İslam Bilim Tarihi öksüz kaldı: Fuat Sezgin yaşamını yitirdi
Yaptığı çalışmalarla ezberleri bozarak dünyada çığır açan bir isimdi Prof. Dr. Fuat Sezgin. İslam Bilim Tarihine yaptığı katkılarla, adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Bilimin dünyaya, İslam kültür ve medeniyetlerinden yayıldığını kanıtlayan Prof. Dr. Fuat Sezgin, 94 yaşında yaşama veda etti. Ömrünü bilime adayan Sezgin için, yarın öğlen namazını müteakip Süleymaniye Camiinde cenaze töreni düzenlenecek. Fikriyat’ın kıymetli yazarı Prof. Dr. Fuat Sezgin’e Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
"Amacım, İslam topluluğuna mensup insanlara İslam bilimlerinin gerçeğini tanıtmak, benlik duygularını olumsuz etkileyen yanlış yargılardan onları kurtarmak ve ferdin yaratıcılığına olan inancı onlara kazandırmaktır"
Yaşamını İslam Bilimler Tarihine adayan Prof. Dr. Fuat Sezgin, 94 yaşında hayatını kaybetti. İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Mecit Çetinkaya, İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı Prof. Dr. Sezgin'in sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdiğini söyledi.
Sezgin için yarın öğle namazını müteakip Süleymaniye Camiinde cenaze töreni düzenleneceğini ifade eden Çetinkaya, "Böyle değerli bir bilim adamın hangi yaşta olursa olsun vefatından çok üzüntü duyuyorum. Çok değerli bir bilim insanıydı. Türkiye'ye değeri biçilmeyen bir kütüphane ve müze bağışladı" diye konuştu.
PROF. DR. FUAT SEZGİN KİMDİR?
Bitlis'te 24 Ekim 1924'te dünyaya gelen Fuat Sezgin, Erzurum'da ortaokulu ve liseyi bitirip 1943'te İstanbul'a geldi.
İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter'in öğrencisi olan Sezgin, Ritter'in tavsiyesi üzerine İslam bilimlerine yöneldi.
GÜNDE 17 SAAT ÇALIŞIYORDU
Sezgin, matematiğe olan merakının şarkiyata dönüşümünü ve odasındaki duvara fotoğrafını astığı hocası Helmutt Ritter'i şu sözlerle dile getirmişti:
"Bir hoca vardı. Hem de büyük bir hoca. Alman asıllı Helmutt Ritter. Bana gelince, ben esasında matematiğe meraklıydım ve mühendis olmak istiyordum. Bir tanıdığım, bir gün beni alıp Ritter'e götürdü. Bir süre konuştuktan sonra içimden "büyük bir adammış" dedim. Gerçekten de o küçük halimle bile, çok büyük bir adamın karşısında olduğumu hissettim. O an karar verdim: "Şarkiyat okuyacağım." Ritter'le çalışmaya başladım. Çok zor bir adamdı. Çalışmaya başladıktan bir iki gün sonra bana: "Fuat! Günde kaç saat çalışıyorsun?" diye sordu. "13-14 saat çalışıyorum" dedim. O zaman bana: "Bu çalışmayla âlim olamazsın. Eğer âlim olmak istiyorsan bu miktarı artıracaksın. Benim hocam (Eilhard) Wiedemann günde 24 saat çalışırdı. Gün daha uzun olsaydı daha çok çalışırdı" dedi. Ben bu konuşmadan sonra çalışma saatlerimi yavaş yavaş artırdım. 17 saate kadar çıkardım. Uzun zaman böyle devam ettim. Son senelerde, malum, artık yaşlanınca çalışma tempomu biraz yavaşlattım."
ŞARKİYATTAN BİLİM TARİHİNE NASIL GEÇTİ?
Prof. Dr. Fuat Sezgin'in öğrenciliği döneminde İstanbul Üniversitesi'nde bilim tarihi yoktu. Sezgin, kendisi bu alanda nasıl yetiştirdiğini şu sözlerle anlatmıştı:
"Benim öğrenciliğim döneminde İstanbul Üniversitesi'nde bilim tarihi yoktu. Ancak, hocam bana: "Matematiği bırakma" dedi. Fen Fakültesi de zaten yanımızdaydı. "Matematik bölümüne git, ders al, matematiği iyi öğren. Müslümanlardan da büyük matematikçiler yetişmişti" diye izahatta bulundu. Konuşma esnasında birkaç isim saydı: Harizmî, Ebu'l-Vefa Buzcanî, İbn Heysem, Birunî gibi. Bu isimler benim hiç bilmediğim, hatta duymadığım isimlerdi. Dehşete düştüm. Hocam halimi görünce: "Bunlar ve daha pek çok isim büyük âlimlerdi ve daha sonraki Avrupalı âlimlerle aynı seviyedeydiler; hatta yer yer onlardan da üstündüler" diye açıkladı. Bu konuşmadan sonra da bilim tarihi yapmaya karar verdim. Hocam Ritter, tabiî ki matematik ilimlerden anlamıyordu. Ancak benden çok süratli bir şekilde Arapça öğrenmemi istedi. O tarihlerde Almanlar Bulgaristan'a kadar gelmişlerdi. II. Dünya Savaşı'nın şiddetli günleri. Türkiye'de devlet bütün üniversiteleri kapatıyordu; bizim üniversiteyi de kapattılar."
6 AYDA ARAPÇA ÖĞRENDİ
Şarkiyat ve bilim tarihine olan ilgisine ışık tutan ve ona yol gösteren Helmutt Ritter, Fuat Sezgin'e kaynağından araştırma yapabilmesi için Arapça öğrenmesini tavsiye etmişti. Sezgin o günleri şöyle anlatıyor:
"Doğrusu tarihi çok iyi hatırlamıyorum. 1942 ya da 1943 olabilir. Ancak çok uzun bir tatil vardı. Hocam da benden Arapça öğrenmemi istemişti. Eve kapandım ve 6 ay boyunca çalıştım, hiç bir yere çıkmadım. Babamdan kalan Taberî Tefsiri'ni okumaya başladım. Hepsini anlamasam da ısrarla okuyor, Türkçe Kur'an tefsirleriyle karşılaştırıyordum. Bu şekilde, gece gündüz 6 ay içinde 30 cildi okudum.
Din adamıydı. Sonra sonbaharda, okulda seminere gittim. Ritter'in ilk seminerlerine o zamanın büyük âlimleri de, zaman zaman katılırdı; beraber münakaşa ederlerdi. Derste bana bir yandan "Bu yaz ne yaptın bakalım" diye sorarken diğer yandan önüme Gazzâlî'nin İhya Ulumi'd-din'ini koyuverdi. Ben hemen hocanın maksadını anladım ve okumaya başladım. Şaşırdı ve "Hayatta bir lisanı bu kadar süratle bu kadar iyi öğrenen bir insan görmedim" dedi. Çok sevinmişti. Gerçekten de talebelerinin başarısı karşısında bu kadar çok sevinen bir insanı, bir hocayı hayatım boyunca tanımadım."
Sezgin, 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerinde doktora yaptı.
BUHARİ'NİN KAYNAKLARINA IŞIK TUTTU
"Buhari'nin Kaynakları" konulu doktora tezini tamamlayan Sezgin, 1954'te doçent oldu. Sezgin, bu çalışmasıyla hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin, bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı.
Fuat Sezgin'in, "Buhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar" adındaki takdim tezi 1956'da yayımlandı.
Fuat Sezgin, bu eserin hikâyesini kendi dilinden şu sözlerle anlatmıştı: "Buharî çalışması şöyle başladı: Mecazu'l-Kur'an'ın kaynaklarını arıyordum. O sırada İbn Hacer el-Askalanî'nin Tehzib adlı eseriyle karşılaştım. Muammer b. Musemma'yı Buharî'nin kitabında Muammer diye zikrettiğini öğrendim, "Buhari'nin ne alakası var bu kitapla?" dedim. Buhari'nin kitabının sekiz büyük bölümü vardır, bir kısmı tefsirdir. Buharî'nin kitabına baktım, "Kale Muammer" diye alıntılar yapıyor. Bunu okuyunca baktım ki, Buharî, Mecazu'l-Kur'an'dan da cümleler iktibas ediyor. Yani bir hadis kitabında, bir filoloji kitabından alınma uzun uzun cümleler var. Hatta yer yer, aşağı yukarı, kitabı ihtisar etmiş. Bu durum, bütün hadisler hakkındaki tasavvurumu allak bullak etti. Bunun üzerine karar verdim, tezi bitirince Buharî'ye bakacaktım: Acaba Buharî ara sıra da olsa yazılı kaynak kullandı mı? Bu işin hikâyesi böyledir."
GÖREVİNDEN MEN EDİLEN 147 AKADEMİSYENDEN BİRİYDİ
Sezgin, Türkiye'de 1960'ta askeri darbenin iktidara getirdiği hükümet tarafından hazırlanan ve 147 akademisyenin üniversitelerden men edildiği listede kendi adının da bulunması üzerine Türkiye'den ayrılarak Frankfurt Üniversitesi'nde çalışmalarına devam etti.
Türkiye'den ayrılarak Almanya'ya gidişini Fuat Sezgin şu sözlerle anlatmıştı: "Sebepleri pek hoş değil. O sıralarda Türkiye'de atmosfer çok iyi değildi. İsmini zikretmeyeceğim, bir adam Şarkiyat'ın atmosferini çok kirletti. Kıskanırdı bizi. Tabiî, devir askerî ihtilal devri. Milli Birlik Komitesi içerisinde bulunan bir subay, bizde şarkiyat tahsili yapan bir adamın hanımının akrabasıymış. Bu yolla benim ismimi vermişler. Zaten böyle ortamlarda bu işler de kolaydır.
Bir gün evden dışarı çıktım, Enstitü'ye gidiyordum. Gazeteler yazmış. Çocuklar: "Yazıyor, yazıyor! Profesörlerin üniversiteden atıldığını yazıyor!" diye bağırıyordu. Baktım benim de ismim vardı. İhtilali gördükten sonra Türkiye'de çalışılamayacağına karar vermiştim. Ancak kendi kendime Türkiye'yi terk etmeye karar veremiyordum. Neyse! O sırada Amerika ile Almanya arasında da kararsızdım. Almanya'dan davet gelince Almanya'yı tercih ettim ve Almanya'ya geldim. Almanya'ya misafir doçent olarak davet edilmiştim. Gelince tabiî ilimler tarihi derslerini takip ettim. Aynı senelerde de bilim tarihçisi olmaya karar vermiştim.
1965 senesi. Enstitü'de ikinci bir doçentlik çalışması yaptım. Doçentlikten sonra da bilimler tarihi profesörü unvanını verdiler."
Cabir ibn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi.
DÜNYADA YAPILMAYANI GERÇEKLEŞTİRDİ
İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar sahasında yazılan en kapsamlı eser olan Arap-İslam Bilim Tarihi'nin ilk cildini, 1967'de tamamlayan Sezgin, 17 ciltten oluşan eserin 18'inci cildini yazıyordu.
Sezgin, bu çalışmaya başlamadan önce, 1956 yılında hocası Ritter ile arasındaki diyaloğu şöyle anlatmıştı: "1956 yılında Ritter Türkiye'ye gelmişti. Fikrimi ona açtım: "Hocam" dedim "Ben artık Zeyl'i bıraktım. Dünyadaki bütün yazmalara dayalı müstakil, yeni bir eser yazıyorum". Dünyadaki bütün yazmalara dayalı müstakil, yeni bir eser yazıyorum".
O zaman bana: "Bunu dünyada hiç kimse yapamaz. Bırak bu işi; boşuna kendini yorma" dedi. İlk defa ona inanmadım; çünkü kararımı vermiştim. Karar verdim ve yaptım. 1967 yılında kitabın birinci cildi çıkar çıkmaz Hocama gönderdim. 3-4 ay cevap gelmedi. Ben o zaman Almanya'daydım; o da Türkiye'de. Kendisine bir mektup yazdım: "Ne oldu hocam? Size kitap gönderdim, henüz cevap alamadım" dedim. O zaman "Ne acele ediyorsun? Koca kitabı okumak lazım" şeklinde bir cevap gönderdi.
Daha sonra gönderdiği bir karta "Şimdiye kadar böylesini hiç kimse yapamadı. Senden başka da hiç kimse yapamayacak. Tebrik ederim" cümlelerini yazdı. Önceden hiç inanmıyordu ama görünce "sadece siz yaparsınız" dedi. Hocam insaflı bir adamdı. Daha önce de dediğim gibi talebesinin muvaffakiyeti çok mesut ederdi kendisini. Öyle bir insandı."
Sezgin, Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dâhil 27 dili çok iyi derecede biliyordu.
İSLAM BİLİM TARİHİNE EŞSİZ KATKILAR SAĞLADI
Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam bilim tarihi alanında çalışmalarını genişletebilmek ve daha çok öğrenciye ulaşabilmek adına 1982 yılında Johann Wolfgang Goethe Üniversitesine bağlı olan Arap-İslam Bilim Tarihi Enstitüsünü kurdu. Öte yandan akademik çalışmalarına paralel olarak farklı bir yolu daha benimsedi.
Böylelikle Sezgin, Alman fizikçi Eilhard Wiedemann'ın 1900-1928 yılları arasında yapmış olduğu İslam bilim aletlerinin modellerinden esinlenerek kendisi de bir modelleme çalışması başlattı ve 800'ü aşkın bir sayıya ulaşarak Frankfurt'ta İslam Bilim Tarihi Müzesini açtı. Aynı binada hayatı boyunca dünyanın her yerinden büyük bir özenle, zorluk ve sıkıntılara katlanarak biriktirdiği binlerce ciltlik kitabın yer aldığı Bilimler Tarihi Kütüphanesi bulunuyordu.
Bazı kitaplarının sahasında orijinal veya tek nüsha olma özelliğini taşıyan bu kütüphane İslam Bilimler Tarihi açısından dünyada tek olma özelliğine sahip, koleksiyon bir ihtisas kütüphanesi idi.
GÜLHANE'DEKİ MÜZE, ONUN ÇABALARIYLA KURULDU
Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin'in olağanüstü gayret ve çalışmalarıyla ikinci bir müze; 2008 tarihinde İstanbul Gülhane Parkı içerisindeki binada kuruldu. Her iki müze de Müslüman bilim adamlarının yüzyıllar boyu tarihe geçirdikleri icat ve keşiflerini bilim tarihinin değişik disiplinlerdeki evrimini kapsamlı bir şekilde sunmakta olup kendi sahasında dünyada bir yenilik arz ediyor.
Bu model ve yapıları tanıtıcı mahiyette Prof. Dr. Fuat Sezgin tarafından yazılmış olan toplamda beş ciltten oluşan "İslam'da Bilim ve Teknik" adlı katalog eser mevcut ve bu eser Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde yayımlandı.
İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010'da Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ise, 2013 yılında faaliyetlerine başladı.
TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA BİRÇOK ÖDÜLÜN SAHİBİ
Uluslararası çeşitli akademilerin üyesi de olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, yaşamı boyunca çok sayıda ödül ve nişana layık görüldü. Bunlardan bazıları, Kahire Arap Dili Akademisi, Şam Arap Dili Akademisi, Fas Rabat Kraliyet Akademisi, Bağdat Arap Dili Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyeliği olarak sıralanabilir.
Fuat Sezgin ayrıca Erzurum Atatürk Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi tarafından Sezgin'e fahri doktora unvanı verildi. Ayrıca Frankfurt am Main Goethe Plaketi, Almanya Birinci Derece Federal Hizmet Madalyası, Almanya Üstün Hizmet Madalyası, İran İslami Bilimler Kitap Ödülü, Hessen Kültür Ödülü ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibidir.
Prof. Dr. Fuat Sezgin'in öncülüğünde kurulan İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi de üstün nitelikli eser ve ortaya konan özgün çalışmalardan dolayı kurum statüsünde Kültür ve Turizm Bakanlığı 2016 Özel Ödülü'ne layık görüldü.
GEÇTİĞİMİZ YIL KESİN DÖNÜŞ YAPTI
2017 yılında Türkiye'ye kesin dönüş yapan Sezgin ailesi, araştırma kütüphanesinin oluşumunda ve kuruluşunda muazzam emek göstermişti. Bu alandaki çalışmalarda bir örneğe daha imza atarak hayatları boyunca korudukları kitapları araştırmacılara miras bırakmışlardı.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin Bilimler Tarihi Araştırma Kütüphanesi çalışanları Fuat Sezgin önderliğinde çalışmalarını devam ettiriyorlar.
Proje kapsamında Gülhane Parkı içerisinde yer alan Eski Telgrafhane binası, restore edilerek bu büyük mirasın her daim canlı kalması için hazırlandı. Kütüphane içerisinde başta Arapça olmak üzere Türkçe, Almanca, İngilizce, Fransızca, Farsça ve diğer dillerde Bilim Tarihi alanında kitaplar ve süreli yayınlar yer alıyor.
ALMANYA SEZGİN'İN KÜTÜPHANESİNE EL KOYMUŞTU
Ülke ülke gezerek 300 bin yazma eseri yerinde inceleyen Fuat Sezgin, Almanya'da geçtiğimiz yıl Mayıs ayından bu yana, oldukça olumsuz bir tartışmanın merkezinde yer alıyordu. Frankfurt'ta kurduğu Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsünün maddi altyapısını Kuveyt hükümetinin desteği ile oluşturmuş; 30 yıl boyunca kendi çabasıyla bu enstitüyü ve kütüphaneyi geliştirilmişti.
İstanbul'da İslam Bilim Tarihine yönelik ilginin ve kurumların artması üzerine Sezgin, Gülhane'de kurulacak yeni kütüphaneye kitaplarını getirme kararı almıştı. Frankfurt'ta bu alana ilginin azalması, bu kararında oldukça etkili olmuştu.
45 BİN KİTAP ENSTİTÜNÜN MÜ, SEZGİN'İN Mİ?
Fuat Sezgin satın aldığı, kopyaladığı, biriktirdiği bütün kitaplarını 1980'den beri çok titiz bir şekilde (kitapların faturalarını muhafaza ederek) sarı ve beyaz etiketlerle işaretlemişti. Sarı etiketler, enstitünün parasıyla alınan kitaplar, beyaz etiket de kendi parasıyla alınan kitaplardı.
Sezgin'in kendi kütüphanesinde, beyaz etiketli, yani kendi parasıyla alınan kitapların sayısı 45 bin civarında. Sarı etiketli kitaplar, yani enstitüye ait olan kitaplar ise 15-20 bin civarındadır. Fuat Sezgin, kendisine ait olan 45 bin civarındaki kitabı Gülhane'deki kütüphaneye taşımak istedi.
Bu muazzam kütüphaneye ek olarak Sezgin'in tamamen kendi parasıyla, 60'tan fazla ülke gezerek, dünya kütüphanelerinde nadir bulunan eserleri özel makinelerle çekip kaydettiği, yaklaşık 30 bin eserin bulunduğu 1.500-2.000 civarında da mikrofilmi bulunuyor.
KİTAPLARA HAVAALANINDA EL KONULDU
On kişilik bir öğrenci grubunun çabalarıyla, bütün bu arşiv ve ilk 20 bin kitap, normal gümrük işlemleri yapılarak kargo ile Türkiye'ye gönderildi. Sonraki hafta Sezgin, enstitüdeki çalışanlarına artık Almanya'dan gideceğini, kitaplarını da Türkiye'ye götüreceğini tebliğ etti.
Bu konuşmanın ardından Frankfurt'taki enstitünün çalışanlarından ikisi hocayı üniversiteye şikâyet ederek, hocanın enstitünün kitaplarını "kaçırdığı" iddiasında bulundular ve hava alanında, Sezgin'e ait 15 bin kitaba el konuldu.
Geçtiğimiz Mart ayında, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Prof. Dr. Fuat Sezgin'in paha biçilmez eserlerden oluşan ve Almanya tarafından el konularak ülke dışına çıkarılması engellenen binlerce ciltlik kütüphanesinin Türkiye'ye iade edilmesi için harekete geçmişti.
"Kütüphanenin peşini bırakmayacağız. Hukuki ve diplomatik temaslarımız sürüyor" diyen Kurtulmuş, "Bunun, Türkiye-Almanya arasındaki siyasi gerginliğin bir yansıması olduğunu düşünüyoruz. Kitapların Fuat Hoca'ya ait olduğu fatura ve belgelerle mahkemeye de ibraz edildi" şeklinde konuşmuştu.
Fikriyat