Hamaney'in Karabağ açıklaması nasıl okunmalı?
İran’da özellikle dış siyasetle ilgili ifade edilenler, alınan tüm kararların altında imzası olan Hamaney’in talimatıyla bir uygulama söz konusu değilse, eylemden ziyade söylemin bir parçası olarak görülür.
İkinci ayına giren Karabağ çatışmaları Azerbaycan'ın ilerlemesiyle devam ediyor. Azerbaycan ordusu savaş meydanında ciddi bir başarı elde ediyor ve özellikle güneyde, kayda değer ölçüdeki toprağını yasal bir şekilde işgalden kurtarmış durumda. Sahada elde ettiği kazanımları garantiye alan diplomatik bir tutum da izleyen Azerbaycan, tüm baskılara rağmen başarılı bir duruş sergiliyor. Çatışmalar önceki yılların aksine kısa süreli olmayıp Azerbaycan hesabına ciddi kazanımlarla devam edince, Rusya kadar İran'ın tutumu da, Ermenistan'ı kurtarmak adına atacağı adımlar da merak konusu oldu. İran Karabağ ile ilgili diplomasi meydanına girmekte gecikmesini Bakü, Moskova, Erivan ve Ankara'ya özel elçi göndererek telafi etmeye çalışsa da, anlaşılan bir türlü dikkate alınmayı başaramadı. Bu noktada, Tahran'ın Karabağ konusunda özellikle ilk haftalarda yaşadığı kafa karışıklığı ve yanlış hesapları gündeme geldi. Zaman ilerledikçe (önceki tavrının tersine olacak şekilde) Azerbaycan'dan yana tavır alarak söylem değişikliğine gitmesi, İran'ın konumunu uzaktan anlamayı zorlaştırıyordu ki İran lideri Ali Hamaney'in 3 Kasım'da suskunluğuna son vererek yaptığı açıklama tablonun netleşmesine yardımcı oldu, İran'ın bundan sonraki tutumunu anlamayı kolaylaştırdı.
Karabağ konusunda Hamaney'in bunca zaman sessiz kalması İran'ın ne beklediğinin ne de istediğinin olmadığının göstergesi. Karabağ konusunda İran'ın yaptıklarından çok söyledikleri konuşuldu. Hamaney'in konuyla ilgili görüşlerini ancak çatışmaların ikinci ayında beyan etmesi de İran'ın istediklerini gerçekleştirememiş olduğu şeklinde yorumlanıyor.
HAMANEY NELER DEDİ, NELER DEMEDİ?
İran'ın lideri, daha doğrusu ülkenin gerek iç gerekse dış politikasının birinci gücü Ayetullah Ali Hamaney, Karabağ konusundaki suskunluğunu 3 Kasım Salı günü bozdu. Hamaney Karabağ hakkındaki yorumunu, ABD'nin Tahran Büyükelçiliği'nin işgalinin (1979) yıldönümü münasebetiyle düzenlenen etkinlikler kapsamındaki konuşmasında yaptı. İran liderinin önceden kaydedilen konuşması törene bağlı etkinliklerde televizyonlardan yayımlandı. Hamaney savaşın çok acı verici olduğunu ve bölgenin güvenliğini tehdit ettiğini söyledi ve yine de "Azerbaycan topraklarını özgürleştirme hakkına sahiptir" dedi. Fakat "Ermenistan'ın kontrolündeki Azerbaycan toprakları" ifadesini kullanarak "işgal" kelimesini söylemekten kaçındı. İran lideri bu yöntemle, daha önce suskunluğundan doğan boşluğu dolduran propagandanın da daha net anlaşılmasına yardımcı oldu: Hamaney'in suskun kaldığı ve özellikle İran Türklerinin yönetimin Ermenistan'a desteği yüzünden ayaklanıp itiraz ettikleri bu süreçte sergilenen yoğun propaganda sırasında Devrim liderine atfedilen "Karabağ İslam toprağıdır" cümlesi tekrar edildi ve Ermenistan'ın "Velayet-i Fakih" gözünde de işgalci olduğu söylendi. Bu bilindik propaganda, bir tek İran içinde değil, İran'ın mezhep eksenli politikalarının etkisinde olan/olması istenen her yerde yoğun bir mesai harcanarak sunuluyordu. Ali Hamaney sustukça, bu iş kolaylıkla, İran'dan görmeye alışık olduğumuz yöntem ve merciler aracılığıyla, geniş bir biçimde tekrar ediliyordu. Fakat Hamaney'in dili Ermenistan'a "işgalci" demeye varmayınca, kendisi adına söylenen çoğu renkli, radikal cümle de havada kalmış oldu. Hamaney Azerbaycan'ın geri kazandığı topraklardaki Ermenilerin güvende olması gerektiğini ifade etti; fakat savaş sırasında defalarca Gence, Terter ve Berde'de hedef alınan Azerbaycanlı siviller hakkında tek bir kelime etmedi.
Hamaney Azerbaycan'ın geri kazandığı topraklardaki Ermenilerin güvende olması gerektiğini ifade etti; fakat savaş sırasında defalarca Gence, Terter ve Berde'de hedef alınan Azerbaycanlı siviller hakkında tek bir kelime etmedi.
Ayrıca Hamaney konuşmasında, sair yetkililer tarafından da sürekli tekrarlandığı gibi, Türkiye'yi kastederek "bazıları inkâr etseler de bölgeye teröristlerin getirildiğine dair güvenilir raporlar" aldığını ifade etti. Hamaney "teröristler sınırlarımızın yakınına yerleştirilmemelidirler" diyerek "bizim sınırımıza yakınsa ve bir tehlike hissedilirse kesinlikle sert karşılık verilecektir" ifadelerini kullandı. Böylelikle, sürecin başından beri üst düzey yetkililerin ve Hamaney'e yakınlığıyla bilinen medya organları da dahil olmak üzere İran basınının aralıksız dile getirdiği "Türkiye'nin Suriye'den getirdiği teröristleri Karabağ'a yerleştirdiği" iddiaları, bu kez bizzat Hamaney tarafından dillendirilmiş oldu. İran'ın olaylarla ilgili tutumu netleşirken, sürecin devamında nasıl bir yol izleyeceği de merak edilen gündem maddelerinden biri haline geldi.
HAMANEY HATT-I HAREKÂTINI DA GÖSTERMİŞ OLDU
İran'da özellikle dış siyasetle ilgili ifade edilenler, alınan tüm kararların altında imzası olan Hamaney'in talimatıyla bir uygulama söz konusu değilse, eylemden ziyade söylemin bir parçası olarak görülür. Yani Hamaney işin içinde yoksa, İran'ın yürütmek istediği propagandayı diplomasi elemanlarıyla icra ediyor olması pek muhtemeldir. Dolayısıyla söylenen her şeyden her an cayılarak 180 derecelik bir dönüş sergilenebilir. Karabağ konusunda Hamaney'in bunca zaman sessiz kalması ise İran'ın ne beklediğinin ne de istediğinin gerçekleştiğinin göstergesi. İran Karabağ'ın işgali konusundaki genel tavrında ve işgalin sürdüğü yıllarda olduğu gibi, bu sefer de net bir şekilde Ermenistan'dan yanaydı. Anlaşılan Tahran, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin meseleyi çözmek için bu denli kararlı olduğunu ve sahada da bu denli başarı sergileyebileceğini öngöremedi. Ayrıca Rusya'nın Azerbaycan'a ciddi bir engel çıkarmadığını gören İran, kendisinin tek başına bir girişimde bulunamayacağını da gayet iyi biliyor. Diğer taraftan kendi bünyesinde bulunan ve nüfusunun yüzde 40'lık dilimini oluşturan Türklerin, alınan tüm önlemlere rağmen ikna olmayarak protesto gösterileri yapacağını da sanmıyordu. Kısacası, İran Karabağ meselesinin bu noktaya gelerek Ermenilerin bu kadar zayıf düşeceğini tahmin edemedi; edebilmiş olsaydı da bunun önüne geçemezdi.
Mevcut aşama itibariyle, Ali Hamaney'in Azerbaycan'ın topraklarını geri alma hakkı olduğunu net bir şekilde itiraf etmesi İran'ın resmî açıklaması olarak görülebilir; zira Hamaney'in ağzından çıkmış bir ifadeden dönülmesi kolay kolay gerçekleşebilecek bir iş değil. Ayrıca daha da önemlisi, İran Azerbaycan'ın her sahada kaydettiği ilerlemenin önüne geçemediğini görünce, "treni kaçırmadan" son vagonuna atlamaya çalışmış izlenimi veriyor. İran'ın propaganda diliyle yayın yapan medya kuruluşlarının Hamaney'in ifadelerini açıklamamasından hemen sonra geniş bir şekilde görerek "Hamaney Azerbaycan'ı Karabağ'ı geri kazanmak konusunda destekliyor" minvalinde attıkları başlıklar, kamuoyu baskısını hafifletmek adına kullanılıp zan altından kurtulmak için, kendilerine adeta bir nefes yolu açtı.
Fakat dikkatten kaçan veya en azından Tahran'ın propaganda diliyle konuşanların gölgelemek istedikleri başka bir husus daha var. Hamaney'in konuyla ilgili söylediği kaç cümlede sarf ettiği "Uluslararası sınırlara saygı gösterilmeli, yani iki taraf da ülkelerin uluslararası sınırlarını ihlal etmemeli" sözüne dikkat edilmeli. Ne Azerbaycan ne de Ermenistan'ın Karabağ konusunda uluslararası sınırlarla ilgili herhangi bir iddiası varken Hamaney tam olarak neyi kastediyor? Her ne kadar yetkili ağızlar tarafından söylenmese de Türkiye'de Nahçıvan konusu birkaç defa gündeme geldi. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin toprakları ile Özerk Nahçıvan Cumhuriyeti arasında Ermenistan'ın tarihte "Zengezur" ismiyle bilinen bölgesinin Azerbaycan'a ilhakı bahsi resmi olmayan bazı kaynaklarca birkaç kez zikredildi. Hamaney'in tam da bu noktada "dışarıdan terörist getirilmesine" ve "uluslararası sınırları tehlikeye atacak unsurlara" vurgu yapması, İran'ın bu aşamada alabileceği pozisyonu gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan, İran sınırlarını işgalden kurtarıp sınır güvenliğini sağladığını duyurdu; hatta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev İran ve Azerbaycan halklarını bu vesileyle tebrik etti. Ayrıca İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Hamaney gibi bölgede teröristler olduğunu iddia etse de bunların sınıra yakın noktalarda olmadığını ifade etmişti. Fakat buna rağmen İran, Azerbaycan ve Ermenistan ile sınır bölgesinde geniş bir tatbikat başlatarak Devrim Muhafızları Ordusu'nu (DMO) sınıra konuşlandırdı. Tüm bu yapılanlar ve Hamaney'in söyledikleri yan yana getirilince, İran'ın ilerleyen süreçte büyük bir maceraya girmemekle birlikte, Ermenistan'ın tuttuğu istikamette Ankara karşıtlığını sürdüreceğini gösteriyor.
İRAN EYLEM KADAR SÖYLEMİ DE GÜÇLÜ TUTACAK
Karabağ konusunda İran'ın yaptıklarından çok söyledikleri konuşuldu. Hamaney'in konuyla ilgili görüşlerini ancak çatışmaların ikinci ayında beyan etmesi de İran'ın istediklerini gerçekleştirememiş olduğu şeklinde yorumlanıyor. Ayrıca, Gürcistan hem hava hem kara sınırlarını Ermenistan'a kapattıktan sonra Erivan'ın kullandığı tek çıkış kapısının İran olduğu gerçeği ortada duruyorken, değil Azerbaycan'ı desteklemek, tarafsızlık iddiaları bile abesle iştigal kabul ediliyor. Ancak İran'ın keskin bir şekilde söylem değişikliğine gitmesinin, içeriden itiraz sesleri yükselince gerçekleştiğini görmemek mümkün değil. İran'ın (eylemlerinden bağımsız olarak, hatta tam aksine) Azerbaycan'ı destekliyor olduğu görüntüsünü vermesi, özellikle çoğunluğu Şii olan Azerbaycan dururken Hıristiyan Ermenistan'ı desteklediği gerçeğini örtebilmek adına son derece önemli. Bu algıya, İran'ın içinde olduğu kadar, hatta daha fazlasıyla dışarıda da önem veriliyor.
Geçtiğimiz günlerde önce Instagram sonra da Twitter'da Ali Hamaney'e ait Türkçe resmi hesap açılması, Türkiye kamuoyunun da ne kadar önemsendiğinin bir göstergesi. İran (Türkiye'ye kıyasla çok daha kısıtlı imkanlarına rağmen) yıllar önce kurduğu ve hedef kitlesi Türkiye kamuoyunu olan aktif Türkçe haber ajanslarıyla da bunu göstermişti. Çoğu İran uzmanına göre İran'ın "pimi çekilmiş bomba" misali büyük siyasal ve toplumsal değişimlere gebe olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, İran kamuoyuna ulaşabilmenin de ne derece önem taşıdığı daha net anlaşılacaktır. Bu noktada, Türkiye'den Farsça yayın yapan veya bir şekilde doğrudan İran kamuoyuyla iletişim içinde olan kuruluşların nitelik ve niceliği düşünüldüğünde, durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülecektir.
Taha Kermani İran'da başladığı iletişim eğitimini Türkiye'de gazetecilik bölümünde tamamlamıştır ve İran hakkındaki serbest gazetecilik faaliyetlerine Türkiye'de devam etmektedir.