Sultan’ın sır ölümü: İntihar mı, cinayet mi?
Sultan Abdülaziz, hükümdarlığı Osmanlı’nın çalkantılı dönemlerine denk gelen padişahlardan biriydi. Milletine üstün hizmetler sağlamış, orduyu dönemin en modern silahlarıyla donatarak Devlet-i Âliyye’nin gücüne güç katmıştı. Bu hizmetleri nedeniyle, hedef haline geleceğini ise tahmin bile edemezdi. Sultan Abdülaziz, 142 yıl önce bugün, İngiltere ve Mason Localarının devlet içindeki muhaliflere verdiği destekle, tahttan hâl’ edildi. Birkaç gün sonra ise, odasında bilek damarları kesilmiş olarak ölü bulundu. Sultan Abdülaziz’in bu sır ölümü intihar mıydı, yoksa bir tertip sonucu intihar süsü verilmiş bir cinayeti mi işaret ediyordu?
1875 yılında dış borçlar ödenemediğinden Osmanlı İmparatorluğu mali açıdan iflas etmiş durumdaydı. Balkanlarda Osmanlı aleyhtarı hareketler artıyor; bu toprakların halkları bağımsızlık istiyordu.
Bütün bu gelişmeler dönemin sultanı Abdülaziz'in hükümdarlığını sarstı. Midhat ve Hüseyin Avni Paşalar, Abdülaziz'i kendileri ve devlet için tehlikeli görüp, padişahı tahttan indirmek için faaliyete geçtiler.
SULTANA KARŞI KIŞKIRTMA FAALİYETLERİNE BAŞLADILAR
İlk olarak, İstanbul medreselerindeki talebeler kışkırtıldılar. Talebeler, 10 Mayıs 1876'da dersleri boykot etmeye ve gösteriler yapmaya başladılar.
Ulemanın ileri gelenleri da göstericilere katıldı. Göstericiler dönemin Şeyhülislam ile Sadrazamın azlini istediler. Bu durum karşısında Sultan Abdülaziz, sadrazamlığa Mütercim Rüştü Paşa'yı, seraskerliğe Hüseyin Avni Paşa'yı, şeyhülislâmlığa da Hasan Hayrullah Efendi'yi atadı.
Midhat Paşa'yı da Meclis-i Vükela üyeliğine tayin etti. Bu tayinler üzerine talebelerin gösterisi son buldu. Sultan Abdülaziz, olayların yatıştığını zannetti; ancak gerçekler göründüğünden oldukça farklıydı. Yönetime yeni gelen bu grup, padişahı tahttan indirmek için ellerinden geleni yapacaktı.
PADİŞAHIN HÂL'İ VE ANİ ÖLÜMÜ
Fetva Emini Halil Efendi'den "padişahın hâl'i" için fetva alındıktan sonra, 30 Mayıs 1876'da Sultan Abdülaziz, bir darbeyle tahttan indirildi ve Topkapı Sarayı'na getirildi. Tahta Veliaht V. Murad çıkarıldı.
Sultan Abdülaziz, Topkapı Sarayı'nda yaklaşık yarım asır önce katledilen III. Selim'i hatırlayınca, naklini istedi. Nakledildiği Feriye Sarayı'nda, 1 Haziran günü bilek damarları kesilmiş olarak ölü bulundu.
Sultan Abdülaziz'in bu ölümü intihar mıydı yoksa bir tertip sonucu intihar süsü verilmiş bir cinayeti mi işaret ediyordu?
İNTİHAR MI, CİNAYET Mİ?
Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden birkaç gün sonra odasında ölü bulunması, Osmanlı tarihinde oldukça tartışılan ve bir türlü aydınlatılamayan hadiselerden biri.
Abdülaziz'i tahttan hâl eden darbe cuntasının, Sultan'a karşı farklı hesapları vardı. Midhat Paşa'nın da içinde bulunduğu Yeni Osmanlıların amacı, meşruti bir monarşi ve anayasaya dayalı parlamenter bir sistem getirmekti; ancak Abdülaziz, böyle bir sistem için büyük bir engeldi.
Bu nedenle, bu yoldaki çalışmalarını veliaht Murad Efendi ile sürdürdü.
ABDÜLAZİZ NEDEN HEDEF HALİNE GELDİ?
Sultan Abdülaziz, orduyu dönemin en modern silahlarıyla donatmış; donanmayı ise dünyanın İngiltere ve Fransa'dan sonra üçüncü en büyük deniz gücü haline getirmişti.
Tahta çıkışından itibaren 450 kilometre uzunluğundaki demiryollarını, üç katı uzunlukta arttırması, onu uluslararası güçlerin hedefi haline getirmişti.
İNGİLİZLER YİNE İŞ BAŞINDA!
İngiltere, kendi çıkarları açısından meşruti bir yönetimi daha avantajlı gördüğü için Sultan Abdülaziz'in muhaliflerine destek verdi.
Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın Rusya'ya yakınlığı da İngilizleri rahatsız eden unsurlardan biriydi. Bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu'nu kontrol edebilmek amacıyla, İngiltere ve Mason Locaları, meşrutiyet taraftarlarını desteklemişler; Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve öldürülmesinde aktif rol oynamışlardı.
DARBECİLERİN HAİN PLANI
Darbeyi planlayan cuntanın Abdülaziz işbaşında kaldıkça emellerini gerçekleştiremeyecekleri aşikârdı. Bu nedenle, onu devirmek ve meşrutiyeti ilân edeceğine söz veren Mason Veliaht Murad Efendi'yi tahta çıkarmak amacıyla, darbeye giriştiler.
Midhat Paşa, Sultan'dan bir şekilde kurtulmak isteyen muhalif devlet adamlarıyla, yani Şeyhülislam Hasan Hayrullah, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa, Askerî Şurâ Reisi Redif Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi, Şirvanizade Ahmed Hulusi Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Askerî Mektep Kumandanı Süleyman Paşa ile Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi konusunda anlaştı.
Medrese öğrencilerinin dersleri boykot ederek sokağa çıkarılması ve ayaklandırılması kararı, Midhat Paşa'nın konağında yapılan bir toplantıda alındı.
SULTAN'IN İKİ BİLEĞİNİ KESMESİ MÜMKÜN MÜYDÜ?
Çıkarılan karışıklar sonucunda amacına ulaşan cunta, kabineyi ele geçirmeyi başardı. Ardından da 29 Mayıs 1876'da, saray kuşatılarak Şehzade Murad Efendi dairesinden çıkarılmış ve kendisine çete mensuplarınca biat edilmişti.
Sultan Abdülaziz ise, Topkapı Sarayı'na hapsedildi. Birkaç gün sonra Feriye Sarayı'na nakledilen Sultan Abdülaziz, burada kendisine reva görülen pek çok eziyetten sonra ölü bulundu. Sultan'ın intihar ettiği duyuruldu; oysa bir cinayete kurban gitmişti. Küçük bir makasla iki bileğini birden kesmesi imkânsızdı.
Cunta, Sultan'ı öldürmekle kalmadı. İhtilâl sırasında Abdülaziz'in mal varlığı dışında padişahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıymetli eşyalarına da el konuldu. Elde edilen servet de, V. Murad'ın borçları için kullanıldı. Bu darbe sırasında haremde yaşananlar ise, ilk kez karşılaşılan hadiselerdi.
YAŞANANLARIN ŞAHİDİ NÂZİME SULTAN
Sultan Abdülaziz'in kızı Nâzime Sultan gördüklerini, 1940'lı yıllarda Beyrut'ta yaşadığı sırada, yeğeni ile evli olması hasebiyle akrabalığı da olan Adil Sulh isminde bir ilim adamına anlatmıştı.
Onun da oğlu Munah Sulh babasından intikal eden bu vesika ve bilgileri o zaman tarihçi-yazar olan Halid Ziyâde'ye vererek El-Hayat Gazetesi'nde "Osmanlı Sultanı Abdülaziz'in vefatındaki esrar kızının şahitliği ile dağılıyor" başlığıyla makale olarak yayınlatmıştı.
Makalenin bu konu ile ilgili kısımlarından Nâzime Sultan'ın anlattıklarının tercümesi şöyle:
"Kuşkusuz, babamın intihar ederek vefat ettiğine hükmedenler aldatıcılardır. Ben babamın öldürülüşüne bizzat kendi gözlerimle şahit oldum. Gördüklerim şundan ibarettir:
Bir gün babam sarayın salonlarından birinde oturuyordu. Ben de hemen yanı başında idim. O zaman on yaşında idim. Birden yanımıza pehlivan gibi sekiz adam girdi. Kuvvetli ve kötü niyetli oldukları belli oluyordu. Babam onları görünce kötü niyetli olduklarını anladı. Kurtulmaya çalışarak ayağa kalktı.
Adamlar ilerlemeye başladılar. Bir taraftan da babamdan gelecek bir mukavemete karşı ihtiyatla hareket ediyorlardı. Babam büyük cüsseli, sağlam bünyeli ve güçlü pehlivanlardandı. Birkaç oyuna getirme teşebbüsünden sonra babam adamlardan uzaklaşarak sarayın bir üst katına çıkaran seyyar merdivenin olduğu yere ulaşmayı başardı.
Ancak oraya varınca şaşırdı kaldı. Çünkü merdiven yerinde yoktu. İhtiyat olsun diye komplocular onu kaldırmışlardı. Sonra durdu ve yüksek bir sesle haykırdı:
"Burada merdiven vardı. Kim aldı?" bu soruyu tekrar tekrar sordu. Telaşla sarayın salonlarında dolaşmaya başladı. Adamlar da arkasından onu takip ediyorlardı. Gördüğüm bu sahne beni korkuttu.
"BABAMIN KATİLLERİNİ GÖRDÜM!"
Kapılardan birinin örtüsünü kendime siper ederek olup biteni izlemeye başladım. Nihayet adamlar babamın şiddetli mukavemetinden sonra onu bir köşede sıkıştırarak ele geçirdiler. Sonra sırt üstü yere yatırdılar.
İkisi sağ koluna, ikisi sol koluna, ikisi sağ ayağına, ikisi sol ayağına oturdular. İçlerinden biri bir ustura ile iki elinin atardamarlarını kesti. Çok kan kaybedinceye kadar üzerinden inmediler. Babam bu hal üzere ruhunu teslim etti. Sonra onu pencerelerden birinin perdesine sardılar. Girişte olan karakola götürdüler.
Mithat Paşa da orada idi. Babama karşı niyetlerinin kötü olduğu baştan belli idi. Zira babam hâl' edildikten sonra münadileri mahallelere gönderip "Sultan Abdülaziz öldü. Sultan Murad onun yerine geçti" diye nida ettirdiler.
Ben babamın hükümlerinde hatasız olduğunu iddia etmiyorum. Zira hata yapmayan ancak Allahu Teâlâ'dır. Fakat şunu kati olarak ifade edebilirim ki babam, ülkesinin sadık bir hizmetkârı idi. Milleti için çok şeyler yaptı. Orduyu kuvvetlendirdi. Osmanlı donanmasını dünyanın ikinci donanması yaptı.
Güzel ahlaklı, yumuşak huylu ve tövbekâr bir insandı. Edip ve kâtipti. Resmî yazıları harika birer edebî eser parçası idi. Arap ve Fars edebiyatını çok iyi bilirdi. Mahir bir ressam idi. İstirahat vakitlerini zaman zaman Dolmabahçe Sarayı'ndaki Boğaz'a nazır hususî odasında geçirirdi. Babama haksızlık ettiler!"
SULTAN V. MURAD NASIL MASON OLDU?
Sultan Abdülaziz, 1867'de Avrupa seyahatine çıktığında yanında Murad Efendi'yi de götürmüştü. İngiliz Veliahdı Prens Edward, liberal fikirleri sebebiyle Murad Efendi'ye yakın ilgi göstermiş, dahası masonluk hakkında bilgi vererek teşkilata girmesini istemişti.
1872'de Edward'dan Murad Efendi'ye mason olması için bir teklif mektubu geldi. Mektup Prodos Locası Üstad-ı Azamı Kleanti Skaliyeri tarafından, özel doktoru yine bir mason olan Kapolyon aracılığıyla ulaştırılmıştı.
Bunun üzerine Veliahd Murad Efendi, Dolmabahçe Sarayı'nın tenha bir odasında yapılan basit bir törenle mason yapılarak, adı geçen locaya kaydedildi. Kurbağalıdere'deki köşkünde veya Mısır seyahati sırasında mason yapıldığı da rivayet edilir.
Fikriyat