Uzmanlara göre İsrail, 1967 sınırlarına dönerse normalleşme mümkün olur
Uzmanlar, normalleşmenin ancak İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi, sürgündeki Filistinliler'in yurtlarına geri dönmesi ve Araplarla Yahudilerin eşit haklara kavuşması ile mümkün olabileceğini savunuyor.
Arap ülkeleri yöneticilerinin kendi monarşik iktidarlarını sürdürebilmek için İsrail ile normalleşmeye gittiklerini belirten uzmanlar, başta BM olmak üzere tüm dünyada kabul görecek bir normalleşmenin ancak İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi, sürgündeki Filistinliler'in yurtlarına geri dönmesi ve Araplarla Yahudilerin eşit haklara kavuşması ile mümkün olabileceğini savunuyor.
Mısır ve Ürdün'den sonra Birleşik Arap Emirlikleri de İsrail ile normalleşmeye yönelik sözde barış anlaşmasını (İbrahim anlaşmasını) 13 Ağustos'ta ilan etti. Son olarak bir diğer Körfez ülkesi Bahreyn, İsrail ile ilişkilerini güçlendirme kararı aldı.
İsrail ve Bahreyn arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için İsrail üst düzey heyeti dün gece Bahreyn'e gitti. Heyette, ABD Hazine Bakanı Steve Mnuchin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şhabat bulunuyor.
Bu arada geçen hafta Eski Irak Başbakan Yardımcısı Baha Araci, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi için ortamın uygun olduğunu ve bu karara ilişkin önceliklerin Şii dini merci tarafından belirleneceğini söylemesi ülke içinde ciddi tartışmalara neden olmuştu.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav, yaptıkları değerlendirmede Filistinlileri yok sayan "Yüzyılın Anlaşması"nın hayata geçirilebilmesinin ikinci adımı olarak Arap-İsrail normalleşme sürecinin başlatıldığını kaydetti.
Prof. Kurşun, Körfez Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme sürecinin üçüncü tarafları olumsuz etkilediğini ve bunun gayrımeşru bir ilişki olduğunu tüm dünyanın bildiğini söyledi.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan "Yüzyılın Anlaşması" projesinin fiyaskoya dönüşmesinin ardından yeni bir aşamaya geçildiğini kaydeden Kurşun, "Bu yeni aşamada İsrail ile bölge ülkelerinin ilişkileri normalleştirilmek isteniyor. Filistin ve Filistinlileri yoksayan 'Yüzyılın Anlaşması' adlı saçmalığın hayata geçirilmesinin altyapısı hazırlanıyor. Maalesef BAE de bunun tarafı oldu. BAE ile İsrail arasındaki ilişki üçüncü taraflara zarar veren bir ilişki biçimi olduğu için bu, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde de kabul edilebilir bir normalleşme değildir." dedi.
Kurşun, barışa muhtaç olan dünyanın bölgedeki meşru olmayan bu normalleşmeye şimdilik sessiz kaldığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Meşru olmayan ilişliler bölgede taraftar bulmak suretiyle bir şekilde normalleştirme ve meşrulaştırma arayışı içerisindedirler. İlk adım da Bahreyn'de atılmıştır. Bahreyn'in Suudi Arabistan'dan izin almadan böyle bir adım atması mümkün değil. Bahreyn'in bu adımı atması demek Suudi Arabistan yönetiminin de meseleye BAE gibi baktığının bir göstergesidir. Ancak Suudi Arabistan, kendi özel şartları ve toplumsal yapısı nedeniyle doğrudan bu ilişkinin aktörü olmak istemiyor, dolaylı bir şekilde yürütüp işi zamana yaymak istiyor."
"KENDİ GELECEKLERİNİN GARANTİSİNİ İSRAİL İLE İŞ BİRLİĞİNDE GÖRÜYORLAR"
Kurşun, "Suudi Arabistan, BAE ve diğer Körfez ülkeleri kendi yönetimlerinin geleceklerinin garantisini İsrail ile iş birliğinde görüyorlar. Kendi meşruiyetlerini ve geleceklerini ancak İsrail'in sağlayabileceği istihbarat ve başka alanlardaki desteklerle görüyorlar." ifadesini kullandı.
Körfez ülkelerinin demokratik gelişme sağlayan İslam ülkelerinin kendi ülkelerinde örnek alınmasından korktuğunu vurgulayan Kurşun, monarşik yönetimlerin İsrail'le yakınlaşmayı belki de Trump'tan daha fazla istediğini savundu.
Bölge ülkeleri içerisinde kendilerine bu imkanı sağlayacak olan tek ülkenin İsrail olduğunu aktaran Kurşun, "İsrail, dünya ile ilişkileri, lobileri ve istihbarat gücü ile Körfez ülkelerine bu desteği geçici olarak sağlayacaktır. Bu ülkeler İsrail ile normalleşmeye kendi iktidarlarının geleceği açısından mecburdurlar. Dolayısıyla ne tür baskılar olursa olsun başlayan sürecin geri dönüşü yoktur." şeklinde konuştu.
Kurşun, şartlara uyulması koşuluyla İsrail ile de normalleşmenin sağlanabileceğini kaydederek, şöyle devam etti:
"Eğer İsrail dünya barışına zarar veren Filistin meselesinde 1948'den beri beri sürdürdüğü politikalardan vazgeçerse, 1967 sınırlarına geri çekilmeyi kabul ederse, yerinden yurdundan ettiği Filistinlilerin kendi topraklarına dönmesine müsaade ederse ve hukuki olarak Araplara eşit muamele sağlarsa elbette İsrail ile normalleşme hem uluslararası hukuk hem de ahlaki açıdan mümkün olabilecektir."
"BU NORMALLEŞMEDE TARAFLAR EŞİT DEĞİL"
Prof. Dr. Oktav ise 2003 Irak işgalinden 3 yıl sonra İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah'ın oluşturduğu "Şii Hilali"nin bölgede bir hakimiyet kurduğunu, buna karşın Arap Baharı ile İsrail'in istikrarını koruyan bir hakimiyetin ortaya çıktığını söyledi.
Trump'ın 2017'de Riyad ziyareti sonrası normalleşme işaretlerinin verildiğini belirten Oktav, "Normalleşmeyi Körfez'den başlattı. İsrail, sadece Filistin meselesinde anlaşma değil, silah sanayinde, tarımda, ticarette, turizmde pek çok anlaşmalar yaparak Körfez'e girmek istiyor. Katar ve Kuveyt bu konuda endişeli. Çünkü İsrail bir kere Körfez'e girerse bir daha çıkmaz diye düşünüyor." dedi.
Oktav, monarşik yapıların devamını İsrail'le normalleşme ve barışta bulan BAE ve Suudi Arabistan'ın ciddi bir kamu diplomasisi yürüttüğünü kaydederek, şunları söyledi:
"'Yüzyılın Anlaşması'ndan sonra normalleşme sürecini başlattılar. İsrail'in üstün olduğu bir barış ortamı getirilmeye çalışılıyor. Oysa dünyanın kabul edeceği bir normalleşme ancak İsrail'in BM kararlarına uymasıyla mümkün olacaktır. Bu normalleşmede bir kere taraflar eşit değil. Yüzyılın Anlaşması'na dayanarak Kudüs'ün başkent ilan edilmesi, Golan Tepeleri'nin ilhak edilmesi (ki bu ilhak değil işgaldir) ABD tarafından tanındı. Bu tanıma karşısında hiç sesi çıkmayan bir Arap dünyası var."
Oktav, İsrail ile normalleşmenin temelinin Arap Baharı'yla atıldığını savunarak, bu sebeple Arap Baharı'nın Körfez ülkelerine yansımadığını aktardı.
Normalleşme ile İsrail-Filistin gerginliğine olumlu bir katkı sağlanamayacağını da vurgulayan Oktav, "İsrail-Filistin gerginliği tam tersine katlanarak büyüyecek. Arap ülkelerinin Arap Baharı sonrası zayıflaması İsrail'in çok rahat at oynatmasına neden oldu. İran'dan ise artık çok yüksek perdeden demeçler falan gelmiyor. Dolayısıyla İsrail ile normalleşmeye karşı çıkma noktasında gümbür gümbür açıklama yapan bir ülke yok." diye konuştu.