Avusturya’da Müslümanlara yönelik artan baskılara karşı STK’lerden iktidara açık mektup
Avusturya'da çok sayıda sivil toplum kuruluşu, akademisyen ve dini kanaat önderleri, Müslümanlara yönelik artan baskılara tepki göstererek iktidarın temel hak ve özgürlükleri tehlikeye atacak adımlardan kaçınması çağrısında bulundu.
Avusturya Müslümanlar için Dokümantasyon ve Danışmanlık Merkezince (Dokustelle) tarafından video konferans yoluyla düzenlenen basın toplantısında, çok sayıda STK'nin desteğiyle oluşturulan ve din ve vicdan özgürlüğü gibi temel hakların korunması, Müslümanların potansiyel şüpheli olarak görülmesinin sonlandırılması gibi talepleri içeren hükümete açık mektup kamuoyuyla paylaşıldı.
Ortak metinden öne çıkan başlıkları açıklayan Dokustelle Başkanı Elif Adam, 9 Kasım'da 30 Müslüman aktivist ve akademisyenin gözaltına alındığı operasyon ve 11 Kasım'da hükümetin duyurduğu "anti-terör yasa tasarısının" temel hak ve özgürlükleri yoğun bir şekilde kısıtladığını, özellikle ülkedeki Müslüman topluma yönelik ırkçılığın daha yapısal bir boyut kazanacağı endişelerine yol açtığını dile getirdi.
Adam, halihazırda toplum için tehlike arz eden kişi ya da gruplara yönelik yeterince yasal düzenlemenin bulunduğunu ifade etti. Terör saldırısının her yönüyle aydınlatılması, özellikle saldırı öncesinde yetkililerin yaptığı hataların incelenerek kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini belirten Adam, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı yeni düzenlemelerin hayata geçirilmemesi uyarısında bulundu.
MÜSLÜMANLAR POTANSİYEL SUÇLU ALGISI
Elif Adam, hükümetin açıkladığı yeni terör yasa tasarısının Müslümanları, hukuki, siyasi ve toplumsal açıdan suç işleyen bireylermiş gibi göstermeyi hedeflediğini dile getirdi.
"Siyasal İslam" kavramının bilimsel olarak tam bir açıklamasının yapılmadığını vurgulayan Adam, siyasal İslam'ın suç unsuru olarak kabul edilmemesi gerektiğini söyledi.
Adam, "siyasal İslam'ın" suç unsuru olarak kabul edilmesinin keyfi uygulamaların önünü açacağına dikkati çekerek, bu durumun bütün Müslümanları potansiyel şüpheli olarak görülmesine neden olacağını, Müslümanların hayatlarını sürdürmelerinin ciddi anlamda zorlaşacağını vurguladı.
MÜSLÜMANLARA POTANSİYEL SUÇLU MUAMELESİ YAPILMAMALI
Hükümetin, din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alması ve ayrımcılığa maruz kalan kişileri koruması gerektiğini dile getiren Adam, aşırıcılık ve terörle mücadele gerekçesiyle dini ibadet ve kıyafetlerin radikallik göstergesi olarak tanımlanmaması gerektiğini söyledi. Adam, bir kişinin yalnız Müslüman olduğu için polis tarafından gözetlenemeyeceğinin, cami ve ibadethanelerin potansiyel şüpheli yerler olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çizdi.
Adam, saldırılara maruz kalan Müslümanların başvurabileceği bağımsız kurumların oluşturulması gerektiğini, gençlerin radikal akımlara yönelmemesi için iş imkanı, sosyal ve kültürel etkinlikler dahil çok yönlü çalışmaların devlet tarafından desteklenmesinin önem arz ettiğini vurguladı.
Viyana Üniversitesi Öğretim Üyesi Siyasal Bilimci Dr. Benjamin Opratko da terörle mücadele gerekçesiyle siyasal İslam'ın suç olarak kabul edilmesinin uygun bir yaklaşım tarzı olmadığını belirterek, tamamen siyasi bir tartışmanın yasak ve ceza ile ele alınmasını tehlikeli bulduğunu söyledi.
Opratko, siyasal İslam kavramının çok geniş bir alana yönelik kullanıldığını, bu ifadeyle kısmen din motifli aşırıcılığın kastedildiği ancak büyük çoğunlukla İslam'ı farklı yorumlayan gruplara yönelik kullanıldığını kaydetti.
Siyasal İslam'ın çeşitli açılardan ele alınıp tartışılabileceğini dile getiren Opratko, "Ancak biz bu (siyasal İslam) tartışmayı, ceza hukuku zeminine taşırsak, yasak, denetim ya da baskıyla bu tartışmadan sıyrılacağımızı düşünüyorsak kendimizi çok tehlikeli bir yolda buluruz." dedi.