Ahmet Haşim, nesirler ve Yahudiler
Dikkatli bir dil uzmanı ve araştırıcısı olan İbrahim Demirci, Ahmet Haşim’in Nesirleri’ni, hem muhteva hem de biçim ve dil açısından enine boyuna inceliyor. Bu titiz araştırmayı okurken fark ediyoruz, Haşim’in bugün de nazar-ı dikkate alacağımız mühim düşünceleri olduğunu.
Evvela kısacık bir izah. Geçen ay Star Kitap'ta çıkan yazımdan sonra, "Nedir bu kitap fuarlarıyla alıp veremediğin" yollu bazı sitemler duydum, eleştirilerimin "ağır" olduğuna dair bildirimler aldım, Ayla Kutlu'ya "haksızlık ettiğimi" fısıldayanlar oldu. Beni tanıyan herkes bilir ki kitaba, edebiyata, sanata ilişkin bir faaliyetten ancak sevinç duyabilirim, başka türlüsü bana uymaz, benden sadır olmaz. Fakat derdim, üzüntüm, yazıklandığım; yapılan işte maksadın başka olmasına yani sapmasına, işin özünün savsaklanmasınadır. O pırıl pırıl çocukların, gepgenç insanların; okumak için kitap almak yerine göstermek, gösteriş ve desinler için fuarlara doluşması, uzun kuyruklara katlanmaları, değersiz kitaplara yönelmeleri canımı sıkıyor. Bu vaziyette okuyan, düşünen bir nesil yetişmez, diyorum. Diğer taraftan, sözüm "Ayla Kutlu"ya değil, bir zihniyetin bağnazlığına, kör bakışınadır. Türkiye'de hâlâ kendilerinden başka okur-yazar olmadığını vehmeden sakat düşünceye. Kasım ayı, zihnimdeki kasvetli görüntüsüne yani sisine, yağmuruna, "son kuşlar"ına, sokakları dolduran sarı yapraklarına, soğuğuna, şıpıltısına, hastalıklarına, iniltisine karşılık kitapların harman ayı olması bakımından bereketli bir mevsimin işaretçisidir. Gerçi bu mevsimin ilk habercisi kitaplar, eylülde, ekimde görülür ama kasım hasat ayı gibidir. Masamın üzerinde, son bir ayda gelen kitaplardan yer kalmadı. Her birini şurasından burasından okuyup kitaplığıma koymak değil asıl arzum, baştan sona okuyabilmek. Yazık ki, buna ne vakit var, ne tahammül. Bu ayki yazımın görevi, masanın yeni misafirlerinden birkaçını okuyucuya muştulamak, kısaca tanıtıp duyurmak olsun istedim.
AHMET HAŞİM'İN NESİRLERİ
Yanlış hatırlamıyorsam, Salâh Birsel'di, Ahmet Haşim için "Türk denemeciliğinin öncüsü" diyen. Bu tespit, abartılı olmak şöyle dursun, Piyale şairinin şiirinin parıltısı yüzünden gözden kaçan bir özelliğine, nesir vadisindeki ustalığına hakkaniyetli bir dikkattir. Haşim, bugün elimizin altında bulunan şiirlerini yazmamış olsaydı, Bize göre, Frankfurt Seyahatnamesi, Gurebâhâne-i Laklakan, "Şiir hakkında bazı mülâhazalar" ve diğer nesirleriyle Türk edebiyatında bugünkü kadar parlak bir mevkide yer tutardı. Haşim, kestirmeden söylemek gerekirse, şüphesiz bir düzyazı ustasıdır. Kıvrak zekâsıyla, dile vukufuyla yazılarının tesir gücünü hep yüksek tutmuş; okuyucularını şaşırtan, sevindiren, yerine göre kızdıran fikirleriyle ve fakat her hâlükârda doyuran bir tatla çeşnili bir sofra donatmıştır. Dikkatli bir dil uzmanı ve araştırıcısı olan İbrahim Demirci, Ahmet Haşim'in Nesirleri'ni (Ebabil Yayınları), hem muhteva hem de biçim ve dil açısından enine boyuna inceliyor. Bu titiz araştırmayı okurken fark ediyoruz, Haşim'in bugün de nazar-ı dikkate alacağımız mühim düşünceleri olduğunu. Bakın bir asır evvel Yahudilere ilişkin tespitlerine: "Yahudi her kuvvetli mahlûk gibi sevilmeye muhtaç değildir. /…/ Eski mabet yıkılmaya yüz tuttuğundan beri Yahudi, insan kalabalıklarının etrafında daha korkunç bir haşyetle dönmeye başladığı yeni bir mabet kurdu: Banka!.." (s. 457) Demirci'nin kitabı, bilhassa edebiyat araştırmacıları için değerli bir kaynak, nâsir Ahmet Haşim'i tanımak için iyi bir fırsat.
BİZİM OĞLAN
Ahmet Hakan Karataş'ın ilk öykü kitabı Bizim Oğlan (Edebiyat Ortamı Yayınları). İçine uzunlu kısalı 37 metin sıralanmış. Daha yirmisine varmamış Ahmet Hakan'ın yazmak bahsinde kabiliyetli olduğu besbelli. Kitaptaki öykü niteliğine kavuşmuş metinler, onun ileride daha iyi eserler ortaya koyacağını haber veriyor. Bu ilk kitabına ilerleyen yıllarda dönüp baktığında, "Bunların çoğunu keşke almasaymışım" diyecektir. Fakat gençlikte bunu fark etmek güçtür. Bana kalırsa, demlenmeliydi, ayıklanmalıydı yazılanlar; "Yalnızlığın kendisi olmak" gibi okunduğunda tat veren, yeni bir anlatma biçiminin ışıklarını parıldatan öykü katına çıkmalıydı her biri. Ahmet Hakan, "Posta kutusundaki ayrılık" türünden metinler yazmalı, arabesk duygusallığı azaltıp ayıklayarak ve intihar seviciliğinden vazgeçerek. O zaman yazdıkları "iyi öykü" sayılır diye düşünüyorum. "Lirik Ali", "V(olta)", "Yeniden ölmek", "Yeniden Doğmak", "İsmet'in Islığı", "Yazmasam", "Kahırlı günler", "İnsan olmak" gibi metinlere heves etmek boşa zaman kaybıdır, yazanı da bir yere vardırmaz. Böyle şeyler karalanır, denenir; defterde durmak kaydıyla.
OKUMA HİKÂYELERİ
Ehlinin elinden çıkmış, emek mahsulü bazı derleme kitaplar vardır, telif kadar kıymetlidir. Bir konuda okura çeşit çeşit örnek sunan, onu arama tarama zahmetinden kurtaran, içindeki örneklerin biri diğerini bütünleyen seçkilerin bir kısmı böyledir. Duran Boz'un hazırladığı ve geçtiğimiz günlerde genişletilmiş 2. Baskısı yayımlanan Okuma Hikâyeleri (İz Yayıncılık), kitabı hayatının vazgeçilmez bir nesnesi, okumayı ciddi bir uğraş sayanlar için bulunmaz bir kaynak. 83 şair ve yazarın okumaya nasıl başladığı, zaman içinde neleri, nasıl okudukları; beğendikleri, vazgeçemedikleri, başucu kitapları vb. birbirinden kışkırtıcı, ilginç okuma hikâyeleri, kitapla süregiden dostlukları okunmaya değer. Bu vesileyle Rasim Özdenören'den Aykut Ertuğrul'a, Arif Ay'dan Osman Özbahçe'ye, Cihan Aktaş'tan Nihan Kaya'ya her biri edebiyatımızda bir kıymet olan onlarca şair ve yazarı, yüzlerce kitabı tanımak fırsatı da elimizin altındadır.
Star Kitap