Felsefe dünyayı görmeyi yeniden öğrenmektir!
Asıl felsefenin dünyayı görmeyi yeniden öğrenmekten geçtiğini savlayan Merleau-Ponty, bu anlamda anlatılan güzel bir öykünün de en az bir “felsefe risalesi” kadar derinlikli bir biçimde dünyayı anlamlı kılabileceğini vurguluyor.
Edmund Husserl'in 20. yüzyıl başlarında geliştirdiği ve felsefeyi "kesin bir bilim"e dönüştürmesini umut ettiği fenomenoloji günümüzdeki felsefi anlayışları en çok etkileyen 2-3 yaklaşımdan biri sayılabilir. Husserl'in en önemli öğrencisi sayabileceğimiz Heidegger eliyle fenomenoloji, biçim değiştirip Gadamer yoluyla felsefi hermenötiğe, Sartre'ın bir hümanizm olarak düşlediği varoluşçuluğa, Derrida aracılığıyla Batılı arşivin yapısökümüne, Lyotard vasıtasıyla da postmodernizme evrilmiştir sözgelimi. Elbette bu evrilmelerde diğer felsefi yaklaşımlarla fenomenolojik karşılaşmaların da etkisi büyüktür. Husserl sonrası fenomenolojik geleneğin önde gelen isimlerinden biri sayabiliriz Maurice Merleau-Ponty'yi. Emmanuel Levinas ve Jean Paul Sartre'la birlikte ve belki de ondan daha öncelikli olarak Fransa'da kendine özgü bir nitelik kazanmış olan, yani Fransız'laşan fenomenolojik geleneğin başlangıç isimleri arasında sayabiliriz Merleau-Ponty'yi.
SONSUZ DİYALOG
Fenomenolojinin bütün sorunların kaynağı olarak görülen özlerin incelenmesiyle ilgilenen bir yaklaşım olduğunu belirten Merleau-Ponty, fenomenolojinin deneyimimizi olduğu haliyle doğrudan betimleme girişimi yolunda özleri zamana yerleştirerek "yaşanan" mekanın, zamanın ve dünyanın hesabını da vermeye çalıştığını kaydediyor. Bu açıdan fenomenoloji deneyimlerimizi olduğu haliyle tasvir etmeye çabalar; tarihsel, psikolojik ve sosyolojik açıklamaları da pek hesaba katmaz. Fenomenolojiyi dünyanın ifşası addeden Merleau-Ponty onun tamamlanmamışlığını ya da sürekli başlangıca dönmesini bir başarısızlık belirtisi olarak görmüyor bu sebeple.
Asıl felsefenin dünyayı görmeyi yeniden öğrenmekten geçtiğini savlayan Merleau-Ponty, bu anlamda anlatılan güzel bir öykünün de en az bir "felsefe risalesi" kadar derinlikli bir biçimde dünyayı anlamlı kılabileceğini vurguluyor. Felsefenin, bütün bilgilere yönelttiği eleştiriyi kendine de yöneltmesinin gerekli olmasından yola çıkarak onun bir yerde "sonsuz bir diyalog"a dönüştüğünü ve tam da bu sebeple nereye nasıl gidileceğini bilemeyebileceğini de söylemeyi ihmal etmeyen Merleau-Ponty, fenomoenolojinin bir öğreti ya da bir sistem olmaktan çok bir hareket, bir yönelim olmasının da bu açıdan bir rastlantı ya da aldatmaca olmadığına işaret ediyor. Algının Fenomenolojisi, Merleau-Ponty'nin 1945'te savunduğu majör tezi. Bedeni fenomenolojik yaklaşımının merkezine oturtan Merleau-Ponty, Descartes'ten bu yana tartışılan ayrımları edebiyat, resim ve sosyal bilimlerin verimlerinden de yararlanarak tartışmaya açıyor.
KUDÜS'ÜN EN MEŞ'UM YILINDA YAŞANANLAR
1948 yılı Kudüs'ün tarihinde belki de en dramatik yıllardan biridir. Arap-İsrail Savaşı sırasında Yahudiler ve Müslümanlar arasında parçalanan Kudüs'le ilgili bilgileri etkileyici bir üslupla aktaran Larry Collins ve Dominique Lapierre Filistin'i bölmek için BM'deki oylama sonuçlarının Yahudiler arasında yarattığı sevinç ve Araplar arasında yaşanan kederden, Tel-Aviv–Kudüs karayolu boyunca yaşanan savaşlara, 1948 Mart'ının sonlarında Kudüs'ün aç bırakılmasından Hurva'nın tahrip edilmesi ve Eski Şehir'in yıkılmasına, İsrail Devleti'nin ilan edilişinden Arap Lejyonu'nun Kudüs'e girişi, Deir Yassin ve Hadassah Hastanesi katliamlarına kadar birçok dramatik olaya kitapta yer veriyorlar.
Kudüs... Ey Kudüs, Larry Collins-Dominique Lapierre, çev. Aydın Emeç, Kronik, 2017
DONKİŞOT ASLINDA PLATONCU MUYDU?
Cervantes'in paranoyak ve kötü niyetli bir şövalye romansları düşkününü yel değirmenleriyle savaşan yiğit bir şövalyeye dönüştüren Don Kişot romanından yola çıkan Michel Onfray kitabında "donkişotluk" olarak kavramlaştırdığımız durumlarla, Cervantes'in romanındaki kahraman arasındaki anlam kaymalarından hareket ederek gerçeklik zemininin, gerçekliğe bakış açılarımızın nasıl değişebildiğine dikkat çekiyor. Donkişot'u dünyayı dile getiren fikrin dünyadan daha gerçek olduğunu düşünen bir Platoncu olarak tarif eden Onfray, kendi fikrinin gerçekliğin gösterdiğinden daha gerçek olduğuna inanmayı Thales'ten beri Batılı düşünürlerin sık sık yakalandığı bir hastalık olduğunu iddia ediyor.
Gerçekleşmeyen Gerçeklik, Michel Onfray, çev. Aytekin Karaçoban, Everest, 2017
Star - Açık Görüş