Adalı bir öykücü: Sait Faik Abasıyanık
"Uçurtmalar" adlı ilk öyküsü 9 Aralık 1929'da Milliyet gazetesinde yayımlanan Abasıyanık, yaşamı boyunca çok sayıda öykü, roman, şiir ve çeviriye imza attı.
Şair, öykü ve roman yazarı Sait Faik Abasıyanık, vefatının 65. yılında yad ediliyor.
Abasıyanık, Mehmet Faik Bey ile Makbule Hanım'ın oğlu olarak 23 Kasım 1906'da Sakarya'da dünyaya geldi.
İlköğrenimini yabancı dille eğitim veren Rehber-i Terakki okulunda bitiren Abasıyanık, sırasıyla Adapazarı Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi ve Bursa Lisesi'nde öğrenim gördü.
Yazı hayatına şiirle başlayan usta edebiyatçı, "Hamal" adını taşıyan ilk şiirini Adapazarı'ndaki öğrenciyken kaleme aldı, öyküye ise Bursa'daki öğrencilik zamanında geçti.
Sait Faik Abasıyanık edebiyattaki asıl ününü yazdığı öykülerle elde ederken, "Uçurtmalar" adlı ilk hikayesi 9 Aralık 1929'da Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayımlandı.
Usta yazar, ekonomi eğitimi almak üzere 1931'de babasının isteğiyle gittiği İsviçre'nin Lozan kentinden kısa bir süre sonra Fransa'ya geçerek, Grenoble Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde eğitimine devam etti. Fransa'daki düzensiz ve bohem yaşamı sebebiyle babası tarafından geri çağrılan Abasıyanık, öğrenimini yarıda bırakarak İstanbul'a döndü.
Halıcıoğlu Ermeni Yetim Okulunda 6 ay kadar Türkçe ders veren başarılı edebiyatçı, babasının teşvikiyle başladığı ticaret işinde de başarılı olamadı.
Abasıyanık, 1934-1940 arasında Varlık, Ağaç, Servet-i Fünun, Uyanış, Ses, Yeni Ses, Yaprak, Yenilik gibi dergilerde yayınlanan öyküleriyle edebiyat dünyasında tanınmaya başladı.
"Sarnıç" adlı ilk kitabı 1939'da Çığır Kitabevi tarafından yayımlanan Abasıyanık, aynı yıl babasını kaybetti.
"YAZMASAM DELİ OLACAKTIM"
Yazarın 1940 ile 1948 arasında kaleme aldığı öyküleri, Yürüyüş, Büyük Doğu ve İnkılapçı Gençlik dergilerinde yayımlandı.
Abasıyanık, yazmayla arasındaki ilişkinin ipuçlarını "Haritada Bir Nokta" öyküsünde, "Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında, sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye. Kalem, kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım..." sözleriyle aktarmıştı.
Şahmerdan kitabında yer alan, ilk kez 1937'de Kurun'da ve ardından 1940'ta Varlık'ta yayımlanan "Çelme" öyküsü sebebiyle Askeri Mahkeme'de yargılanan Abasıyanık, görülen dava sonucunda beraat etmiş olsa da bir süre yazın hayatına ara verdi.
Abasıyanık'ın 1944'te yayımlanan "Medar-ı Maişet Motoru" adlı romanı asılsız bir ihbar üzerine toplatılırken, hikaye ve diğer yazıları Milliyet, Kurun, Vakit gazeteleriyle başta Varlık olmak üzere Ağaç, Büyük Doğu, Yücel, Yeni Mecmua, Servet-i Fünûn, İnkılapçı Gençlik, Yürüyüş ve Yedigün dergilerinde yayımlandı.
Haber-Akşam Postası gazetesi için 1942'de bir ay kadar mahkeme muhabirliği yapan Abasıyanık, bu süreçte 28 mahkeme röportajı yazdı. Bu yazılar 1956 yılında, Varlık Yayınları tarafından "Mahkeme Kapısı" ismiyle kitaplaştırıldı.
Usta edebiyatçının Mark Twain Cemiyeti'ne fahri üye seçilmesi üzerine yazar Yaşar Kemal, onunla yaptığı röportajın girişinde şu ifadelere yer vermişti:
"Akşamüstleri Tünel'den Taksim'e doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli ama müthiş kederli-yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez. Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız. Bu adam hikayeci Sait Faik'tir."
SİROZA YAKALANDI
Usta öykücünün yaşadığı düzensiz hayat ve alkol düşkünlüğü gittikçe sağlığını bozunca 1944'te siroz teşhisi konuldu. Abasıyanık, 1951'de tedavi için gittiği Paris'ten de tedaviye başlamadan birkaç gün içinde geri döndü.
Zaman zaman gelen krizler hayati tehlike gösterdiğinden 5 Mayıs'ta hastaneye kaldırılan Abasıyanık, 11 Mayıs 1954'te vefat ederek Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Merkezi Amerika'da olan Mark Twain Cemiyeti tarafından kendisine şeref üyeliği verilen yazarın ölümünden sonra Makbule Hanım, 8 Kasım 1954'te hazırladığı vasiyetinde mal varlıklarının çoğunu, yazarın eserlerinin telif haklarını ve Sait Faik Abasıyanık Müzesi yapılması koşuluyla Burgazada'daki köşkü Darüşşafaka Cemiyeti'ne bıraktı.
Darüşşafaka Cemiyeti, kendisine 1964 yılında intikal eden bu vasiyete sahip çıkarak, Sait Faik Abasıyanık Müzesi adıyla 22 Ağustos 1959'da halka açılan müze evin bakım, onarım gibi sorumluluklarını üstlendi. Vasiyetinde, oğlunun adına her yıl bir hikaye armağanı verilmesi şartını da koşmuş olan Makbule Hanım'ın bu isteği de 1964'ten bu yana Darüşşafaka Cemiyeti tarafından yerine getiriliyor.
SANATÇININ BAZI ESERLERİ ŞÖYLE:
Hikaye: Semaver (1936), Sarnıç (1939), Şahmerdan (1940), Lüzumsuz Adam (1948), Mahalle Kahvesi (1950), Havada Bulut (1951), Kumpanya (1951), Havuz Başı (1952), Son Kuşlar (1952), Alemdağda Var Bir Yılan (1954), Az Şekerli (1954), Tüneldeki Çocuk (1955)
Şiir: Şimdi Sevişme Vakti (1953)
Roman: Medarı Maişet Motoru (1944, Bir Takım İnsanlar adıyla 1952), Kayıp Aranıyor (1953).
Röportaj: Mahkeme Kapısı (1956).
Diğer eserleri: Balıkçının Ölümü (1977), Açıkhava Oteli (1980), Yaşasın Edebiyat (1981), Müthiş Bir Tren (1981), Sevgiliye Mektup (1987).
Çeviri: Yaşamak Hırsı (Georges Simenori'dan, 1954)