'Yüzyılın Anlaşması' Yahudi Ulus Devlet Yasası ve Kudüs
ABD’nin eski yap-satçı başkanı Trump’ın pragmatizminin ve İsrail’in özellikle Kudüs’le ilgili planlarının Evanjeliklerin “dünyanın sonu”yla alakalı kehanetleriyle örtüşmesi, bugün Ortadoğu ve Filistin’deki durumu daha da vahim hâle getiriyor.
Her şey biraz da ABD'nin Evanjeliklerin etkisindeki başkanı Donald Trump'ın göreve gelmesiyle başladı. Obama'nın Ortadoğu ve Filistin sorununda hayal kırıklıklarıyla sonuçlanan politikalarının ya da politikasızlığının ardından iktidara gelen ABD'nin iş bitiriciliği ile tanınan eski yap-satçı başkanı Trump'ın pragmatizminin ve İsrail'in Filistin ve özellikle de Kudüs'le ilgili planlarının Evanjeliklerin "dünyanın sonu"yla alakalı kehanetleriyle örtüşmesi, bugün Ortadoğu ve Filistin'deki durumu daha da vahim hâle getiriyor. Tabii bir de buna dünyanın ve Türkiye haricindeki İslam devletlerinin cılız tepkilerini, tepkisizlikleri ve bazen de katkılarını ilave etmeliyiz.
Başkanlık seçimleri öncesi İslamofobik ve İsrail yanlısı açıklamalarının kendisine epey fazla yarar sağladığını düşünen Trump'ın, 6 Kasım 2018'de yapılacak Kongre ara seçimleri öncesinde bu politikalarına devam edeceğini öngören İsrail de, bu manada marjinal faydayı temin için yakın zamanda "Yahudi Ulus Devleti Yasası"nı, kendisine her zaman destek veren ve İsrail ordusunda görev alan Dürzileri, İsrailli entelektüelleri, sanatçıları ve yazarları bile rencide etme pahasına çıkarmış durumda.
Aslında bütün olanlar Trump'ın, kötü şöhretine rağmen içeriği tam olarak açıklanmayarak gizemli hâle getirilen "Yüzyılın Anlaşması" adıyla Filistin'e dayatılan planıyla alakalı. Resmi olarak açıklanmasa da uluslararası basına sızdığı kadarıyla Filistinlilere dayatılan bu anlaşma, aslında ABD-İsrail ve hempaları tarafından uygulamaya konulmuş durumda ve adım adım tatbik edilmekte.
Yüzyılın Anlaşması'nın en önemli maddesinde Kudüs'ün tamamıyla İsrail'in başkenti olarak tanınması ve Filistin yönetimine Kudüs dışında muhtemelen Ebû Dîs'in başkent olarak verilmesi planlanıyordu. Son bir yıldaki gelişmelere bakıldığında hem ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak fiilen tanıyarak elçiliğini taşıması hem de son Yahudi Ulus Devlet Yasası'nda "İsrail'in başkenti Kudüs'tür" ibaresinin bulunması, aslında Filistin yönetimi tarafından kabul edilmeyen Yüzyılın Anlaşması'nın en önemli maddesinin uygulamaya konulduğunu gösteriyor.
Yüzyılın Anlaşması'nın maddelerinden biri de İsrail'in 1967'de işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da kurulan yüzlerce Yahudi yerleşiminin varlıklarının kabulüydü. Nitekim "Yahudi Ulus Devleti Yasası"nın "İsrail bir Yahudi devletidir", "Dünyadaki tüm Yahudilerin anavatanıdır" ve "tüm Yahudilerin İsrail'e dönme hakkı vardır" şeklindeki maddeleri, bırakın bu yerleşim birimlerinin ortadan kaldırılmasını, Filistin topraklarında yeni yerleşim birimlerinin kurulacağının habercisi olarak değerlendirilebilir.
Yüzyılın Anlaşması'nda diğer önemli unsurlardan biri ise Gazze'ye özel bir statü verilerek güvenliği Mısır'a bağlı bir devletçik kurulmasıydı. "Yahudi Ulus Devleti Yasası"yla işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs fiilen İsrail'in bir parçası olarak muamele görmekteyken, Gazze'nin ise bundan ayrı tutulduğu gözlemlenmekte.
Yüzyılın Anlaşması'nda 1,3 milyonu Gazze'de olmak üzere 6 milyon Filistinliye memleketlerine dönme hakkı verilmemekteydi. Tüm dünyadaki Yahudilerin İsrail'e dönme hakkından bahseden yasada ise "Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı sadece Yahudilere aittir" denilirken yaklaşık 6 milyon Filistinli mülteci tamamen yok sayılmakta.
Aslında son bir yılda Filistin'le ilgili olarak alınan bütün bu kararlar, dört Arap ülkesi tarafından da desteklendiği iddia edilen Yüzyılın Anlaşması'nın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından kabul edilmemesiyle bağlantılı. ABD başkanı Trump anlaşmayı imzalamayı reddeden Filistin yönetimini cezalandırmak ve yaklaşan Kasım seçimleri öncesinde destekçisi evanjelik çevrelere hoş görünmek maksadıyla, İsrail'in aldığı bütün tek taraflı kararları destekliyor. Bu kararlarla, Filistin yönetimi tarafından kabul edilmeyen Yüzyılın Anlaşması'nın maddeleri, "güç oyunu bozar" vecizesinin realizmi çerçevesinde tek tek uygulamaya konuluyor.
Olayın Filistin dışında tüm Ortadoğu'yu ilgilendiren diğer bir boyutu ise İsrail ile bazı Arap ülkelerinin bölgede en hazzetmediği ülke olan İran'ın cezalandırılmasını isteyenlerle, Yüzyılın Anlaşması'nın Filistin yönetimini tarafından imzalanmasını isteyenlerin aynı ülkeler olması. Nitekim ABD'nin İran'a yaptırımlar uygulamasını destekleyenler de aynı devletler. Tabii bu olayın bir de Türkiye boyutu var. Filistin'e şu ana kadar en fazla destek veren, İran'a uygulanacak yaptırımlara karşı çıkan ve katılmayacağını ifade eden Türkiye, ABD ve İsrail ile bölgedeki şürekâsını rahatsız ediyor. Son dönemlerde ABD tarafından Türkiye'ye uygulanan baskılar aynı zamanda bununla ilgili.
Trump'ın Ortadoğu gezisindeki "Beyaz Küre" sembolizminin artık sembollerin ötesine geçerek tatbikata konulduğu açıkça görülüyor. ABD, İsrail ve bazı Körfez ülkeleriyle Mısır'ın oluşturduğu Güney bloku, Filistin meselesinde de Kuzey blokundaki Türkiye ve İran'la tamamen ayrı düşmüş durumda. Bu kuzey blokunun en güçlü ülkesi Rusya'nın ise (Netenyahu ile Putin'in sıklıkla görüşmelerinden anlaşılacağı üzere) en azından İsrail'e pek ses çıkarmayacağı, Suriye'deki nüfuzundan rahatsız olduğu İran'ı da böylece kontrol altında tutmaya çalışabileceği düşünülebilir. Tabii Türkiye de özellikle Suriye'deki rejimin geleceği meselesinde İran ve Rusya ile paralel düşüncelere sahip değil. Bu nedenle, Güney cephesinin bölgesel meseleler ve Filistin hususunda Kuzey Cephesine göre daha mütecanis (homojen) olduğu söylenebilir.
Şayet bu tepkisizlik devam ederse, İsrail'in önümüzdeki yıllardaki hedefinin Mescid-i Aksa hareminin bulunduğu tepeyi bir şekilde ortadan kaldırarak "Mabet"i inşa etmek olduğu aşikar. Bu ise Evanjeliklerin dört gözle ve hararetle bekledikleri bir durum.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olan Prof. Dr. Cengiz Tomar aynı zamanda Kudüs Çalışmaları Merkezi'nin müdürü.