefek, siyah saçlı, geniş alınlı, çıkık burunlu insanlar oldukları saptandı; dilleri ile Kafkasya dilleri arasında akrabalık saptandı. Dileri Ortadoğu'da konuşulan dillere hiç benzemiyor.
M.Ö. 3200'lerde yazılmış ilk tabletler aşağı Mezopotamya'ya yerleşen bu halkı tanımamıza yardımcı oluyor. Bu tabletler sayesinde her biri surlarla çevrili otuz kadar site devletinden, bunların yöneticilerinden, halka ve mallarına sahip çıkan kentin tanrılarından haberdar oluyoruz. Tuğladan yapılma, üstü sazlarla kaplı, tapınağın yanı başında yer alan, sele karşı korunaklı şatolarında yaşayan yöneticiler yaşamlarını halkın ödentileri ile sürdürüyorlar.. Kent topluluğu kentin kendisinden ve çevresindeki köy ve tarlalardan oluşuyor. Yöneticilerin başlıca hedef, komşu kent devletlerine boyun eğdirmek. Başarılı olurlarsa yenilen kentin yöneticilerini yerlerinde tutuyorlar.
SÜMERLERDE SOSYO-EKONOMİK YAPI
Tarım ticaret Mezopotamya tarım ve ticaretin geliştirildiği yerdir. Sümerler tarımdan ve ona koşut gelişen zanaatten büyük zenginlikler yarattılar; bu ise site devletlerinde ticareti geliştirdi. Siteler ticaret kentlerine dönüştü, siteler arası /bölgeler arasında ticaret güçlendi. O coğrafyada bolca bulunan eşekler kervancılıkta kullanıldı. Eşek kervanları bölgeden Suriye'ye kolayca uzandı. Irmakları aşmak için, ticaret için hayvan derilerinden yapılma sallar kullanıldı. (Fırat 1950'lerin başına kadar sadece sallarla aşılıyordu) Ticaret kervanlarının kimileri de Basra Körfezinden Umman'a kadar uzandılar. Tahıl, hurma zeytinyağı fazlası, bu yörenin killi topraklarında az bulunan taşların, kerestenin ve madenlerin Yukarı Mezopotamya'dan buralara getirilmesine olanak sağlıyordu. Tarım, iki büyük ırmakça sulanan, çok bitek, bereketli topraklarda, başlarda toprak sürülmeden yapılabiliyor, tohum toprağa serpiliyor, fide elle dikilebiliyordu. Sabanın bulunması, verimde artış sağladı. Yılda iki ürün elde edilebiliyordu.
M.Ö. 2500'lerdesabanın icadı(yani bronz devrine geçiş) büyük sıçrama yarattı. Bronz devrinin aletleri olan çapa ve karasaban toprağın işlenmesini kolaylaştırdı. Sabanın icadı, tarımda hayvan gücü ve toprak işlemenin i. İçe geçişini sağladı. • Arkeolojik kayıtlar tunç işlemenin, çarkla yapılmış çanak çömleğin tekerlekli araçları, anıtsal yapıtların, karasabanın hemen hemen aynı anda görüldüğünü ortaya koyuyor. • Tarım teknolojisindeki büyük yenilik, sulama kanallarıdır. Mc Neill su mühendisliğinin M.Ö. 3000'li yıllarda oldukça ileri seviyeye ulaştığını kaydediyor. Her biri birkaç bin kişiyi barındıran onun üzerinde kent, sulama yapılan alanlara serpiştirilmiş durumdaydı. Sulama işlerinin örgütlenmesi, yani binlerce insanın seferber edilmesi özel ve güçlü önderlikleri gerektirirdi, bu ise mevsimlerin gelişini önceden görebilme yeteneklerine dayanan bir rahipler kitlesi tarafından sağlandı.
ZANAAT
Çömlekçilik, suyun taşınması, yün eğirme, maden işleme, tekerlek, öküz arabaları, yük eşeği ve yelkenli gemiler yeni bir ekonomik örgütlenmenin temellerini oluşturdu.
TİCARETİN GELİŞMESİ
Sümerlerin tarımın ardından gerçekleştirdikleri büyük sosyo ekonomik buluş ticarettir. Aslında tarım devrimi ticareti canlandırdı, canlanan ticaret özendirdi. Ticaret başlarda takas yoluyla gelişti. Bir yerde varolan ürün, bir başka yerdeki ürünle takas edildi. Zenginleşen kentleri korumak, güvenlik önlemlerini artırdı. M.Ö. 2700 Sümer kenti Uruk'ta tarihin ilk surları yapıldı. Mezopotamya'da biriken zenginliğin bir nedeni de, bölgede ağaç, taş ve değerli madenlerin bulunmamasıdır. Bu durum bölge insanını ürettiği tahıl karşılığında bu maddeleri elde etmeye itti. Böylece bölgede gelişen ticaret hayatı ve ortaya çıkan tiüccar kesimi bol tahıl üretimiyle birlikte varlığı artırdı. İ.Ö. 2300'lerde bakırın kullanımı yaygınlaştı. Aşağı Mezopotamya'da Ur Medeniyeti parladı.
SÜMERLERDE BESLENME BİÇİMİ
• Sümerlerde halkın beslenmesi, bereketli topraklara, bağ bahçe yaygınlığına karşın basit, sade bir beslenmeydi. Dicle Fırat sulamasına bağlı olarak ekmekçiliğe, yani ekmek yapımına uygun olmayan tarım ürünlerinin yetiştirilmesi beslenme biçimini etkiledi. Buğday ekmeği Sümer kentlerinde görülmez, buna karşılık yetiştirilen arpa haşlanarak yeniyordu; öte yandan arpadan bira da yapılıyordu. • Susam – susam yağı tüketiliyordu. Zeytinyağı tüketimine Sümerlerde az rastlanır. • Sebze, meyve ve zeytinyağı Sümer kentlerinde lüks tüketim maddesi sayılıyor; zenginlerce tüketiliyordu. Hayvancılığı daha çok kuzeydeki göçebe kavimler yapıyor, Anadolu bozkırından ya da Mezopotamya'nın kuzeyinden sağlanan koyun, sığır eti de zenginler tarafından tüketiliyordu. • Halk tahıl haşlamaları ve Dicle Fırat'tan avlanan balıklarla besleniyordu. • Savaş dönemlerinde kıtlıklar yaşanıyordu.
YAZININ İCADI
Uzun yıllar Mısır Uygarlığı'na mal edilen yazının bir Sümer icadı olduğu son yıllarda kesinlik kazandı. Yazı bir kayıt işlemi olarak geliştirildi: M.Ö.4000'li yıllarda varlıklı Uruk kenti çevredeki yerleşimlerle ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor, egemenler sipariş veriyor, rahipler kayıtları denetliyordu. Giderek daha karmaşık hale gelen işlemleri akılda tutmak, hayvan ya da tahıl çuvallarının sayısını kaydetmek için malların miktarını ve niteliklerini not eden bir işaret sistemi geliştirildi. • Rahiplerce geliştirilen yazı böylece, piktogramlar (imge resim) şeklinde ortaya çıktı. Önceleri bir bilgi notu olan basit piktogramlardan giderek bir düşüncenin canlandırılmasına yönelen yazı, Hıristıyanlık döneminin ilk yüzyılına kadar bu şekilde kullanıldı. Dahası, Sümerler icat ettikleri yazıyı okullar açarak geliştirdiler. • Yöneticiler saklamak istedikleri bilgileri, Mezopotamya'nın bol miktarda sahip olduğu kil tabletlere sivri uçlu sazlarla işlediler.Yumuşak kil tablet pişirilerek ya da güneşe bırakılarak korundu. • İlk tabletler günlük yaşamdan kesitleri yansıtırlar. Arpa demetleri, sığır sürüleri, insanlar…İnsan kafası bir "kelle"yi, dalgalı alt alta iki çizgi suyu temsil ediyordu.
• Sümerler simgeleri geliştirme ve soyutlaştırma başarısını göstererek yazıyı geliştirdiler. Örneğin ok yaşamın simgesi oldu. • Yazı biçimi de ilginçtir. Karakterler önce yukardan aşağıya doğru işleniyordu, sonra soldan sağa geçildi. Tarihçi Mc Neill'e göre bilinen tüm yazı biçimlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak Sümer yazısından kaynaklanmış olması olasıdır. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ bu uygarlığın parlaklığını şöyle anlatıyor. • "Uygarlığımızın temeli olan tekerlek bundan en az 5000 bin yıl önceye ait Ur Kral mezarlarında gömülü arabalarda ve birçok kabartmada görülmektedir. Bu mezarlarda bulunan altın, gümüş ve fildişi eserler zamanımıza kadar ulaşmıştır. Sularda taşımacılık yapılan tekneler ve yelkenliler yine onların buluşudur."
SÜMERLERDE DİN VE İNANÇLAR
• İnsanlar eski çağlardan beri toteme, doğa üstü güçlere taptılar. Din Sümerlerde çok daha anlamlı bir uğraş haline geldi. • Kalıtsal dinsel bulguların 40.000 – 50.000 yıl öncesinde animizm ve totemizm biçiminde var olduğunu gösteriyor. Totemizm hayvan ve bitkilere tapma biçimini alıyor. • İnsan korktuğu için tapar. Öte yandan hayvan insanı beslediği için hayvana tanrı gözü ile bakıldığı oluyordu. • Sümerlerde rahipler kesimi önemli bir rol oynadı. Rahipler eski söylenenleri yinelemekle yetinmediler, tanrıların dünyayı nasıl yönettiklerine dair anlamlı açıklamalar yaptılar. Doğa güçlerini kişiselleştirdiler, yani onları insanlar gibi ama ölümsüz kılarak betimlediler. Her tanrı insan doğasına sahip bir varlık olarak düşünüldü. Tanrılar insanlardan, zekaları ve ebedi yaşamları ile ayrılıyorlardı. Tanrılar kendilerine sorulan soruları işaretlerle yanıtlardı. Kuşların uçuşu ya da kurban edilen bir koyunun karaciğerinin biçimi, uzmanlarına tanrıların ne demek istediğini anlatabilirdi.
• Her bir tanrının ayrı bir işlevi vardı:Güneş Tanrısı; Ay Tanrısı ; Bitkilerin rüzgarların Tanrıları; Denizlerin ırmakların tanrısı; Fırtına ve gök gürültüsü tanrısı ENLİL, tanrıların isteminin baş uygulıyıcısıydı. • Tanrılar rahipler aracılığı ile insanlarla temasa geçiyorlardı. • Her kentin ayrı bir tanrısı bulunuyordu. Tanrının tapınağı kentin tam merkezindeydi. Kentlerin tanrılarının rahipleri vardı. • Böyle bir inanç sistemi çok güçlü olduğunu kanıtladı. Binlerce yıl boyunca Mezopotamya'da rahipler uygar toplumun tarihinin başlarında ortaya konan düşünceleri ve dinsel törenleri izlediler. Yanı sıra sayısız barbar topluluk Sümerlerin büyük tanrılarının gerçekten de dünyayı yönettiğine inandılar. • "Grekler, Romalılar, Keltler, Cermenler ve Slavlar gök, gök gürültüsü, güneş, ay tanrılarına ve güçlerine, ilk olarak Sümer rahiplerinin kurgularıyla çizilmiş öteki tanrılara saygı göstermeyi sürdürdüler.
SÜMERLERDE TEK TANRI İNANCI
Eski Ortadoğu toplumunun düşünsel ve dinsel evrimi tektanrıcılığa doğru bir yöneliş gösterdi Yahudiler bu eğilimi tutarlı biçimde bulanık olmayan bir mantıksal sonuca götürdüler. Öteki halklar bir tanrıyı öbür tanrının üzerine çıkardıkları ve belli bir tanrının kudretini tüm evreni kapsayacak biçimde büyüttükleri zamana bile, geleneksel çoktanrıcılığı tümüyle atamadılar. • Mezopotamya'da yerleşik, tarımcı halkların dinleri dört özellik taşır.: 1) Güneşe tapma 2) Ölüme karşı aşırı ilgi 3) Çok tanrılılıktan tek tanrılılığa doğru yavaş bir evrim 4) Sonraları Yahudi ve Hıristıyan tek tanrılı dinlerin etkileneceği "ruhlar dünyası" ya da "yüce kat" kavramı* * O.Sander, Siyasi Tarih I, s.36
SÜMERLERDE ASKERİ GÜÇ VE MONARŞİ
İnsanoğlunun en eski icatlarından biri olan devlet(krallık) da Sümerlerde ortaya çıktı; günümüzdeki anlamında değil ama toplumsal ilişkileri düzenleyen otorite anlamında. • Sümer kentleri M.Ö. 3000'li yıllarda rahiplerin ve kralın önderliğinde bir askeri güç geliştirdiler. Güç barış zamanlarında rahiplerin elindeydi. Kral bunlardan birini başrahip olarak atıyordu. Ancak savaş zamanlarında ya orduya kendi önderlik etme ya da orduyu kendi adına yönetecek daha genç, daha atik birini atama yolunu tutuyordu. Savaşlarda askeri önderliğin önemi doğal olarak artıyordu. • İlk büyük fatihler çevrelerinde büyük askeri birlikler beslediler. Birkaç bin silahlı izleyicisini besleyebilmek için Akad'lı Sargon (İ.Ö. 2350) gibi yöneticiler sağa sola hareket halinde oldu. Bu yoldan düşman topluluklarından sağlanan yağmalar, belirleyici önemde kaynaklar yarattı. İktidar (güç) başlarda yurttaşların (komünal toplum) rahiplerin elindeydi.Ancak kent devletleri arasında çekişmeler arttıkça krallıklar güçlendi.
SÜMERLERDE ASKERİ GÜÇ VE MONARŞİ/2
İlk kral KİŞ Hükümdarı ETANA (M.Ö. 2800) dır. Efsanevi Kral Gılgamış en bilinen Sümer kralıdır. • Aşağı Mezopotamya kendi aralarında mücadele eden yaklaşık 30 kadar kent devleti arasında paylaşılmıştı. Kiş, Uruk, Ur ve Lagaş üstünlük için birbirleriyle mücadele etti. Kazanan kaybedenin kentini, tapınağa dokunmaksızın yağmalıyordu. • Sümertler (ŞARRUKİN) saldırılarına karşı koyamadıkları AKADLAR'ın ardından ELAMLAR'ın hakimiyetine girdiler. Şarrukin hanedanı yalnızca yüz yıl sürmekle birlikte kent devletlerini birleştirdi ve tüm Ortadoğu uygarlığını etkileyen bir yönetim modeli yarattı.
KENT DEVLETLERİ SAVAŞLARI
Kent devletlerinin 10 kadarı hakkında fazla bilgiye sahibiz. • Kiş, Uruk, Sippar, Akşak, Larak, Nippur, Adab, Umma, Lagaş, Battibara ve Larsa (Babil ve Samara yakınları) • M.Ö. 2300 ve 1800 arasında Mezopotamya bağımsızlıklarına sıkı sıkıya bağlı kent devletlerinin bölgesidir. • Bu devletler arasında sürekli savaşlar yaşandı. Akad Kralı Sargon Mezopotamya'yı birleştirmeyi başardı. • Akadların M.Ö. 2115'te yıkılışından sonra Mezopotamya yeni baştan bağımsız prensliklere bölündü.
SİYASAL TOPLUMSAL YAPI
Din o dönemde kamusal yaşamda çok önemli idi. Toplu yaşamın çimentosu otorite, siyaset (yönetim) Kral-rahipleri ortaya çıkartıyordu. • Her kentin ayrı tanrısı vardı. • Kralların görevi kentlerin zenginliğini koruma altına almaktı. • Sümer kentleri İ.Ö. 3000 dolayında rahiplerin önderliğinde bir askeri örgüt geliştirdiler. Barış zamanlarında bir yüksek rütbeli rahip olacaktır. Ama savaş zamanında Kral ya orduya kendisi önderlik edecek ya da kendi adına ve tanrılar adına önderlik edecek birini bulacaktı. Sümerlerde siyasal sistemin (toplumsal yaşam) üç ayağı şöyleydi: 1)Bürokrasi 2)Hukuk, kamu hukuku 3)Pazarın ortaya çıkışı
Tarım hayatı ve çoban klan içinde çözülmeye neden oldu. Herkes kendi hayvanını kesince kendi tarlasını sürünce ÖZEL MÜLKİYET doğdu. Tarımsal toprağı olmayan yokluğa mahkum olurken, tarım toprağı sahibi zenginleşti. Sümerlerde gelişkin bir bürokrasi vardı, idarecilerin egemen olduğu bir siyasal düzen oluşmuştu. "Büyük bir kırtasiyecilik vardı. Sümerlerde devlet ve mabetlerin giderleri yapılan işler bu işlerde çalıştırılan işçiler, onlara verilen tayinler, günlük, haftalık, aylık ve hatta senelik listeler halinde yazılmış. Alım, satım kira, borç alıp verme miras takvimi evlenme boşanmalara ait mukaveleler."* *Muazzez İlmiye Çığ, Atatürk ve Sümerliler,s.49
GÜVENLİK SORUNU
Mezopotamya'nın dümdüz ovalarında kendi devletlerinin ve öteki yerleşimlerin güvenliğini sağlamak son derece güçtü. Kent uygarlıkları inişli-çıkışlı bir seyir izledi. Bir kent devleti uygarlığı bir süre yükseldikten sonra saldırılar karşısında yokolup gitti. Mezopotamya'nın dümdüz olması, kalelerin taş yokluğunda kerpiçten yapılmaları, kent devletlerinin güvenliğinin (kale yapımı vb) korunmasını iyice güçleştiriyordu. • Kuraklık, taşkınlar, savaşlar vb. kentsel yaşamı etkiledi. • M.Ö. 200o'li yıllarda Sümer dili günlük dil olmaktan çıktı, resmi dil, tanrıların dili haline geldi.
HAMURABİ
Ünlü Babil kralı Hamurabi M.Ö. 1750'lerde Babil'i Mezopotamya'nın merkezi yaptı. Hamurabi kudretli, kurnaz, dikkatli, diplomat bir liderdi;ittifaklar kurarak güçlendi. M.Ö. 1750'de ilk gümüş sikke onun zamanında basıldı. Hamurabi 25 yılda merkezi büyük bir imparatorluk kurdu, çevredeki kent devletlerini hakimiyeti altına aldı, ancak Hamurabi'nin esas büyüklüğü, kurduğu hukuk sisteminden kaynaklanıyordu. • Hamurabi Yasaları olarak bilinen kurallar bütünü 282 maddeden oluşuyor ve hırsızlık, tarım, tarımsal çalışma, ticaret, aile, darp+yaralama, mesleklerin icrası, kısasa kısas (ceza yasası), köleler yasası vb. konularında hükümler getiriyordu. • Böylece kent devletlerini yaratan otorite, toplumun hukukunu da geliştirmeye koyuldu. Hamurabi yasaları tarihin akışını değiştirdi, dev bir uygarlık kapısı açtı. • Babil'in büyük tanrısı Marduk, Mezopotamya'nın öncü kentinin büyüklüğünü ve zaaflarını yansıtır. Bir tapınak ona adanır. M.Ö. 1600'lerde Hamurabi hanedanının yıkılması, çanların çaldığını gösteriyordu.
SÜMERLERİN ÇÖKÜŞÜ VE AKADLAR
Sümer kentleri siyasal iktidar ve ekonomik servet kavgaları nedeniyle çöküntüye uğradı, yıkıma terk edildi. Merkez önce Babil'e sonra daha kuzeye Ninova'ya (Asur Başkenti, Kerkük yakınları) kaydı. • Amurrilerin Mezopotamya'yı ele geçirdikleri İ.Ö. 1900'lerden sonra Sümerler kendi öz kültürlerini kaybettiler. Ancak kendi kültürlerini SAMİ Ardıllarına bıraktılar. AKADLAR: • M.Ö. 4000'lerde Arap Yarımadasından gelen ve yerleşen SAMİ asıllı kavimdir. Fırat boylarında tarihte ilk bilinen ilk imparatorluğu kurdular. • Sümerlerden büyük ölçüde etkilendiler. Sami halkının ilk kralı Sargon'dur. AKAD dili Mezopotamya'da Sümer dilinin yerine geçti.
SONUÇ
Mezopotamya'da yaşanan gelişmelerin sonraki yüzyıllara şu önemli katkıları oldu: • Belirli bir siyasal bağlılık duygusu ortaya çıktı • Gelişmiş bir bürokrasi ve profesyonel askerler ortaya çıktı • Gelişmiş yönetim teknikleri bulundu • Ticaret ve tüccar kesimi gelişti • Hamurabi döneminde gelişmiş bir hukuk anlayışı yeşerdi • Din adamlarının tartışmalı siyasal yetkileri ortaya çıktı. • Mezopotamya uygarlığı kısa sürede merkezden çevreye doğru yayıldı. Mısır, Girit, İndus ve Çin Mezopotamya'nın yakın/uzak çevresinde yer alan büyük uygarlıklardır. • Şunun altını özellikle çizelim • : • Başta Mısır ve Girit olmak üzere onu izleyen tüm uygarlıklar, şu ya da bu biçimde, Mezopotamya'dan etkilendiler.
FİRAVUNLARIN MISIR'I (M.Ö.3500 – 1500)
Mısır Uygarlığı, bilinen en eski uygarlıklar arasındadır. 1930'lara kadar dünyanın en eski uygarlığı sayılan Mısır, ortaya çıkan bulgular ışığında yerini Sümerler'e terk etti. Öte yandan, Sümerlerin Mısır uygarlığının gelişmesinin ilk evreleri üzerinde küçük ama şaşmaz izleri saptanmıştır. • Mısır tarihin en uzun uygarlığına tanıklık etmiştir. • Coğrafya / Doğal Koşullar • Mısırlılar, M.Ö. 4 binli yıllardan beri, Afrika'da çölün göbeğinden geçen büyük vahayı ekip biçtiler. • Mısır, Nil Irmağı'nın ürünüdür. Yunan tarihçi Herodot, "Mısır Nil'in armağanıdır" demişti. • Kaynakları ekvator bölgesinde bulunan Nil Irmağı yağmur mevsiminde taşar, su baskınları Sudan ve Mısır'daki vadilere yayılır. Nil'in iki kolu, Mavi ve Beyaz Nil Habeşistan ve Sudan'dan doğar Mısır'da tek kol halinde birleşir. Toplam uzunluğu 6.700 km olan Nil, dünyanın en uzun ırmağıdır.
Nil boyunca tarıma elverişli alüvyal topraklar uzanır; bu son derece bereketli topraklarda çoğunlukla yılda iki ürün alınabilir. Kurak geçen mevsimlerde açlık ve kıtlık yaşanır. Nil hem bir yaşam kaynağıdır hem de özellikleriyle Mısır'a damgasını vurur; * Nil'in iki yanındaki çöl Mısır'ı ve mısır uygarlığını barbar kabilelerin saldırılarından korudu * Nil'de kuzey – güney doğrultusunda taşımacılık yapıldı, ticaret gelişti. * Nil ülkeyi (kuzey-güneyi) birleştirdi.
Coğrafi / Tarihsel Koşullar
M.Ö. 5000'de Mısır'ın kuzey kesimleri tümüyle sular altındaydı. Taşkınlar dev deltayı yarattı. Günümüze göre daha yüksek olan su seviyesi İ.Ö. 3500'den itibaren düştü. Mısırlılar daha eski bir uygarlık olan Sümer uygarlığının Mısır'a uyan geleneklerini benimsediler . Mısır uygarlığı Firavunun otoritesi altında doğdu ve serpildi. Firavun tanrı kraldır. Ülke üzerindeki otoritesi mutlaktır. Mısır'da her şey tanrı-kral yani firavunun çevresinde, onun sarayının çevresinde odaklanmıştır. Mısır Uygarlığı Nil'i ve Firavun'u tüm evrenin merkezi yaptı. Sümerlerde tanrılar insanlara benzer ancak görünmez. Buna karşılık MısırLılar kralı tanrı ilan ettiler. Firavunlar Mısırlılara göre ölümsüzdür.
MISIR UYGARLIĞININ EVRİMİ
Mısır toprakları, çok eski yıllardan beri güçlü bir yaşam ortamı yarattı. • Firavunlar öncesi dönem: • Paleolitik dönemin sonlarında (M.Ö.10.000) ok, zıpkın, aşıboyası, hasatta elde edilen ürünlerin öğütüldüğü değirmentaşı, derileri dikme sanatı, kemikleri işlemek için sert maddeler, örme ve nihayet çömlekçilik, yavaş yavaş ortaya çıktı. Mısır'lı köylüler keten dikiyor, kendilerine tahılları, meyve ve sebzeyi ve balıkları sunan Nil'in vadisini düzenliyorlardı. Mısır besin maddelerinde artıların sağlandığı ve bu sayede yaşamın çeşitlendirilebildiği ilk bölgelerden biridir. • M.Ö. 4000'lerde günlük işlerde kullanılan aletler daha da gelişti, kireçten kaplar, yontulmuş taşlardan çelik gibi keskin baltalar, topuzlar, bayramlarda kullanılmak üzere altın saplı bıçaklar ya da fildişinden oyma bıçaklar yapmaya başladılar. • Tarihçiler Mısır tarihini dönemlere ayırdılar.MÖ. 3000 –İ.Ö. 1000 yılları arasında geçen süre içinde Mısır yaklaşık 30 kadar hanedan tarafından yönetildi.
Eski Krallık : (M.Ö. 2800 – 2200)
Mısır'ı ilk üç firavun hanedanı kurdu. Aşağı Mısır'ın işgal uzun sürdü. Firavun Den'in Nil'in Deltasına hakim olmak üzere doğudan gelen halklara karşı mücadelesi çetin geçti. Bu çatışmaların sonucunda, kral Menes tarafından kurulan ve VI hanedana kadar beyaz duvar olarak adlandırılan Memfis kenti kuruldu. • Aşağı ve Yukarı Nil'i tek bir taht(otorite) altında birleştirme başarısını gösteren kral Menes, kendi hanedanını kurdu. 500 yıl boyunca Firavun'a ve adamlarına mutlak itaat edildi. İstikrarlı yönetim Mısır'ı güçlendirdi. Siyasal istikrar hanedanların kesintisiz yönetimi ile sağlandı. • Eski yönetim boyunca, "yaşayan tanrılar" Mısır'ı büyük bir dinamizm ile yönettiler. • Gerçek bir bürokrasi oluşturan bir memurlar ordusu ülkenin yönetimine nezaret ediyordu. Binlerce kçöylü sabahtan akşama kadar çalışırken, kral tarafından yetkilendirilen katipler (yazıcılar) çalışmalara nezaret ediyordu. Mısır'daki her şeyin, genel olarak Mısır'ın sahibi firavun, Memfis'teki sarayından ülkeyi yönetiyordu. Başlıca yardımcısı hazineden sorumlu veziri idi.
3. hanedandan firavun Coser, Sina'ya doğru seferler düzenledi, ülkeyi birlikte yönettiği başveziri İmpotep'e, Nil'in sol kıyısında Sahara yükseltisi üzerinde kendisine bir mezar, diğer bir değişle "ebedi ev" yaptırmasını istedi. Seçilen yer, vadiye hakim bir yerdeydi ve Memfis'ten kolayca görünüyordu. • İlk piramid: • "Ebedi Ev" olarak tasarlanan bu yapının kalıcı olması için, Firavun yapının dış üzünü Nil'in sağ kıyısından taşıttığı beyaz kireç taşlarıyla kaplattı. Mezarın gizlenerek yerleştirildiği odaya, 1000 km uzaklıktaki Assuan'dan granit taş getirtildi. Lahitli odaya dar bir koridordan geçilerek ulaşılıyordu. Lahtin ağzı 3,5 ton ağırlığındaki bir granit parçası ile kapatılmıştı. Çevresinde, birbirlerine dehlizlerle bağlanmış içleri süslenmiş odalar bulunuyordu. Firavunun ölümünden sonra, vazolardan, tabaklardan, tepsilerden yiyecek ve içeceklerden oluşan 40.000 kalem eşya piramide kondu. Piramitler angarya usulü ile çalıştırılan köylülere inşa ettirildi.
Başvezir piramidin çevresine, firavunun öteki aleme hükmetmede yararlanacağı daha küçük tapınaklar vb. inşa ettirdi. Firavunun gökyüzüne, tanrılara yönelişini temsil eden gökyüzüne doğru tırmanan merdiven eklendi. • Böylece dahi mimar başvezir İmhotep Piramidi icat etmiş oldu. • Mısırlıların o büyüklükte mezar anıtlar inşa ettirmiş olmalarının nedeni, öteki dünyadaki yaşama yeryüzündeki yaşamdan fazla önem affetmiş olmalarındandır. Onlara göre insanın kendisi, vücuduna bağlı birçok ruhi (tinsel/spirituel) öğe kalıyorlardı. Mumyalama bu nedenle gelişti. Eski Krallığın Sonu: Mısır M.Ö. 2250'lerde bölündü. Kanlı bir isyan patlak verdi. Merkezi bütünlüğü bozan asi yerel memurlar ortaya çıktı. Zenginler saldırıya uğradı, malları yağmalandı, mezarları tahrip edildi. Tanrılara çok yakın olduğuna inanılan Firavun saygınlığını büyük ölçüde yitirdi. Firavunluk iddiasındaki iktidarsız kralcıklar birbirini izledi. Üçe bölünen ülkede, Yukarı Mısır'daki Tebai güçlü çıktı.
Ancak, büyük kargaşa her şeyi altüst ederken olumlu sonuçlar da doğurdu. Kargaşadan yararlanan halk, o zamana kadar sadece krala ve toplumun önde gelen kişilerine ayrılan cenaze törenlerine katılmaya başladı, böylece ölümsüzlüğe ulaşmanın törensel yolları daha geniş bir kitleye açılmış oldu. • Bölünme gerilemeyi beraberinde getirdi Orta Krallık (M.Ö. 2160 – 1785) Tebai prensleri savaş ve diplomasi yoluyla bütün Mısır'ı yeniden tek bir feodal monarşi altında birleştirdiler. Yaşanan kargaşa yıllarının ardından başa geçen ve duruma hakim olan firavun Mentuhotep yeni bir sıfat üstlendi:"İki toprağı birleştiren kişi". Firavun yıllarca kuzeydeki Asyai halklarla, kuzeybatısındaki Libyalılarla ve güneydeki Nubyalılarla savaştı, zafer üzerine zafer kazandı. Asya'ya seferler düzenledi, Fırat'a kadar uzandı. Orta Krallık eski krallığı örnek aldı. Güneydeki Tebai ülkenin yeni başkenti oldu, ülke yeniden canlandı; Mentuhotep etkin bir katipler ve memurlar bürokrasisinin desteğinde yeni tapınakların ve mezarların inşasına girişti. Düzenli ordu kurdu, Habeşistan'dan asker aldı, fetihlerle gelir sağlama yolunu tuttu. Sulama kanallarını geliştiridi, başkenti daha da güneye Nubya'ya taşıdı.
Mentuhotep'in M.Ö. 2000'lerde ölümü üzerine karışıklık arttı, açlık kıtlık baş gösterdi. Ancak veziri Amenemhat"(Amon=başımızda) Mısır'ı birleştirmeyi başardı. • Orta Krallık döneminde parlak bir entelektüel yaşam Saray'da ve aristokrasi içinde hakim oldu. Mısırlıların değerlendirmesine göre firavunlar Mısır'ının klasik dönemidir. Bu dönemin dili, Roma dönemine kadar hayranlıkla izlenen saflık dönemidir. Edebiyat alanında masallar ortaya çıktı, mimarlık alanında ve heykelcilikte sanatçılar büyük bir sadelik içinde kusursuz bir mükemmeliyete ulaştılar. Mülkiyet ortaktı, devlete ait idi. • Orta Krallığı Asya'dan gelen Hiksos'lar yıktı. • Siyasal çekişmeler M.Ö. 1800'lere kadar sürdü. Orta Krallık M.Ö. 1785'lerde XII. Hanedandan bir kadın iktidardayken sonlandı, ülke bir kez daha karanlık bir döneme girdi. Mısır Krallığı bölündü ve kuzeydoğudan ülkeye giren çok sayıda Asya'lı özellikle Delta yöresinde toplandı. Suriye – Filistin'den gelen bu Asyalılar Hiksoslardı. Mısır'ı M.Ö. 1580'lerden itibaren yönetecek olan XVIII hanedan kargaşaya son vererek Mısır'a yeniden hakim oldu.
Yeni Krallık (M.Ö.1500-1200) • Yeni krallık, kaynaklarda zaman zaman Mısır imparatorluğu diye anılır. Bu dönem, Mısır uygarlığının doruğudur. • Mısır'ı işgal eden barbar Hiksoslar yaman savaşçılardı. İyi ok atıyorşar, atlarla çekilen savaş arabalarını kullanıyorlardı. Ancak onlar da öteki ilkel kavimlerin kaderini paylaştılar; geleneklerini bir süre koruduktan sonra yavaş yavaş Mısır düşüncesinden etkilenmeye başladılar. Çocuklarına Mısırlı adlar taktılar, hiyeroglifi kullandılar. Mısırlılar da Hiksosluların bilgilerinden yararlandılar. Özellikle atlar tarafından çekilen savaş arabaları ileriki yüzyıllarda pek çok savaşı kazanmalarını sağladı. • Bir süre sonra Tebai'ye sığınan Mısır'lı prensler isyan ettiler. Hiksosları kovaladılar ve XVIII. Hanedanı kurarak Mısır Karallığını yeniden yarattılar.
Yeni krallık döneminde, M.Ö. 1539-1578 arasında firavunların hemen hepsi krallar vadisine taşındı. • Yeni bir imparatorluk ortaya çıktı. 1.Tutmosis büyük bir genişleme politikası izledi, Nubye'den Kırat boylarına kadar uzanan topraklarda başarılı askeri harekatlar yürütü. Mısır, Orta Krallk'ta olduğu gibi, bir kez daha bütün komşularının çekindiği zengin bir krallığa dönüştü. • Kadın hükümdar Hapsptut büyük imar işlerine girişti, yabancı ülkelerle ekonomik ilişkiler geliştirdi. Çevredeki ülkeleri haraca bağladı:fildişi, abanoz, altın, bakır, değerli taşlar, meyveler, başlıca haraç alınan maddelerdi. XVIII.hanedan aslen Tebai'li olan Amon'u Hiksoslardan kurtarılan ülke, Mısır'ın en yüce tanrısı yaptı. • Amon "gizli tanrı" anlamına gelir ve birçok firavunun adının içinde yer alır. Kozmik tanrı Amon yaradılışın her yönünde hazır ve nazırdır.
TUTANKAMON: • Ünlü Firavun Tutankamon 9 yaşında tahta çıktı. Amon kültünü canlandırdı, başkentin yerini değiştirdi, yirmi yaşına gelmeden öldü. • Bu kadar kısa süre yaşayan bir firavun, nasıl tarihin en önemli şahsiyetlerinden biri olabildi? • İşin sırrı yüzyıllar sonra keşfedilen tabutta gizlidir. Defin işlemi rahiplerce gerçekleştirilmişti. Ceset mumyalandıktan sonra som altından bir tabuta kondu. Ardından bu tabutu bir mermer lahde, bir muhafazaya yerleştirdiler. Mezar ve ünlü hazinesi 1922'de iki İngiliz arkeolog tarafından keşfedildiğinde hazinede 5.000'den fazla altın, fildişi, eşya, heykelcikler, mücevher, kasalar bulundu.Bu keşif firavunların zenginliği hakkında bir fikir veriyordu.
20.SÜLALE:
Mısır tarihinde özel bir yer işgal eder. Firavunlar döneminin doruğudur. • I.Ramses: Hititlerin Suriye'deki yayılmacılığını durdurdu; • 1.Seti II.Ramse'in babası M.Ö. 1290'da tahta çıkar çıkmaz kendi anıt mezarının tasarımı ile uğraştı. I.Sti'nin cenaze törenini II.Ramses gerçekleştirdi. • I.Seti'nin babası bir askerdi. Başkenti Tebai'den ve amon rahiplerinden uzaklaştırmak için Memfis'e, yani eski başkente taşıdı. Babasının ölümü üzerine Seti tahta geçti, Tebai ile Memfis arasında bir denge politikası izledi. • Seti enerjik bir dış politika izledi.Suriye'de Hititlerle savaştı, Asi nehri üzerindeki Kadeş'te bir anlaşma imzaladı. Dönüşte Libyalılarla ve Nobyelilerle savaşmak üzere yeniden harekete geçti.
II: Ramses: Antik çağın en güçlü monarklarından biridir; yaklaşık 60 yıl iktidar oldu, 100 yaşına kadar yaşadı. 6 kadar kraliçeden 100 kadar çocuğu dünyaya geldi. İktidarı sırasında tüm firavunlardan çok tapıınak ve anıt yaptırdı. Yeni kentler inşa ettirdi, yeni tapınaklar yaptırdı. (Nil ve Lüksor'da Ebu Simbel tapınakları) • Eşi Nefertiti de kendisi gibi antik çağın ünlü kişilerindendir. • Suriye'ye yönelik emeller besleyen II.Ramses 20.000 kişilik dev bir ordu kurdu. Suriye'ye birçok sefer düzenledi, bunlardan öne önemlisi ünlü Kadeş Savaşı'dır. • Kadeş Antlaşması: Tarihe ilk yazılı anlaşma olarak geçen Kadeş Barışı Kadeş Savaşı'nın ardından Mısır ve Hitit krallarınca imzalandı • Ramses II'nin Ebu Simbel tapınağının duvarlarına işlettiği metin Mısırlıların Kadeş Savaşı'nda Hititler üzerindeki kesin zaferini ilan ediyordu. Hitit kralı da aynı şeyi yapmıştı. Her iki tarafın iddiaları da gerçeği yansıtmıyordu. Kadeş'te olsa olsa iki ordu arasındaki denklikten söz edilebilir.
Savaş şöyle gelişti: Suriye içlerinden emin adımlarla ilerleyen güçlü Mısır ordusu, Asi Irmağı yakınlarındayken, casuslar tarafından, Hitit Ordusu uzakta diye yanıltıldı. Tepenin arkasında mevzilenmiş bekleyen Hitit Ordusu saldırıya geçerek baskın yaptı. Her iki taraf da savaş arabaları kullandı. Mısır Ordusu başlarda büyük kayıplar verse de toparlandı; iki taraf birbirine üstünlük kuramadı. İki gün süren savaşın ardından imzalanan ve bir örneği BM'in New York'taki genel sekreterliğinde bulunan Kadeş Anlaşması iki tarafın hukukunu belirliyor, iki taraf barış içinde yan yana yaşayacaklarını ilen ediyorlardı. • Ramses'in ölümünden (M.Ö. 1235) sonra yerine oğlu Minepta geçti. Mısır Krallığı güçlüydü, barış ve huzur içinde yaşıyordu. Bu dönemde deniz halkları Delta'ya hücum ettiler, kanlı çatışmalar oldu. • Ramses'ten sonra yerine geçenlerin büyük çoğunluğu ise Ramses adını taşıyordu. Ancak Ramses IV'ten sonra işler bozuldu, açlık başlayınca imparatorluk parçalandı. • Bu, yeni krallığın sonu anlamına geldi.
M.Ö. 12.000 – M.Ö.3500: Cilalı Taş Devri olarak biliniyor. Bu dönemi kimi tarihçiler bir devrim olarak da adlandırıyor. • Yeryüzünde boy gösterdiği 6 milyon yıla kadar uzanan tarihinde, insan, avcılıkla ve toplayıcılıkla yaşadıktan sonra, zor bir ortamda yavaş yavaş gelişiyor. Buzulların da erimesiyle kimi insan toplulukları hayvanları ve bitkileri ehlileştirmeye başladılar. Bu dönemi neolitik yani Taş Devri adını veriyoruz. Bu dönemden bir devrim olarak söz etmenin nedeni, dönemin öneminin "sanayi devrimi" ile kıyaslanabilecek boyutlarda olmasındandır. (Yeni Yüzyıl Üniversitesi MYO,Öğr. Gör.Serap Girgin Baykal)