Edebiyatımızda sembolizmin öncüsü: Cenap Şahabettin
Servet-i Fünun edebiyatının önemli isimlerinden olan ve şiiri "sözcüklerle yapılmış bir resim" olarak tanımlayan Cenap Şehabettin, vefatının 85. yılında anılıyor.
Türk Edebiyatında sembolizm akımının öncüsü olarak kabul edilen şair ve yazar Cenap Şahabettin, vefatının 85. yılında anılıyor.
Bugün Mekadonya sınırlarında yer alan Manastır'da 1870'te doğan şair, babası Binbaşı Osman Şahabettin Bey'in 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Plevne'de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul'a geldi.
Tophane'deki Feyziye Mektebi'nde ilk öğrenime başlayan Cenap Şahabettin, Eyüp Askeri Rüşdiyesi'ne verildi ve burası yıkıldıktan sonra geçtiği Gülhane Askeri Rüşdiyesi'ni 1880'de bitirdi. Daha sonra tahsilini Askeri Tıbbiye'de sürdüren şair, 1899'da hekim yüzbaşı olarak mezun oldu.
Şair, Tıbbiye'deyken edebiyata ilgi duymaya başladı ve daha okuldayken yazdığı ilk şiirlerini 1885'te Muallim Naci'nin yönettiği "Saadet" gazetesinde yayımlamaya başladı.
İyi bir dereceyle mezun olduğu için 1890 başlarında cilt hastalıkları sahasında ihtisas yapmak üzere devlet tarafından Paris'e gönderilen Şahabettin, 4 yıl sonra yurda döndü ve Mersin, Rodos, Cidde gibi bölgelerde karantina hekimliği ve sıhhiye müfettişliği yaptı.
"KELİMELERLE ÇİZİLEN TABLO"
Aşk ve tabiat konularına ağırlık veren ve şiiri "sözcüklerle yapılmış bir resim" olarak tanımlayan Şahabettin, "kelimelerle çizilen tablo" karakterindeki ilk şiiri olan "Benim Kalbim"i 1895 sonlarında "Hazine-i Fünun" dergisinde yayımladı.
İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Meclis-i Kebir-i Sıhhi üyeliği ve Daire-i Umur-ı Sıhhiyye müfettişliğiyle tekrar İstanbul'a dönen şair, 1914'te hekimlikten emekliye ayrılarak, Darülfünun'da Türk edebiyat tarihi, Batı edebiyatı ve Fransızca dersleri okuttu.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele'yi küçümseyen sözler söylediği ileri sürülerek öğrencileri ve diğer bazı hocalar tarafından aleyhinde gösteriler düzenlenen Cenap Şahabettin, 1922 eylülünde üniversitede görev yapan diğer hocalar Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Daniş ve Barsamyan Efendi ile Darülfünun'daki görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
DİVAN ŞİİRİNDEN BATI TARZINA
Şahabettin, önceleri Muallim Naci'nin etkisiyle divan şiiri türünde şiirle uğraşmış olsa da daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid Tarhan'dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi.
"Mekteb", "Hazine-i Fünun", "Maarif", "Malumat" gibi dergilerde şekil, içerik ve anlatım bakımından farklı şiir denemelerine başlayan şairin yaptığı 3 evlilikten Destine, Şadıman, Reşika, Adnan, Şivezat ve Resim isminde 6 çocuğu dünyaya geldi.
Dönemin önemli edebiyat dergisi "Servet-i Fünun"da şiirleri yayımlanmaya başlayan Şahabettin, zamanla Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil'le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri oldu.
YENİLİKÇİ ŞAİR OLARAK DİKKATİ ÇEKTİ
Şiirleriyle dönemin sanat dünyasında çokça tartışılan şair, "Servet-i Fünun" şairlerinden ayrılarak bireysel şiiri tercih etti ve şiirde heceyi müzikle uyumlu kullanmayı savundu. Şair bu yönüyle, Tanzimat'tan sonra Batı edebiyatı tesirinde gelişen Türk şiirinde Abdülhak Hamid'in ardından en büyük yenilikleri yapanlar arasında yer aldı.
Şahabettin, 1908'den sonra düzyazıya ağırlık vererek "Tanin", "Hürriyet", "Kalem" ve "Hak" gazetelerinde makaleler yazdı.
Balkan Savaşları'ndan sonra "Tasvir-i Efkar" gazetesi, şairi birkaç defa Avrupa'ya göndererek, yazılarını "Avrupa Mektupları" başlığıyla yayımladı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın davetiyle Suriye'ye giden şairin bu gezileri de 1918'de "Suriye Mektupları" adıyla okura ulaştı.
Nesir alanında eserler verdiği gibi tiyatroyla da uğraşan Şahabettin, 2. Meşrutiyet döneminde hız kazanan tiyatro çalışmalarına katıldı ve "Sahne-i Osmaniye" ve "Darülbedayi" gibi toplulukların edebi kurullarında görev aldı.
Cenap Şahabettin, Fransız sembolistlerinden etkilenip şiiri resim ve musiki ile süslemeyi deneyerek ahenge önem verdiği için hece ölçüsü yerine aruz veznini tercih etti, makalelerinde ve tartışmalarında da hece veznini küçümsedi.
Son yıllarında yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığı Fransızca-Türkçe sözlüğünü tamamlayamadan 12 Şubat 1934'te beyin kanaması nedeniyle İstanbul'da vefat eden Cenap Şahabettin, 14 Şubat'ta sade bir törenle Bakırköy Mezarlığı'nda kızı Destine Hanım'ın yanına defnedildi.
ESERLERİ
Şiir türünde: "Tamat", "Seçme Şiirleri", "Bütün Şiirleri", "Elhan-ı Şita", "Yakazat-ı Leyliye"
Tiyatro: "Yalan", "Körebe", "Küçükbeyler", "Merdud Aile"
Gezi yazısı: "Hac Yolunda", "Afak-ı Irak", "Avrupa Mektupları", "Suriye Mektupları", "Medine'ye Varamadım"
Düz yazı: "Evrak-ı Eyyam", "Nesr-i Harp", "Nesr-i Sulh"
İnceleme: "Vilyem Şekspiyer", "Kadı Burhanettin"